Dünyanın bütün dertleri birleşin yazısında Murat’a ayrı bakmak gerekiyor demiştim. Bir çok düşüncem vardı kendisiyle ilgili. Dizinin adı Kördüğüm olunca insan o kadar olmadık yerlerden bile bir bağ, bir olay bekliyor ki düşündüklerimi şuraya yazsam içinden çıkamayız herhalde. Ama Murat’ı anladık bu bölüm sonunda. Kördüğüm’ü arapsaçına döndürecek, kararlı. Geldiği ikinci bölümde ahtapot gibi her noktasına bir kolunu attı Ali Nejat’ın. Bir Naz kaldı son kale olarak. Onunla tanıştığında da seri tamamlanmış olacak.
Önceki bölüm Kaan ve dolayısıyla İbrahim’le tanıştı. Tarık Bey’le önceden beri tanışıyordu, şirkette Mert’le ve Oğuz Bey’le tanıştı, eve geldi Feyza’ya bir clark çekti ve Nesli’ye koştu Feyza’nın yanında. Herkese oynayıp nazik ve flörtöz adam gibi mi görünmek istiyor? Ne gibi hinlikler yapacaksın derken bölüm sonunda Umut’la oynadı oyununu. Ali Nejat’ı bitirme niyetiyle geri dönmüş. İyi ki imzayı atmamış Ali Nejat o anlaşmaya ve umarım şartları değiştirmeden atmaz da. Yoksa tünelin ucu çok nahoş bir yere çıkıyor…
Neden böyle bir intikam peşine düştüğünü de zamanla anlayacağız mecburen. Ben yine kafamdaki tilkilerimle on türlü senaryo çıkartacağım sonra başka bir şey çıkacak sonuçta. “Bu Ali Nejat Karasu size ne etti?” diye sormadan edemiyorum yine de. Ne yapmış olabilir yani? Kardeşini mi ortada bırakmış, Didem’i seviyormuş da Ali Nejat’a mı kaptırmış? Ben ikinciyi seçiyorum, daha doğrusu kız meselesi diyorum, bakalım ne olacak sonuç?
Keşke bizim de ‘huzur istiyorum’ dediğimizde bizi alıp yeşilin içine götüren Ali Nejat’ımız olsa. On bir bölüm yapmayayım etmeyeyim, yok ayıp olur dedim dedim; arada elimden kaçırdım ama dış mihrakların oyununa geldim savunma hattım kırıldı. Bu bölüm gerek Twitter hesabımla gerek bu yazıyla direnişim son buldu.
Umut yüzünden çocuğunu kaybettiğini öğrendiğinde annesine bir şeyler yapmasını söyleyerek ağlayan Naz bir süre aklımda kalacak benim. Hasta yatağında yatarken gecenin bir vakti gelen Ali Nejat’ın camın arkasından Naz’a olan bakışları da… Bir de Naz’ın başucunda duran Ali Nejat’a bakışını. Mesela şeyi de hatırlarım kesin “Huzur istiyorum!” dedikten sonra dağ evinin yolunu tutan Ali Nejat’ı… Çarşıda annesinin paçasını çekiştirip ‘Bundan istiyorum ben, alalım’ deyip eve onsuz dönen çocuk gibi hatırlarım. Kolaylıkla unutulur şeyler değil çünkü o sahneler. Alalım elimize pembe fosforlu kalemlerimizi o sahnelerin yanına bir yıldız atalım, konu tekrarı yaparken düşme noktalarına tekrar bakacağız. Çünkü düştükse İbrahim Çelik- öhö öhö öhhö- yani Ali Nejat’a bakarken düştük.
Dağ evinin tek bir kötü yanı oldu benim açımdan ve bu durumdan şikâyetçi olan tek kişi ben değilim. Dağ evine gelmiş kıvılcımları henüz tek tük çıkan müstakbel çiftimiz piknikli, temiz havalı efendime söyleyeyim –şarkı hariç sahne rüyalar, hayaller kadar güzel- karşılıklı sandalyelerde bahçe oturması yapmalı sahnelerde çalan şarkı. Bunun sebebini hala anlayamadım.
Tamam romantiklik olsun istediniz, tamam müzik olmasaydı sahnelere diyaloglu çekim yapacaktınız ve hatta buna da tamam bölüm içinden klip çıkartmak istediniz ama niye düğünlerde ve bilumum özel günlerde çiftlerin dans ettiği şarkıda bunu yaptınız? Oldu mu şimdi o? Daha vurucu, daha az pop kültür bir şey beklerdim ben. ‘Gittin Gideli’nin de Edip Akbayram tarafından söylenmemiş haline aşina değiliz.
Bir de Hasret Hanım geldi bu bölümde hikâyeye. İbrahim’in eski yavuklusu oluyor anladığım kadarıyla. Ayşegül görmesin vallahi, tripleri şimdiden kulağımda çınladı…
Tarık Bey’in gülümsediğini ve torununa zaman ayırmak istediğini gördüm bu bölüm. Kahvemle boğulup gidecektim az daha. Bünyemiz alışık değil Tarık Bey, aman ha!
Tonton Hasan Amca’mın boynunu büktürdüğünüzü de unutmadım bu arada! Yazdım deftere, haftaya sorarım hesabını…
Bir sonraki hafta görüşmek dileği; sevgi ve sağlıcakla… Sürç-i lisan ettiysem affola.
*Özdemir Asaf- 360 Derece