Okuması izlemesinden daha heyecanlı!
logo logo logo logo logo
Bu sitede yer alan yazılardan yazarların kendisi sorumludur.
Referans vermeden kullanmayınız.
ÖZEL
Televizyon, sinemanın pabucunu dama mı attı?

Diziler yazar ve/veya yaratıcılarıyla anılır; Aaron Sorkin'den The Newsroom gibi.

Mark Protosevich (Oldboy, I Am Legend, Thor, The Cell filmlerinin senaristi):

"Zamanında bir arkadaşım bana dedi ki, senaristler için bir TV dizisinin yaratıcısı/yapımcısı/başyazarı olmaktan daha kuvvetlendirici ve yaratıcılık bakımdan tatmin edici bir pozisyon olamaz. Ben hiç televizyonda çalışmadım ama görüp duyduklarıma göre haklı olduğunu düşünüyorum. Televizyonda, yazar ve/veya yaratıcının ismi o diziyle birlikte anılır. David Chase’ten The Sopranos. Vince Gilligan’dan Breaking Bad. Aaron Sorkin’den The Newsroom. Sinema filmlerindeyse, doğru olsun ya da olmasın, filmi süren yaratımcı vizyonun sahibi olarak her zaman yönetmen görülür. Woody Allen veya Quentin Tarantino gibi yazar-yönetmenler dışında şu anda markalaşmış tek yazar Charlie Kaufman. Ondan önceki örnek için de ta Paddy Chayefsky’ye gitmek lazım. Yazarlar, herkes tarafından tanınan biri olmak için televizyon dizisi yaratmak isterler demiyorum (bunun yanında çok sağlıklı egosu olan birkaç yazar da tanımıyor değilim). Bence sebep o değil. Televizyonda sistem daha farklı. Şahsi görüşüme göre televizyon, daha çok oyun yazarının “yaratıcı” olarak görüldüğü tiyatro gibi.

Asıl konu saygı. Sinema filmlerinde bir projede yıllarca çalışabilirsin, taslak üstüne taslak, versiyon üstüne versiyon yazarsın, tüm kalbini ve ruhunu projeye adarsın... Sonra bir yönetmen (veya aktör) gelir ve çok büyük ihtimalle şöyle der: “Daha önce birlikte çalıştığım bir yazarı getirip senaryonun üstünden geçmesini/ senaryoyu yeniden yazmasını isteyeceğim.” Ve olay biter. Kapının dışında dımdızlak kalırsın. Bu kadarmış. Geçmişte benim başıma geldi ve bu gibi olayların sıklıkla gerçekleştiğini de görüyorum. Bir stüdyonun veya yapımcının “Hayır, kesin olmaz. Biz, kendi adamımızla kalmak istiyoruz” demesi çok nadirdir. Aynı şekilde bir yönetmenin de “Vay be, belli ki bu yazarın film hakkında çok açık bir vizyonu var. Ben de bu vizyonu hayata geçirmek için canla başla çalışacağım. Onunla çalışmayı iple çekiyorum” demesi de çok nadirdir. Bana göre bunu diyebilen yönetmen kendi kabiliyet ve görüşlerinden en emin olandır. Paylaşacak ve birlikte çalışacak kadar kendilerine güvenleri vardır.

Arada olur. Ama dediğim gibi nadiren. Tüm bunlara rağmen, sinemada yer edinmiş pek çok yazarın kendi TV dizilerini yaratmaya çalıştıklarını görsem de, başka birinin yarattığı bir dizinin yazarları arasında katılmak gibi bir istekleri olduğunu hiç gözlemlemedim. Hatalı olabilirim ama bence asıl rüya, “yaratıcı” olmak, geminin kaptanı olmak, en önemli kararları verme pozisyonunda olmak. Ama Vince Gilligan’ın da dediği gibi önemli olan herkesin çabalarının saygı gördüğü, işbirlikçi bir atmosfer yaratabilmek. Belki de asıl rüya o. Yazarları gerçekten saygıyla anan bir çalışma ortamı kurabilmek. Yine de ne olursa olsun, sinemada ya da televizyonda, stüdyo yöneticilerinin vereceği notlarla ilgilenmek zorunda kalacaksın. İşte ondan kaçış yok."

1 2 3 4 5
Ali Arıkan
28/11/2013 11:40
YORUMLAR




DİĞER HABERLER