Böylece şöyle bir tabloyla karşılaşırız: meşrebimize göre hepimizin tercih edip sevdiği ve özdeşleştiği karakterler bir noktada dizide er ya da geç ölecektir! Bu açıkçası inanılmaz bir bilgidir. Yüzüklerin Efendisi’nde yüzüğün yok olacağını, Kara Kule’de Silahşor’un kuleye varacağını, Açlık Oyunları’nda ana karakterin ölmeyeceğini biliriz; bunlar olurken bazı sevilen karakterlerin öleceğini de biliriz ve bunu normal, hatta gerekli de buluruz. Oysa Game of Thrones bu klasik şablonu yok etmiştir. Dizi tarihinin gelmiş geçmiş en şaşırtıcı ve şoke edici ölüm sahneleriyle bir mesaj vermiştir: “Bu dizide her an herkes ölebilir.” Gerçekten de bu mesaj dizinin izleyicilerine tam anlamıyla nüfuz etmiş bulunmaktadır. İçten içe kimse “şu karakter ölmez” diyememekte, hatta bölüm öncesinde “kim ölür?” anketleri şaşırtıcı boyutlarda fazla karakter içermektedir. Buradan anlaşılan şey R.R. Martin’in artık rüştünü ispatlamış olduğudur.
Dizinin başına geçen izleyiciler adeta bugüne kadar kanıksanmış ve yıllar boyunca geleneksel hale gelmiş klasik sinemanın gerektirdiği duyguların kilometrelerce uzağında hislerle diziyi izlemektedir. Bu kanımca tamamen bu çağa uygun, son derece post modern bir durumdur. Bizler dizi/ film izlerken hiçbir zaman sevdiğimiz karakterlerin ölmeyeceğini bilerek ve gönül rahatlığıyla filmler izledik. Onların yaralandığında, uçurumdan yuvarlandığında, vurulduklarında ölmeyeceklerini bilerek, sahtekârca “ah” dedik. Çünkü içimizde bir ses bunun bir sinema filmi olduğunu, bu karakterleri birilerinin bizim için yazdığını ve bu insanların bizleri üzmek istemediğini her zaman bildi. Aristo’nun bizi esir almış katarsisine çılgınlar gibi bel bağlandığını biliyorduk ve bu hoşumuza gidiyordu.
Şimdi Game of Thrones bu kuşağın torunlarına anlatacakları inanılmaz bir şey yapıyor: bizler bu diziyi izlerken onların tıpkı hayattaki gibi, aniden ve ‘gerçekten’ ölebileceklerini biliyoruz. Jamie’nin kaşla göz arasında -üstelik kullandığı- elinin kesildiği sahnenin amacı ne olabilir? Böylesine yakışıklı ve sevilen bir karakterin bir dokunuşla elinin yok edilmesi R.R. Martin’in kendi kendine koyduğu bir kurala benziyor: “Bu dizide her şey mümkün”. Sanki Martin senaryosunu şöyle yazıyor: “Zar atacağım ve gelen numaraya göre birileri ölecek.” Ne yalan söyleyeyim, diziyi bu hislerle ne zaman izlesem bu duyguları ilk kez bana yaşattığı için büyük bir keyif alıyorum ve bir taraftan da bu duygularla dizi izleyebildiğime inanamıyorum.
R.R. Martin’e şimdiden büyük teşekkür… Dizinin kitapla bir bağlantısı var mı ya da dizi bire bir kitapla aynı mı gidiyor bilmiyorum, ama Khaleesi’ye ayrı bir yatırımın yapıldığı ve kendisine torpil geçildiği çok açık. Her şeye rağmen kimse Khaleesi’nin ölecek olmasına mümkün gözüyle bakmıyor. Ben, “R.R. Martin bir noktada Khaleesi’nin ölmesini sağlarsa”, diyorum, “bunu yaparsa”… Bence Amerikan dizi ve sinema tarihi bir miladı yaşar.