Okuması izlemesinden daha heyecanlı!
logo logo logo logo logo
Bu sitede yer alan yazılardan yazarların kendisi sorumludur.
Referans vermeden kullanmayınız.
ÖZEL
Aslolan aşk

Seyfi'nin çillerini nasıl görecektik başka?

Ah be Halil ya; ne güzel seviyordun Gülümser’i ne iyi gelmiştin ona gözünün pırıltısı, yürüyüşünün coşkusu olmuştun. Biliyorduk her şey bir kenara Gülümser bir kenara; “Gülümser ne olacak?”ta anladık ki bu her şeyde canın da var.

Halbuki daha önce bitirmişti Gülümser aslında; sana “Bir daha içme çocuk,” dediğinde. Bunu yaşayarak her gün bir parça ölmektense belki de bu son daha net senin için; bir de tetiği Gülümser’in çektiğini görmeyeydin o hayal kırıklığı olmasaydı o kısacık hayatında. Biz güzel bir aşktan mahrum kaldık böylece; kısa anların uzun ve ağır bedelleri olmasına rağmen, aşk işte. Hoşçakal Halil, hoşçakal.

Karşılaşmada Gülümser’in Halil’e acıma, Refik’e korku ile bakması birinin yüreğini dağlarken öbürünün gururlanması. Ne de olsa Refik için korku salmak bir sevgi göstergesi, yine de Gülümser Halil’i vurduğunda Refik’in yüzündeki hayret ifadesi görmeye değerdi. Bildiğin tanıdığın Gülümser kalıbında değil bu durum değil mi Refik? Neyse ki Gülali’nin baba imajı tarumar olmadı ve belki bu sayede annesine dönüşü daha az sancılı olacak.

Reşat gerçek abi; çocukları toplar sokaktan, yedirir içirir; Gülümser’e evini açar ve herkesin iyi kötü rahat edebileceği bir şekilde bir düzen sağlar kimseyi kırmadan gücendirmeden daha önemlisi herhangi bir karşılık beklemeden. Sofrayı görünce gözlerinin parlaması içimi titretti; tamam gerçek yemek coşkusunu Fevzi yaşadı ama Reşat’a daha çok dokundu hayatlarında nelerin eksik olduğu. Fevzi bir yandan saldırırken yemeklere o inanamadı kıyamadı bir süre. Gülümser farkı işte; bulunduğu her ortamı, geçtiği her yolu güzelleştiriyor böyle. O kırık dökük ev bile olabildiğince toparlanmış, sehpa görevi gören tahta sandıkların üzerine bir küçük örtü, bir çiçek; yuva olmuş işte.

Eşref ve Seyfi’nin aynı kapının yolunu gözetmeleri; kendilerinden çok farklı bir dünyaya açılan kapı.

Nazlı hep gül böyle ve Seyfi’yi hep gülümset sen e mi? O kadar aç ki mutlu olmaya bir şeylere tutunmaya, belki her an bir darbe alacakmış halinden çıkar böylece. Öte yandan Nazlı’nın onu ne kadar değiştirebileceğinin de farkına varıyor, bu da onu biraz korkutmakta. Ne de olsa dar kalıplarını kendi istediği şekilde genişletmeye alışmış biri o. En güzel sahne ödülünü ise Nazlı’nın Seyfi’nin öğrenim durumunu öğrendiği ana veriyorum; doludizgin giden bir atın uçurumun kıyısında aniden durması gibi; soluk kesen bir tokat. Suna’yı ne kadar çarptıysa Eşref’in katil olduğu gerçeği, Nazlı da orta 3 meselesinden aynı şekilde etkilendi. “Baba-oğul”dan anne-kıza hayatın gerçekleri vol 2. Daha çabuk toparladı ama kendisini.

Varlığını bile görmeyen bir mahallenin ortasında Basri’nin bir dokunuşu travma haline getirmesine şaşırıyor muyuz? Peki, Seyfi Basri’nin kardeşi olmasaydı Nazlı yine de empati kurup Basri’den özür diler miydi; sanmam. Bu detay ortaya çıktığı zaman Seyfi yine üzüntüsünden kahrolacak ya şimdilik bırakalım o güzel aşkı yaşasınlar, deniz kenarında birbirlerine sarılsınlar, öpüşsünler, elele tutuşup ellerine bakarak yürüsünler hala inanamayarak bu duruma.

İlişkilerindeki dengesizlik de ortada; Nazlı için heyecanlı bir macera iken Seyfi için Mars’a gitmek kadar sürreel. Nazlı’nın bukleleri mahalleye alıştıkça yumuşuyor; ayakları hep sağlam basar ya yerine, farkındalık da tavan yapmakta. Bekler miydiniz pahalı hediyeler istemiyorum ardından “artık” demesini?

1 2
Linden Piroğlu
23/10/2014 06:30
YORUMLAR




DİĞER HABERLER