TUNÇ

Gelelim bizim üç TUNÇ tas hoşafımıza. Bu bölüm kendileri döktürdü şahsen. Zaten her karakter gibi onun da altı dolu dolu. Yaz’ın "Annem babamla öpüştü," cümlesinden sonraki her hareketi yerli yerindeydi. Umut’a sormaya çekindiği malum sorumuzu sormak için kendini Mert’in evine attı. Hiç duymak istemediklerini duyarak çıktı o evden ama işte.. Sonrası belli. Derbeder üç TUNÇ tas hoşafı. Sevdiği kadının,evlenme planları yaptığı kadının ihanetine tanık olduğu yetmezmiş gibi bir de üstüne Ege olayı patlak verdi. Tunç ‘un yumuşak karnı sevdiklerini kaybetmek ve ihanete uğramak. Babasının kaderini yaşamayı hiçbir zaman istemeyen yakışıklı yapımcımız tam da ortasına düştü bu durumun. Tunç’un da yaraları hiç kapanmamış; belki bu yüzden Umut’la bu kadar evlenme kararı alma noktasına kadar gelebildiler. Umut’un kapanmayan yarası her dakika burnunun dibinde biten Mert. Tunç’un ise annesi. Aslında şöyle bakarsak Umut’un yarasının sürekli kanamasının sebebi Yaz. Mert'ten olan kızı Mert'in açtığı yarayı kanatıp duruyor. Tunç’ta da aynı durum söz konusu.

Tunç’un da en büyük yarası annesi ve bu yarayı sürekli kanatan kişi Ege. Ege’nin kardeşi olması. Umut ve Tunç’u bir arada tutan bağ işte bu yaraları. Tunç’u bu bölüm çok beğendim. İhanete uğradığı kadını affetmek için kendini zorlamasını, hayattaki tek varlığım dediği Ege’yi kaybetme korkusunu çok güzel hissettirdi. (Hemen şöyle yeri gelmişken Çağdaş Onur Öztürk’e de bir göz kırpalım.)

Ahh işte o son sahne olmasaydı bir de. Ege’nin babasıyla konuşmaya gittiğinde çıkan itişmede  Haluk’un yere düşüp kalması. Tam o sırada kapının ardında kapının açılmasını bekleyen Ege. Vallahi Tunç’cuğum bu durumdan nasıl çıkarsın bilemiyorum ama umarım senin için iyi olur. Yani umarım. Vallahi  senaristlerimiz yapmayın lütfen üç TUNÇ Tas hoşafımız daha ne yaşasın yazık.