Televizyon mahalleye kadar gelse de yine de onu izlemek lüks kategorisindeydi. Aile Çay Bahçesi’ne gidilir, tek tek çay söylemek yerine semaverle çay getirtilir, özellikle küçükler gözünü ekrandan ayırmazdı.
Sanırım 72’nin sonlarıydı. Televizyon henüz bütün evlerin kapısını çalmaktan uzaktı. Pahalıydı bir kere, öyle herkesin parayı bastırıp alacağı ve evinin salonunu süsleyeceği bir alet değildi. Ama büyüsü bütün bir ülkeyi çoktan sarmıştı. Herkes, özellikle de çocuklar bir an önce akşamın gelmesini bekler olmuşlardı. Çünkü yayın saat 19.00 gibi başlıyor ve büyü parça parça olduğu her yeri, her mekânı ele geçiyor, Can Akbel’in Güne Bakış’ına kadar kimse ekrandan gözünü ayıramıyordu. Ayırmamak ne kelime, ayrım da yapmıyordu. Çizgi film, dizi filmi, belgesel, haberler, reklamlar; kimse önüne konan yemeği beğenmemezlik etmiyor, tabağı sonuna kadar sıyırıyordu.