BBC’de yayınlanan The Wipers Times, I. Dünya Savaşı sırasında cephedeki askerlerin yayımladığı mizah gazetesinin şaşırtıcı hikayesini anlatıyor. Kara günlerin üstesinden kara mizahla gelmeye çalışanlara selamlarımızla...
Yıllar evvel Kore gazisi bir akrabam şöyle demişti: “Size filmlerde siperleri hep taarruz sahneleri sırasında gösteriyorlar. Halbuki o çukurlarda askerlerin günleri, hücum ederek değil bekleyerek geçer. Siperler yaşam alanıdır. Ve orada zaman geçmek bilmez...” ‘Bekleyiş’ kelimesine diyecek sözüm yoktu elbette. Hiçbir savaş yedi gün, 24 saat çarpışarak geçmiyor. Ancak ölümün kol gezdiği tozlu topraklı, fareli solucanlı çukurları ‘yaşam alanı’ olarak tanımlaması o zamanlar bana garip gelmişti. BBC Two’nun 11 Eylül’de yayınladığı The Wipers Times’ı izledikten sonraysa, bu konudaki düşüncelerim biraz daha netleşti. Zira bu televizyon filminde bir grup askerin vurdulu kırdılı maceralarından ziyade; siperde, yani o daracık ‘yaşam alanı’nda binbir güçlükle çıkardıkları mizah gazetesinin hikayesi anlatılıyor.
Şimdi hikayenin başladığı 1916 senesine gidelim. Belçika’nın Ypres (veya dili dönmeyen İngilizlerin telaffuz ettiği şekliyle Wipers) kasabasındayız. Görünen o ki, kasaba ağır bir bombardımana maruz kalmış. Kahramanımız Yüzbaşı Fred Roberts, harabelerin arasında askerleriyle dolaşmakta. Amacı, savunma hattını güçlendirecek malzemeler bulmak. Tabii Roberts o bildiğiniz asık suratlı komutanlardan değil. Yer yer askerlerini fırçalasa da, sıkı bir mizah anlayışına sahip olduğunu ilk sahnelerden itibaren bize hissettiriyor. Neyse, konuyu dağıtmayalım... Ekibimiz, dolaşırken ne işe yaradığını bilemedikleri bir makineye denk geliyor. Yardımlarına Çavuş Harris koşuyor. Diyor ki: “Komutanım ben savaştan önce Londra’da matbaacılık yapıyordum. Bu makineyi iyi bilirim. Bana biraz müsaade edersen, bunu ilk günkü haline getiririm.”