Genel olarak dizileri popüler oldukları zamanda izleyip, yorumlamaya çalışırım. Trend avcısı, modern bir yazar kimliğim bunu gerektiriyor. Ama bu sefer bir istisna yapacağız ve finalinin ardından seneler geçen bir diziye küçük bir bakış atacağız.
Önce bir itirafta bulunmam gerek. Aşk-ı Memnu Türk televizyonlarını sallarken tek bir bölümünü bile izlememiştim.
Aşk-ı Memnu çukuruna düşmem, Bağlan Keskin’in Ekranella’da çıkan şu yazısını okumamla başladı. Bu yazı bence bu sitede yazılmış, hatta okuduğum pek çok televizyon dizisi analizleri arasında en komik olanlarından biri. Önce Bağlan’ın Aşk-ı Memnu’dan özenle seçtiği youtube bölümlerini izleyerek başladım. Zehri almam çok uzun sürmedi.
Ve yazmasaydım da dayanamazdım. İşte bir yeni başlayan bir amatörün Aşk-ı Memnu notları:
*Dizinin şu ana kadar sadece altı bölümünü bitirdim. Tabii gönül tüm bölümleri izledikten sonra oturup bir kritik yazmayı ister. Ama bir bölümün uzunluğu bir buçuk saat ve toplam 79 bölüm var. Eğer hepsini izlemeye kalksam en iyi ihtimalle önümüzdeki nisanda falan görüşürüz. Zaten şu ana kadar izlediklerim bile süre olarak Mad Men’in bir sezonuna denk geliyor. Dizi süreleri kısalsın kampanyası hep yapım ekibi açısından gündemde ama bence izleyicilerin de bu konuda işleri epey zor.
*Açıkçası köşk ahalisinin yaptıklarını izlemek çok eğlenceli. Aşağıdakilerin hikayesini, mesela o poğaça suratlı yarı otistik Cemile’yi falan atlaya atlaya izliyorum. İyi hoş ama bir Downton Abbey değil tabii. Aşağıdakilere dedikodu yapmaktan başka bir numara yazamıyorlar.
*Aşk-ı Memnu’da beni en çok şaşırtan şey senaryosunun güzelliği oldu. Özellikle ilk üç bölümü bence şahane yazılmış. Ece Yörenç ve Melek Gençoğlu’nu tebrik etmek gerekiyor. Harika bir damar bulmuşlar ve çok iyi işlemişler.
*Beşinci bölümle birlikte Adnan ve Bihter evleniyor. Ondan sonra biraz sıkmaya başlıyor. Çünkü işin içine artık tuhaf entrikalar giriyor. Karakterlere bir takım münasebetsiz eylemler yazılmaya başlamış ve o ana kadar gayet cool giden dizi birden hemen unuttuğumuz Türk dizisi klişesine geri dönüyor. Oraların da kaderi Cemile’yle aynı. Atlanmaya mahkumlar.
*İkinci bölümde şahane bir replik var. Adnan, Behlül’e der ki: “Sana çok tatlı, çok cici bir yenge geliyor Behlül.” Emojideki patlayarak gülen yüzü buraya eklemek istiyorum. Hemen günlük hayatıma adapte ettim bu lafı. Sana çok tatlı, çok cici bir enişte geliyor Yiğit. Seversin.
*Senaryonun iyiliğinden bahsettik. Peki ya oyunculuklar? Bence çok iyiler. Hepsi ellerinden gelen her şeyi yapmış. Beren Saat ilk başlarda biraz zayıf. Kötü olmak ona iyi olmaktan daha çok yakışıyor. Onun dışında bunu itiraf etmek istemezdim ama diziyi başlarda bayağı Kıvanç Tatlıtuğ götürüyor. Bir insan Behlül sevimsizliğini ancak bu kadar hissettirebilir.
*Kıvanç Tatlıtuğ, aynı zamanda biraz da şişko bir Behlül. İkinci bölümde soyunup, boğazda yüzdüğü bir sahne var. Yan yağları kafam kadar.
*Nebahat Çehre’ye diyecek laf yok. İnsanların neden Firdevs caps’leri yaptıklarını şu an çok daha iyi anlıyorum.
*Ve Nihal. Hazal Kaya, herhalde dünya tarihine gelmiş en antipatik oyunculardan biri olabilir. Bir insan ancak bu kadar seksi, güzel ya da sevimli olamaz. Zaten bence Aşk-ı Memnu’dan başka bir işinde de başarılı olamadı. Olamaz da. Ama insanın bıkmadan usanmadan tokatlamak istediği Nihal’de şahane. Bayağı dersine çalışmış ve sinir hastası Nihal için bir beden dili bile yaratmış. Memeleri yeni çıkmaya başlayan Nihal’in dimdik ve ayaklarını yere vura vura yürümesi tesadüfen bulunmuş olamaz. Hazal Kaya bu role epey inanmış belli ki ve elinden geleni ardına koymamış.
*Tüm cast’ı çok iyi bulmuşlar. Bu da Ay Yapım’ın başarısı olsa gerek.
*Aynı şekilde bu diziyi bu kadar ucuza çekebilmek de Ay Yapım’ın başarısı. İlk bölüm neredeyse sadece dört mekanda falan geçiyor.
