Okuması izlemesinden daha heyecanlı!
logo logo logo logo logo
Bu sitede yer alan yazılardan yazarların kendisi sorumludur.
Referans vermeden kullanmayınız.
RÖPORTAJ
Bir Ayrılık filmi, Peyman Moaadi'ye The Night Of oyunculuğunu getirmiş

Ashgar Ferhadi’den About Elly’de oyunculuk teklifi aldığında, kendi senaryolarını yazan bir filmciydi Peyman Moaadi. O tarihten yani 2009’dan iki yıl sonra Ferhadi ile A Separation / Bir Ayrılık için tekrar buluştuktan sonrabu İranlı sinemacı için hayat kökten değişti. Film, Yabancı Dilde En İyi Film Oscarı’nı, Maadi de Berlin’de En İyi Erkek Oyuncu’ya verilen Gümüş Ayı’yı aldı. Hollywood yapımcılarının dikkatini çeken Maadi’ye ABD’den teklifler yağmaya başladı.

Bunların çoğu Moaadi’nin deyimiyle aptalca filmler içindi, dikkatini çeken ilk proje ise The Night Of oldu. HBO dizisinde Moaadi, oğlu izinsiz taksisini alıp sonra kendini cinayet zanlısı olarak bulunca işsiz kalan Pakistanlı taksi şoförü Salim Khan rolünde. Vulturedan Gazelle Emami’ye verdiği röportajda Moaadi bu rolü nasıl kabul ettiğini, Orta doğulu karakterleri oynamayı neden reddettiğini ve İran’da sansürü anlattı.

  • 29/08/2016 15:11

The Night Of’daki rolü nasıl aldınız?

A Separation’dan sonra bana gelen ilk projeydi The Night Of. Dizinin yayınından önce ABD’de Camp X-Ray / Işın Kampı gibi üç, dört film daha yaptım. Pilot bölümle çekimlerin yeniden başlaması arasında iki yıl süre vardı. Yönetmen Steven Zaillan A Separation’ı görmüş, benim oyunculuğumu beğenmiş. Menejerimi bulmuş, o da bana “Bir HBO dizisi var, seni başrollerden birine istiyorlar,” dedi.

The Night Of’da Poorna Jagannathan ile.

Anne babanın hikayesini çok seviyorum ben, keşke daha çok sahneleri olsaydı, çünkü bence çok ilginç bir hikayeleri var.

Senaryoyu okuyunca hikayeyi ben de sevdim. İranlılarla paylaşmak isteyeceğim bir hikayeydi. ABD’de ilk kez bir babayı oynadım. İranlıyım, bir Pakistanlıyı oynadım, çalışmam gerekti. Riz Ahmed’le epey dolaştık, dükkanlara girip çıktık, taksi şoförleriyle konuştuk.

Taksi şoförleriyle ne konuştunuz?

Onların uğrak yeri olan kahvelere gittik hep. Bir sürü şeyden bahsettik ama aslında meslek sırlarına ihtiyacınız olmuyor. Aksanı öğrenmeye çalışıyorsunuz ki, komik olmayın, yanlış yapmayın. Dizideki eşim Poorna Jagannathan, Riz Ahmed ve ben çok yakınlaştık. Hala da öyleyiz. Sanki bir aile gibiydik, bunun da çok yardımı oldu.

The Night Of’dan önce başka teklifler aldınız mı?

Teklif gelmedi ama seçmelere katılmamı gerektiren bazı senaryolar geldi. Ama The Night Of’da seçme yoktu, doğrudan rol teklifi geldi. Kabul edersem rol benimdi yani. Daha önce başka senaryolar da geldi ama hiçbirini beğenmemiştim.

Nesini beğenmediniz? Orta Doğulu prototipine uygun roller miydi?

Bir senaryoyu okurken iki konu üzerinde dururum. Bir, diğer bir çok oyuncu gibi, rolü ve senaryoyu sevmem, işin parçası olmayı istemem lazım. Diğeri, değil parçası olmak izlemek bile istemediğim politik bazı filmler gelebiliyor. Belirli bir dine, belirli bir dine odaklanan salakça politik filmler. Kimi zaman da senaryoyu ve rolü beğensem bile İran’da yaşadığım için reddetmek zorunda kaldığım işler olabiliyor. Çok dikkatli olmak lazım.

