New York’ta Kösem dedikodusu
ELÇİN YAHŞİ
Muhteşem Yüzyıl Kösem’in ilk bölümünü izlerken iki-üç yıl önceki bir New York seyahatim düştü aklıma. Sipariş üzerine tırım tırım arayıp bulduğum bir mahalle ‘bakkalı’ Türk olduğumu öğrenince hemen Muhteşem Yüzyıl dedikodusuna girişmişti. O seyahatte farklı yerlerde bir kaç kez daha açıldı Muhteşem Yüzyıl meselesi. Okuldaki tarih dersleri epey geride kaldığından o zamanlar ne düşündüğümü hatırlamıyorum ama New York’ta “Vay be Sultan Süleyman, sahiden Cihan Padişahı’ymışsın,” dediğimi hatırlıyorum.
Çıtayı öyle yükseltti ki Muhteşem Yüzyıl, haliyle merak ediyordum MY Kösem’i ama daha ilk anlardan belli oldu ki teknikse teknik, dekorsa dekor, kostümse kostüm. Daha iyisini yapmışlar resmen.
Esas karakterlerden Ekin Koç, yeteneğini alnında taşıyan oyunculardan. Kendisini izleyip de etkilenmemek imkansız. Ancak her an ölüm korkusuyla tir tir titrerken kendini tahtta buluveren ve dakika bir gol bir ‘teamüllere’ aykırı hareket edip ortalığı karıştıran bir ergeni (mükemmelen) canlandırmakta henüz.
Hülya Avşar. İnşaat şirketi, araba, banka reklamında, tenis oynarken, talk şovda konuk ağırlarken, Ricky Martin’in poposunu ellerken, o hep Hülya Avşar. Safiye Sultan rolünde de Hülya Avşar. Kötü mü? Haşa! Ama o bir marka, o bir Hülya Avşar.
Yani kısaca, beğenerek izlediğim bu ilk bölümde benim için tek eksik, peşinden gideceğim kahramanımı bulamamak oldu. Ama elbette umudumu kesmedim, sabırla bekliyorum. Bundan sonraki ilk New York seferinde de Kösem Sultan’ın dedikodusunu yapmaya hazırlanıyorum.