Bölüme baktığımızda, nedense çok net sahneler var kafamda:
* Mert’in, Eylem’in Coşkun’u araştırdığını öğrenmesi ve bilgileri nereden bulduğunu öğrenmek istemesi: Bu apayrı bir hikaye bile olabilir. Güçlü bir yan karakterden zarar gelmez. Artık dişe dokunur bir şeyler öğrensek ya! Bu adamdan herkes bir şekilde intikam alabilmeli.
* Eylem’in bilgileri vermek istememesi ama dayanamayıp asansöre dosya bırakması: Bu kızcağız yufka yüreğinden çok çeker. Füsun teyzesinin peşinde zaten helak oldu. Bi’ Mert’i eksikti. O da tamam artık. İstediğini yapsa da onun çemberinden kurtulamaz.
* Müdürün, “Çok özür dilerim Sarp. Başka şansım yok,” diye Necip taklidi yaptıktan sonra ağaçların arasında ağlanması: Koskoca ekip başı, bir tane sağ kolu var ama ona da oyun çeviriyorsa eyvahlar olsun!
* Alyanak’ın ekibinin, kendilerini söğüşledikleri öğrendiği elemanı bir şov malzemesine çevirmesi: Adamı bırakmayacakları belliydi de işte kızım sana söylüyorum, gelinim sen anla! Gelin de yeni olduğu için kolay etkilenir diye düşünüyorlar tabii. Halbuki adam fındıkları kırıyor da kırıyor: Evin kızıyla birbirlerinden hoşlanıyorlar; üstüne bir de oyun üstüne oyun kuruyor. Pes!
* Sarp’ın “Müdürüm, çok az kaldı Celal’i yakalamaya; ama Melek’e bir şey yapmayın, olur mu?” demesi: Bu cümleyi bir kere kurması yeterdi ama elbette ki kızı sevdiğine dair bir vurgu olması için iki kere duyduk. “Ay, yok artık,” dedirtti açıkçası.
* Müdürün hiç de güven vermeyen “Bakarız evlat!” cevabı: Yani, şimdi kendi ekibine oyun çevirirken, elin mafya avukatı için “Hay hay, olmuş bil,” diyemezdi zaten.
* Füsun’un yardımına tek ayakkabısıyla koşturan kötü (mü?) delikanlının işe alınması: Maceranın sıkıcı kısmına biraz kan gelebilir diye düşündürttü. Acaba yalanından gelecekte utanır mı? Belki.
* Doğan ailesinin evindeki tiyatro provaları: ‘Koydun mu oturtacaksın’ dersleri eşliğinde ailedeki herkesin bakış açısını biraz verdi. Kız oğlanı seviyor, oğlan da onu. Aile büyüğü razı değil; onun eşinin gözleri de fıldır fıldır. Karışacak oralar.
* Yeşim’in aba altından sopa gösterdiği Sarp’a karşı, övgülerden ötürü yumuşaması: Hikayenin aksiyon-aşk dengesini bozmaması temennisiyle başlarsak, alarm vermeyecek gibi duruyor bu ikili. Yoksa bu bir temenni mi?
* Sahte Akın Işık’ın yaka paça yakalanması ve emniyette yarım saatliğine mutluluk sebebi olması: Yani böyle bir şey olacaktı, belliydi yani.
* Celal ve Mert’in, Yusuf’a “şemsiyeyi açtırdıklarını” sanmaları (tabii, bizim de öyle): Madara olmak önemli değil de, böyle tehlikeli adamların, sırf kişisel intikam projeleriyle aranması insanı üzmeli. Bu sahneyle alakalı olmayabilir, ama aklım bu konuda.
* Melek’in Sarp’la ilgili kuşkularına son vermek için video çekip yem olarak kullanması: Sarp’ın yüzüne çat çat vurup cevap istenebilirdi ama bu çetrefilli yolda, aksi bir durumda arayı bozmama şansı vardı. O da oldu. Hadi yine iyisiniz! Ama burada kızın iyi olmadığı, sadece çocuktan hoşlandığı noktası önemli. Yoksa Sarp’ın kellesi alınmıştı çoktan.
* Melek’in hain olmadığını düşündüğü Sarp’ı dayanamayıp öpmesi: İlk öpüşen çiftin Mert-Eylem olması şaşırtmıştı. Burası da geç kalmadı. Yalnız madem öpüşeceksin, aradan gözükmemeye de özen mi gösterilseydi acaba. O ayrıntı pek tırt geldi.