O zaman beğendiğiniz ama İran’daki konumuzunu tehlikeye sokabilecek bir film olursa…

Sorunlu olabilecek filmler genellikle benim de yapmak istemediğim filmler. Reddetme nedeni korku değil. Hiç değil. Fakat bir çok insanda olmayan kırmızı çizgilerim var. Onları da düşünmek gerekiyor.

ABD’de üstlendiğiniz rollerle ilgili sıkıntı yaşadınız mı İran’da?

Hayır, hiç.

Karakter iyi bir insan değilse, Hollywood filmlerinde İranlı birini canlandırmayı reddettiğinizi duydum.

Aynen. Hollywood’da böyle yürüyor işler. Genellikle Orta Doğuluların kötü karakterler olduğu filmler yapıyorlar. Bazen Çinliler, bazen Ruslar, bazen de Araplar kötü oluyor. Ben de kötü Arap teröristi veya İranlı suikastçıyı oynamak istemiyorum. Ama bana ilginç bir İranlı karakter rolü önerseler, neden olmasın? İsterim oynamayı. İranlılara ya da müslümanlara hakaret unsurları içermediği sürece. Bu tür şeylerin temsilcisi olmak istemiyorum.

Bahsettiğiniz gibi olmayan karakterleri titizlikle seçiyorsunuz demek. Ama kötü İranlı karakter teklifleri de geldi…

Evet. Çok. Korkunç İranlı veya Arap karakterleri oynamam teklif edildi. Daha sonra vizyona girdiklerinde izledim hepsini, gördüğüm en salakça filmlerdi.

Ben sinema dünyasına sanatı sevdiğim için girdim. İçinde sanat oldukça ve insanlarla etkileşim kurdukça dünya daha iyi bir yer. A Separation gibi bir film yapıp, dünyanın per yanını dolaşınca insanlarla etkileşim kuruyorsunuz. Güzel bir Çin filmi, bir Meksika filmi, bir Avrupa filmi izlediğimde aynı şey benim için de geçerli. Kendimi o insanlara daha yakın hissediyorum, dünya daha güzel bir dünya oluyor. O kadar çok film var ki dünyada, niye sevmediklerimde çalışayım ki?

Camp X-Ray / Işın Kampı’nda.

İran’da rol aldığınız About Elly, A Separation gibi filmler çok güzel, insan hikayeleri. Hollywood’da da insan hikayelerini seçtiniz. Camp X-Ray’de, Kristen Stewart’ın oynadığı gardiyanıyla ahbaplık kuran bir Guantanamo mahkumunu canlandırdınız. Fakat film politik de aynı zamanda. ABD’de olumlu bir fark yaratma ihtimali olan politik filmlerde yer almayı değerli buluyor musunuz?

Evet. Camp X-Ray’i okuduğumda hikayeye aşık oldum. Dediğiniz gibi, iyi politik filmler de yapılabileceğini hatırlattı bana. Şahane bir karakterdi ben de ona bakış açısı, boyut, vizyon kattım. İnsanlarla ilgili bir filmdi, tamamen farklı iki dünyadan gelen ve bir saniye bile anlaşamayacaklarını düşündüğünüz iki farklı karakterin konuşmaları üzerineydi.

Böyle politik rollerde Orta Doğulu karakterlerle ilgili size rahatsızlık veren sahneler oluyor mu?

Bazen sette anlaşmazlıklar olabiliyor, mesela yönetmen Araplarla İranlıların farkını bilmiyor. İranlılar Arap değil deyince, “Siz müslüman değil misiniz?” diye soruyorlar. Siz de “Evet de bu bambaşka bir şey,” diyorsunuz. Bazen “Bu cümleyi Arapça söyler misin?” diyorlar, “Ben Arapça bilmiyorum ki,” diyorum. “Ama müslüman değil misin?” diyorlar. Böyle zamanlarda “Tamam,” diyorum “Cümleyi verin, bana beş dakika da zaman verin.” Onları Arapça bilmediğime ikna etmek yerine setten Arap birini bulup, cümleyi Arapça nasıl söyleyeceğimi öğreniyorum.