*Şaşırtıcı şeyler oluyor. Mesela Bihter’le Behlül’ün birbirlerini ilk kez köşkte tanıdıklarını sanıyordum. Ama değilmiş. Behlül, Peyker’in eski sevgilisi olduğu için Bihter önceden beri ondan nefret ediyormuş. İlk bölümdeki düğün sahnesinde bunu öğrenince epey şaşırdığımı itiraf etmeliyim.
*Bu diziye başlama nedenlerimden biri Bihter ve Behlül arasındaki aşkın nasıl başladığını öğrenmekti. Üstelik bir de nefret geçmişleri olan bu ikili, nasıl oldu da birbirlerine bu kadar yükseldi? İlk kıvılcım kimden geldi?
İlk kıvılcım Behlül’den geliyor. Bihter zaten bir buz çiçeği ve en başta Adnan’a aşık gibi. Behlül’de garip bir hallenmeler olmaya başlıyor. Bihter’e karşı sevgi ve nefret karışımı duygulanmayı ilk o hissediyor. Henüz daha Bihter’i baştan çıkaran şeyin ne olduğunu göreceğim bölümlere gelmedim ama merakla bekliyorum.
*Styling yerlerde sürünüyor. Bihter’i biraz geri zekalı gibi giydirmiyorlar mı? Ne kadar saçmalık varsa üstüne geçirmişler. Bihter renklerin geçit töreni gibi. Evlendiği ilk gece siyah seksi geceliğinin altına plastik parmak arası terlik giydirmişler mesela. Bunun modayla ya da dönemle bir alakası yok, seçim ve gustoyla bir alakası var. Başak Dizer ve Deniz Marşan’cığım maalesef sınıfta kaldınız şu ana kadar.
*Beşir evdeki paralel yapılanma gibi. Onu neden Fetullahçı gibi giydiriyorlar mesela? Bir bölümde Beşir’in krem rengi çoraplarını bile gördük. Erbakan’ın evine röportaja giden Ahmet Hakan gibiydi.
*Herhalde Türk televizyonlarında bir çocuğa yazılan en iyi karakteri yine Ece ve Melek yazmış olsa gerek. Bülent az repliğiyle tam bir karakter değil mi? Nihal’in portakal memeleri kadar, Bülent’in ergenliğini de derinlemesine hissedebiliyoruz. Üstelik geçenlerde çocuk Bülent’in büyümüş fotoğraflarını gördüm. Vücut çalışmış falan. Immh.
*Matmazel de gerçek bir deli. İnsanın o kocaman gözlerini oyası geliyor. Kaçıncı bölümde Bihter bunu kovacak? Hadi kov onu Bihter. Eşyalarını, o sıkıcı tablolarını, antikalarını pencereden dışarı fırlat.
*Bir de elimizde Peyker-Nihat çiftimiz var. Peyker gerçek dayaklık. Firdevs’in ona dediği gibi ‘Zırlamaktan başka hiç bir işe yaramıyor’. Bir de köylü. Daha dördüncü bölümde hamile kaldı. Kızım geçen hafta balayına gittiniz, insan bir korunur. Doğum kontrol, spiral, kondom... Hello! Daha Nihat’ı yemeye yeni başladın hemen hamile kalmak da nesi?
*Nihat tutar bu arada. O ağlak halleri falan ideal koca. Tabii ben olsam hemen hamile kalmam o ayrı. Bu arada hemen size gündem dışı bir dedikodu vereyim. Bir GQ çekiminde Nihat’ı oynayan çocukla karşılaşmıştık. Ben tabii diziyi izlemediğim için bunu tanımadım ama “Sizi bir yerden gözüm ısırıyor,” muhabbetine girdim. Kendisini tanıttı ve “Ben Aşk-ı Memnu’da oynuyordum ama Kıvanç kadar rolüm yoktu,” dedi.
Nihat, Behlül’ü kıskanıyoo, Nihat, Behlül’ü kıskanıyoo…
*Bir karakter olarak Bihter’e ise şu an girmiyorum. O bence ayrı bir yazıyı hak ediyor, onun için de biraz daha izlemem gerek. Ama bence tüm histerisi ve Elektra kompleksiyle baştan aşağı yıkanmış olmasıyla televizyonların gördüğü en ilginç tiplerden biri. Bihter’i sonraya saklıyorum.
*Şimdi sırada kitabı okumak var. Halid Ziya’nın Aşk-ı Memnu’su çok ilginç olabilir. Mesela orada çok daha karanlık bir Adnan tasviri varmış. Karısının ölümünden içten içe mutluluk duyan bir Adnan olduğundan bahsediliyor. Merak ediyorum.
*Geçen gün kitapçıya sordum Aşk-ı Memnu 28 liraymış. Çüş. Dizi süreleri kısalsın kampanyası gibi kitap fiyatları kısalsın kampanyası da başlatmak istiyorum.
*Melih Bey takımının (Bu da çok erotik bir betimleme değil mi? Takımları kim tuttu diye sormak istiyorum) maceralarını gecikmeli de olsa izlemeye devam edeceğim. Amatör bir Türk dizisi izleyicisi olarak puanım şu ana kadar gayet yüksek.