Kördüğüm.
İzlediğim tüm bölümlerinde beni tekrar tekrar kendine hayran eden bir dizi. Hangi özelliğinden bahsetsem, ilk hangisini ele alsam gerçekten kararsız kaldım. En başından başlayalım madem, ismi!
Başka hiçbir isim diziye bu kadar uyamaz, bu kadar ucuna ulaşamazdı.
Karakterlerin hepsi birbirine öyle bir bağlı ki tablo yapacak olsak dünyanın en ilginç diyagramlarından biriyle karşılaşırdık herhalde. Kocaman bir yumak! İpin bir ucu Ali Nejat’ta o ipe Didem ve Kaan bağlı ama ipin diğer ucunda dolaylı yoldan Naz var. Umut’un Naz’da bağı var. Umut’un biri ucu mahallesinde… Diğer yanda Buzlar Kralı bir baba ve kaybından dolayı akli melekelerini de arada rafa kaldıran bir abla. Bütün ipleri olması gerektiği yere bağladığımda karşımda sadece kördüğüm!
Oyuncuların seçimi, sahnelerin çekimi, hikâye, diyaloglar, mekânlar, tasarımlar, kostümler… Daha bir sürü detay sıralanabilir. Hepsi üzerinde hak ettiğinden daha fazla durulmuş, özenilmiş belli. Kaşmir fular rüzgârla nasıl ellerimizden kayıyorsa dizi de öyle kayıyor gidiyor. Uzatılmamış, detayları atlanmamış, küçücük noktalardan kocaman paragraflar açılmış ve parantez içleri doldurulmuş!
Methiyeli girizgâhı bir kenara bırakırsam – ki bu inanın çok zor olacak- bölüm yorumuma geçebileceğim.
Ali Nejat ve arabalar! Bir adam bi yerde bu kadar mı güzel durur? Bu kadar mı ‘benim burası’ der ağzını dahi açmadan. Dönüş yolunda Umut ile denk gelmeleri ile aklım başımdan gitmiş olabilir. Umut’un onların peşine düşmesi ile “Ay şimdi şöyle olacak, bak böyle yaparsa, ayıp ya hu,” söylemlerimle hop oturdum hop kalktım neyse ki aklıma gelen başımıza gelmedi. Kaan’ın kemerini kontrol ettikten sonra asfaltları yakarak giden Ali Nejat’a ne denir? Ben kelimelerimi o asfaltta bıraktım, kanım aktı. Buraya yazıyorum, Ali Nejat’a kalkan eller kırılsın!
Naz’ı annesinin ofisine bırakırken attığı o yavru köpek bakışları ise bambaşka bir paragraf! Neyse ki Ali Nejat bu bakışları bol keseden kullanıyor. Ben buraya bir yer imi bırakayım başka bir kısımda detaylandıracağım o bakışı…
Bir de önceki akşam “Neden buradasın?”, “Bana zor sorular sorma,” konuşmasının bir yansımasını gördük. İnsan beyni kendine benzeyen şeylerden hoşlanırmış, tekrarı severmiş. Ben demiyorum, İsviçreli Bilim İnsanları diyor.
Eve dönecek olursak, meraktan çıldırmış bir adet Feyza ve vur deyince öldüren bir Ayşegül var elimizde. Feyza, oğlu Barış’ın onda bıraktığı kötü izlerden kurtulamadığı için Kaan’ı onun yerine koyuyor. Bir şekilde oradaki eksiğini kapatacağını düşünüyor. Bu yüzden fazla korumacı… Ali Nejat ve Kaan’dan haber alır almaz onların, daha doğrusu Kaan’ın yanında gitmek için telefonda haşladı Ali Nejat’ı. Bir dedim, saydım. Sakin olmaya çalıştım ama bir yerde zıvanadan çıkacağım yazının ilerleyen bölümlerinde.
Ayşegül ise İbrahim’le kıvılcımlar peşindeydi. Ama uzun zamandır flört etmediğinden midir, acemiliğinden mi bilinmez naz yapayım derken göz çıkardı. Kalbini kırdı İbrahim’in. Hâlbuki daha sinemaya gideceklerdi. İbrahim’in ona yaklaşmayacağını bildiğinden de Gülümser Abla’sına dert yandı.