Okuması izlemesinden daha heyecanlı!
logo logo logo logo logo
Bu sitede yer alan yazılardan yazarların kendisi sorumludur.
Referans vermeden kullanmayınız.
ÖZEL
Çiftliğimiz çok egzotik, gelsenize

Çırçır işçisi Güllü’den Serap Hanımefendi’ye; çok başarılı anlatılmış bir “rags to riches” hikayesi.

Victor Sjöström’ün filminden yola çıkarak Nazım Hikmet Ran'ın senaryolaştırdığı, 1934 tarihli Muhsin Ertuğrul filmi Aysel Bataklı Damın Kızı'ndan bu yana kırsal yaşam, köy ve çiftlik hayatı, filmlerimize konu olmuştur.

Geçtiğimiz hafta yayınlanan, İstanbul’un hızı ve acımasızlığı yüzünden yenik düşmüş, mutluluğu Muğla’nın bir köyüne yerleşmekte arayan Güzel Köylü’yü görünce kırsal hayatı anlatan yakın zaman dizileri aklıma geldi. Güzel Köylü’yü ise, eğer sararsa ileride ayrı bir yazıda değerlendiririm.

90'ların sonundan 2000'lerin ortasına kadar gelen, toprağa dayalı yapılar, töre, ağalık gibi ögeler kullanan dizilere yoğunlaştım. Bu dizilerde kurulan dünya, görev dağılımı, işveren – çalışan ilişkileri, cinsiyet rolleri, güç dengeleri ne durumda bakmak istedim.

2000'li yıllarda konusu kırsalda geçen dizilerde; 70'li yıllar Türk Sineması'nın Sultan Gelin (Halit Refiğ, 1973), Ezo Gelin (Feyzi Tuna, 1973), Açlık (Bilge Olgaç, 1974), Kara Çarşaflı Gelin (Süreyya Duru, 1975) gibi örnekleri bulunan “toplumsal gerçekçi” filmlerden farklı bir yaklaşım olduğu görülüyor.

Ağalar, işleri ve varlıklı olmaları nedeniyle kent yaşamında etkin, kıyafetleri ve aksanları kentli. Ağa ve yöre halkı ise 70’lerdeki gibi birbirine karşı değil herkes halinden memnun. Ağalık eskisi kadar gaddar bir kurum değil, ayrıca hak peşinde koşulması eski filmlerdeki gibi kimsenin pek umrunda değil. Öte yandan töre kurbanı kadınlar hep aynı. Kadınlar yine ölüyor, eziyet görüyor, kumayla birlikte yaşıyor. Dışarıdan gelen kadınların durumu ise daha farklı, Zerda, Sıla gibi kentli kadınlar ürkütücü koşullardaki bu bölgeye gelecek kadar cesur oldukları için takdir ediliyorlar.

Kasaba ve köy egzotik bir atmosfer. Aşiret, töre mafya ise bunun bir parçası. İncelediğim tüm dizilere tek tek bakmama rağmen birkaç dizi haricinde çiftlikte ne iş yaptıklarını, hangi ürünleri yetiştirdiklerini bir türlü öğrenemedim. Kahramanların hayatı çoğunlukla evde, pardon konakta geçiyor. Sarı taşlardan yapılma evler, bu evleri bekleyen tüfekli korumalar, kapıda lüks zırhlı araçlar, atlarla gezen kadınlar, çorak araziler, davul çalan köylüler, böyle bir dünya var. Kadınların burnunda hızma, saçlarında altın takılar, yüzlerinde ve vücutlarında dövmeleri var. Buralarda yaşamak çok gizemli ve seksi. Zaten butik otel gibi bir yerdeler. Çalışanlar hayatlarından sonsuz mutlu. Sabah akşam tarla çapalayabilir, yemek yapabilir, kendi aralarında yalnız kendilerinin güldüğü espriler yapıp eğlenebilir ve ev sahiplerine hizmet edebilirler. Zaten çoğu zaman korkak, şaşkın ve kolay yönlendirilen, görünmez insanlar bunlar.

Devlet ise çoğunlukla işlevsiz. Uzaklarda bir yerde. Kınalı Kar’da Emrah’ın canlandırdığı öğretmen Ali dışında diğer örneklerde devleti temsilen etkin bir karakter yok. Bu dünyada bireysellik ve özel mülkiyet yok. Herşey ağaya ait. Ağanın kolu kanadının altından çıkıp kendi yoluna gitmek isteyenler ihanetlerinin bedelini çoğu zaman ölerek ya da ahlaksızlığın kol gezdiği İstanbul’da kaybolarak ödüyor.

1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 11
Defne Akman
29/06/2014 22:20
YORUMLAR




DİĞER HABERLER