Okuması izlemesinden daha heyecanlı!
logo logo logo logo logo
Bu sitede yer alan yazılardan yazarların kendisi sorumludur.
Referans vermeden kullanmayınız.
ÖZEL
Kiralık Aşk: Aşkın geçmişi

*Ömer İplikçi; Defne'nin mucizesi olarak çıktı bizim karşımıza. Ben dahil, her genç kızın sevgilisi. Güzel gülüşünden, mükemmel ses tonuna akan şiir gibi sözleriyle bizi bizden alan, hayal ürünü olduğunu bile bile gerçek olabilme ihitimalini sevdiğimiz Ömer İplikçi! Barış Arduç'la, onun kaşından kasına her haliyle artık bütünleşen ve betimleme sanatında bu kadar üretken olabilmeme ilham olan Ömer İplikçi..

Biz onu fonda müzik sadece spor yaptığında da sevdik, klasik müzik eşliğinde çizim yaparken de hayran kaldık, jenerik müziği eşliğinde mutfakta yemek hazırlarken de izlemelere doyamadık. Zaten gerekmedikçe konuşmayan, konuştuğunda da az ve özen konuşan biriydi. Çoğu zamanda konuşmak yerine sadece göz kırparak, "yani, aynen, evet"  demek istediğini bize çok rahat aktarabilen bir adamdı kendileri. (Ne de güzel göz kırpıyor, canına yandığım.)

Evet o fazla konuşmayan biriydi, ama bakışlarıyla bize çok şey anlatabiliyordu. Bazen öyle buğulu bakıyordu ki mesela, çok merak ettik geçmişini, Pandora'nın kutusuyla özdeşleştirdik onu. Geçmişine dair, hiçbir şey dinlemedik bugüne kadar Ömer'den. Biraz Necmi Amca'dan, biraz en yakın arkadaş Sinan'dan, biraz eski sevgili İz'den, biraz da özel soför Şükrü Abi'mizden duyduk geçmişine dair bir şeyler. Yine de kilitli kapılar arkasındaki sırları çoktu. Öyle büyük sırlar olarak saklamıyordu Ömer bunları aslında, sadece paylaşmaya açık değildi, her şeyi kendi içinde halletmeye alıştırmıştı geçmişi onu.

Ne demişti Ömer Defne'ye günün birinde; "Böyledir Defne! Büyüdükçe kimi yaralar kabuk bağlar, kimileri de su yüzüne çıkar işte! Hayat"

Ömer'in yaraları kabuk bağlamıştı işte zamanla.

Tanıdığımız ilk andan itibaren, mükemmel bir adam Ömer İplikçi. İlk anlarda kutup iklimlerini andıran soğukluğuyla, fazlasıyla ketum, prensiplerinden taviz vermeyen, sert ve yüksek duvarları olan bir işkolik adam olarak tanıdık onu. Aşk; Ömer İplikçi'yi Ömer'e dönüştürdü zamanla. Bu değişim onu daha sıcak belki daha ılıman iklimlerin adamı yaptı. Biraz daha kendinden, gururundan aşkı için taviz verebilen biri oldu. Ama zaten çok zeki ve başarılı olup şahane bir karakteri olan bu adam, bunların yanı sıra şahane bir aşığa, romantik bir sevgiliye dönüştü aynı zamanda. Yani kendi çıtasını alıp, daha yüksek bir yere taşıdı ve daha yükseği var mı diye merak ettik her defasında.

Bizim tanıdığımız Ömer İplikçi, dibine kadar olmuştu aslında, kötü günlerden geçe geçe, kendine güvene güvene çıkmıştı basamakları, bunu hikaye bize veriyordu. "Nedir senin güvenle ilgili problemin?" demişti Defne ona o gece o bankta, o da cevap olarak, "Ben birilerine güvenmek üzerine kurmadım hayatımı," demişti ve bizler buna sebep olan ne yaşadığını bilmiyorduk. Bizler de Defne gibi "sanki hiç bebek olmamış" kusursuz bir Ömer izliyorduk en başından beri. Yaraları var biliyorduk ama acısı içimize geçer diye belki "anlatsana" diye sitem edemiyorduk.

30. bölüm; yani geçmişe gideceğimiz bu bölüm, içinde yaralı bir çocuk olan, dedesinin varlığını da mirasını da reddedip, kendine kendi başına bir hayat kuran, aslında hayata etrafındaki herkesten daha farklı bakan, kalbi sıcacık olan ama dışarıya karşı her zaman bir buz şelalesi gibi duran, fazlasıyla şefkatli ama bunu kolay çaktırmayan, aile özlemiyle yanan tutuşan, gururundan asla ödün vermeyen, kolay kolay başını eğmeyen, yenilgiye alışık olmayan, bunu kabul edemeyen Ömer'in, bu adam olana kadar yaşadıklarını hangimiz merak etmiyoruz ki?

1 2 3
Dilara Pamuk
19/01/2016 14:37
YORUMLAR




DİĞER HABERLER