İran’da oyunculuğa ve yönetmenliğe giden yolu çok merak ediyorum. Metalürji Mühendisliği okuduğunuzu biliyorum, sinemaya nasıl geçtiniz?

Dünyanın her yanında olduğu gibi: Bir şeyi iyi yapmak istiyorsanız, zorlanacaksınız. Acı çekecek, sabırlı olacaksınız. İran sinema sektörü açısından büyük bir ülke. Yılda 100’den fazla film üretiliyor. Dünya çapında alınabilecek bütün prestijli ödülleri aldı: Cannes, Venedik, Berlin, Oscar… Sinema açısından önemli bir ülke İran, evet bir sürü meselesi var ama zorluklar benim daha yaratıcı olmamı sağlıyor. Daha çok çalışıyor, motive oluyor ve işe ciddiyetle eğiliyorum.

İran’da sinemacılık iklimi nasıl şu anda? Sansür ve istediğiniz filmleri yapabilme imkanı anlamında. Hükümet de İran filmlerinden memnun görünüyor… sinema gurur kaynağı.

Evet. Bu sistemde 14-15 yıldır çalışan bir senarist olarak sistemle çatışmayacak filmler yazmayı biliyorum artık. Ben başkaları için yazmıyorum. Onlara uygun filmler yazayım diye söylenenlere kulak vermiyorum. Kendi hikayelerimi yazıyorum. Bazen mücadele vermem gerekiyor. Rejime ve hükümete ciddi şekilde ters düşmeyen işler yapmak gerekiyor. Mesela Batı’daki gibi sevişme sahneleri yazamıyoruz biz. Ama bize bunu kullanamazsın dedikleri zaman, o sahneyi daha güzel bir şekilde filme katmak için uğraşıyoruz, sonuç sanatsal oluyor.

Kesinlikle sansürün iyi bir şey olduğunu söylemiyorum ama sansür, bir sanatçının aktarmak istediğini etkileyecek güçte değil. Bazen araç olarak kullanıyoruz. Dünyanın bir çok yerinden, bir çok sanatçıyla konuştum, bazıları İran’dakinden daha büyük zorluklar içinde. Film yapmak dünyanın her yerinde çok zor bir iş. Bizim için sansür esas zorluk değil. Durum böyle. Bir Abbas Kiaraostami’miz, bir Ashgar Ferhadi’miz, daha bir sürü şahane filmcimiz var bahsettiğiniz koşullarda İran’da film yapmakta olan.

Bir Ayrılık / A Separation’da Leila Hatami ile.

Ashgar Ferhadi’yle yine çalışacak mısınız, birlikte iyi işler çıkarıyorsunuz...

Elbette yine çalışacağız. Yakın dostuz. Beraber çalışmaktan mutluyuz.

Bütün dünyada sevilen ve geçen ay vefat eden Kiarostami’den bahsettiniz, İran’da nasıl karşılandı ölümü?

Çok büyük bir kayıp olarak. Tahmin ettiğimden daha fazla etkilendim, çünkü çok yakındık, çok severdim kendisini. Hastanede ziyaretine de gitmiştim ama habere şaşırdım. Çok erken gitti, çok parlak bir insandı, büyük şok oldu. Derin bir yasa garkoldu herkes. Hala şokta insanlar. Ben de pek rahat konuşamıyorum hala aslında.

Hem ABD’de hem İran’da çalışan biri olarak bu durumun sürmesi konusunda endişeleriniz var mı? Mesela Golshifteh Farahani’ni İran’a girmesi yasaklanmıştı. Sizin de başınıza böyle bir şey gelebileceğinden korkuyor musunuz?

Hiç korkmuyorum. Benim sınırlarım var. İnsan olarak, sanatçı olarak hepimizin sınırları vardır. Herkesin o sınırlar içinde kendi kararlarını verme hakkı vardır. Ben zorluk yaşadığımı düşünmüyorum. Yaşayacağım, kesin. Her iki ülkede birden çalışmak kolay değil. Ama endişeli değilim. Yaptığım herhangi bir şeyi yasaklarlarsa başka bir şey yaparım. Başka filmlerde oynamaya konsantre olurum, ya da yazmaya. Yönetmek istediğim bir film var mesela. Seçeneklerinin olması insana kendini emniyette hissettiriyor.

YORUMLAR



DİĞER RÖPORTAJLAR