Yazılarımda ilk defa göreceğiniz bir şey geliyor şimdi. Ne Tarık-Nesli-Oğuz sinek üçlüsü, ne Murat, ne Feyza ne Umut… Bu defa Naz! Bölüm boyunca içim şişti yaptıklarını izlerken. On üç bölümdür izlediğim o kadın yoktu sanki karşımda bu bölüm. İlk defa bu kadar gözüme battı her hareketi.
Umut’u bulmak için gittikleri yolda Naz’ın evinin önünden geçerken Ali Nejat’ı görüyor Genco arabadan. Emre’yi zorla durdurup sayıp dökerek iniyor arabadan. Yüzündeki morlukların sahibi Ali Nejat sanıyor. Ama değil. Oradaki küçük arbedede Naz duyduklarıyla Ali Nejat’a karşı tavır alıyor birden. Ya hu! Daha geçen bölüm siz birbirinizin gözlerinin içine bakarak ilikleri donduran soğukta konuşmadınız mı? Dağ evindeki o manalı bakışmaları ben mi yaşadım, restoranda ben mi destek oldum? Tabii ben olsaydıöhhö öhhö! Ne diyorduk? Heh, evet! Bu neyin değişimi? ‘Küçük oyuncular görenleri şaşırtıyor’dan daha beter bir dönüş bu!
Genco’nun orada anlamadan dinlemeden direkt aksiyona girişmesine de kızdım bir yandan. Sen halk kahramanısın canım, böyle ataklar senlik değil. Yakışıyor mu hiç?
Kapı önünde durum büyütmeden arabaya bindiklerinde ben her şey düzelecek sanarak bekledim tabii… Beklediğimle de kaldım. O kahvaltı masasına bin bir dilek çaputu bağlamıştım ben ilk duyduğumda, sonra siz onu ateşe verdiniz. *Piromani’niz mi var? Huy oldu sizde ateşe vermek…
Ne diyorduk? O kahvaltı masasında ne hayallerim vardı benim… Genco’nun dayak yemesine takıldın Naz’cım tamam. Ama ne demek “Senin adamların mı yaptı?” Mafya mı Ali Nejat? Karanlık işlerde mi? İş adamı… Hayatın/mız da görüp görebileceğimiz en nazik serseri! Biraz da hırpalanmış yerlerinden öpülmesi gereken çocuk. Asla ama asla senin onu itham ettiğin şey değil.
Daha sonra da o pot bir eksik kaldı bir tane daha patlatayım dedi, Murat ve Feyza konusunu açtı. Bütün bölüm tehlike anında birbirlerine tıslayan kediler gibi izledim bölümü tüylerim ve kuyruğum yukarıda.
Naz’ın söyledikleriyle lokmaları bir bir boğazına dizildi Ali Nejat’ın. O kadar çok dertle uğraşıyor ki aynı anda… Daha Kaan’la araları yeni düzeldi, Barış’ın ölümü asla yakasını bırakmıyor, babası tarafından işleri sabote ediliyor, Feyza bir destek bir köstek… İşte kaybedip aşkta da kazanamıyor! Hepsi ama hepsi birikiyor içinde.
Yazıyı yazarken, bölümde de çaldıkları üzere,kulağımda Şebnem Ferah’ın Hoşçakal’ı çalıyordu. Önce Aşk Tesadüfleri Sever’deki ameliyat masalı sahne geldi gözümün önüne. Onun evveli daha eski çünkü. Sonra o şarkıya bir bağ daha ekledim. “Taşırım dünyayı sırtımda…” dediği yerde Ali Nejat belirdi gözümün önünde.
Herkesin kilit noktası, her derdin her ipin ucu bir şekilde ona bağlanıyor. Demiştim ya “Dünyanın bütün dertleri birleşin!” diye Ali Nejat, Atlas gibi bütün yükü taşıyor omuzlarında. Onca yaşadığına rağmen bir kere bile isyan etmiyor, üzülüyor, kırılıyor ama hiç çıkıp da ‘Bir ben miyim bu dünyanın kahrını çekecek?!’ demiyor.
Ali Nejat, güzel adam, atma içine. Küf olur sonra. Gözünden akan yaşta boğuluruz tabii de bizimkisi bir nevi baca temizliği olsun olmaz mı? Gözlerindeki yaşlarla “Hiç, bir şey olmuyor!” dediğinde koşup sarılmayanlar, yaranı görüp sarmayanlar utansın hem.
Murat’la imzaladığı anlaşmadan da bir darbe yiyeceksin ama olsun. Sırf güneş ve gökkuşağı değil ya dünya; varsın biz sağanaklara, bulutlara, gök gürültülerine kalalım. Mutsuzluğa da tamamız!
Ve benim için filmin koptuğu yere geldik! Bu sahneyi bana kim açıklayabilir? Benim ne aklım ne mantığım almıyor şu durumu. Eşinin –yeni boşandığı diye belirtmeme gerek yok- intihar ettiğini öğrenen ve onun ailesi tarafından suçlanan biri için çok karmaşık bir ilişki durumu değil mi bu?
Zor günlerde birbirinize destek olmanız çok güzel, ‘dostumdu o benim’ de güzel ama Ali Nejat’ın omzuna başını yaslayıp “Umut da Umut” diye ağlamak ne ya hu? Üzülmesin, laylaylom gezip tozsunlar demiyorum kesinlikle! Fakat bu durumu tek yadırgayan ben miyim?