Okuması izlemesinden daha heyecanlı!
logo logo logo logo logo
Bu sitede yer alan yazılardan yazarların kendisi sorumludur.
Referans vermeden kullanmayınız.
ÖZEL
Vatanım Sensin’de sinemasal izler: İşgal, mekan ve alternatif destanlar

Dizinin sinemaya meydan okuyan başka hikayelerine değinmeden geçmek istemem.

Alternatif Destanlar

Dizinin temelinde birbirine düşman iki ailenin karşılıklı ilişkileri, karşılaşmaları, paylaşılan gelenekleri, ortak kaderleri üzerinden savaşın insani boyutunu ve bireysel olarak hayatlarını nasıl etkilediğini anlatan özenli bir hikaye var. Bazı yerlerde “Kurtuluş Savaşı böyle mi kazanıldı, bir tek neden bu aileler ve kişiler konu ediliyor, bu aşk dizisi değil,” gibi eleştiriler okudum. Her şeyden önce bir tek kişi üzerinden bile koskoca bir savaş anlatılabilir ama illa görkemli bir hikaye istiyorsanız bunu talep edeceğiniz yer sinemadır. Sinemanın tek işinin insanları güldürmek olduğunu düşünen şirketlerden, yılda altı, yedi tane ‘komik’ film üreteceklerine bir büyük KURTULUŞ DESTANI filmi üretmelerini talep edebilirsiniz. Sinemayı ticarethaneye dönüştüren, hikayeleri henüz anlatılmamış yüzlerce tarihi figürü, gerçeği, olayı, bugünün ve dünün sayısız kişisel trajedisini ve sosyal travmasını görmezden gelen umursamazlığın bedelini televizyona ödetmekten bir noktada vazgeçmek gerek. Bir ülkenin sinemasının asli görevlerini televizyon yeterince üstlenmiş durumda. Vatanım Sensin ise yukarıda da örneklemeye çalıştığım üzere haydi haydi üstlendi.

Alternatif destanlar yazarak bunu yapmaya da devam ediyor. Hilal gibi resmi ideolojik tarihin tüm kadın tariflerine uyan bir karakteri düşmanına aşık ederek vatan sevgisini başka bir insanın hatta düşmanının aşkıyla yeniden yoğuruyor.

Hilal, özünde dönemin eril tüm temsiliyetlerini taşır; sadıktır, vatanına bağlıdır, bacıdır, kardeştir. Erkekler arasında rahatça dolaşabilir, gece dışarı çıkıp faaliyet yürütebilir, sarı saçlarına ve renkli gözlerine rağmen fes giydirilse cinsiyetinin fark edilmeyeceği iddia edilebilir. Cinsiyetsiz ve vatansever Hilal daha çocukken bile ne kadar güzel olduğundan endişe etmiş bir karakterdir ama bunu asla dile getiremez. Gerçek, Hilal’in bir Yunan teğmenine aşık olduğudur ama düşmana aşık olması hatta onun tarafından kurtarılmayı kabul etmesi düşünülemez. Halbuki aşık olduğu adam yani Leon, annesinin Hilal’i kurtarmak için çabasını insanca bir inisiyatifle açıklamıştır. Leon, Hilal’in vatan sevgisinden çok cesaretine, entelektüel düzeyine, yine erkek kimliğine gizlemek zorunda kaldığı güçlü düşünce dünyasına ve güzelliğine aşıktır. Hemşirelik mesleği doğası gereği mahremiyet içermese de teğmen bunu kullanarak dokunmayı meşrulaştırmak suretiyle beğendiği kadına yakın olma fırsatını kaçırmamış hatta planlamıştır. Esir tutulduğu sürede Hilal’e dair hatırladığı tek an o dokunuştur ve bu Hilal’in cinselliğine, gizlenmiş ve bastırılmış kadın kimliğine göndermedir. Teğmen, Hilal’in düşünce dünyasının kendisine ulaşmasını sağlayan matbaada sevdiği kadını öper. Hilal için matbaa şimdi mühürlenmiştir. Bu da tesadüf değildir.

Hilal’in aşkı seçmesi tüm kurtuluş destanını kadınlar üzerine yazan resmi tarih değerlendirmesiyle zor bir kurgudur. Fakat, 20. bölüm itibariyle göründüğü kadarıyla Hilal’deki duygusal çözülmenin kalıcı olmasını umuyorum. Özellikle annesinin ‘vatan haini’ dediği babasından hamile kaldığını öğrenmesini çok isterim. Annesi Azize’nin her şeye rağmen babasına karşı koyamamasının, Hilal’in arzuları karşısında yenik düşen Leon’u anlamasını sağlayacağı açıktır. Leon’un basit “Ülkünüz nedir?” sorusu karşısında bile cevapsız kalan Hilal’in destansı, içgüdüsel ama mesnetsiz vatan sevgisinin sağlam temellere oturması gerekiyor. Hilal’in bir insanı sevmekle başlayıp yeni bir vatan sevgisi keşfetmesine sebep olacak kadar yoğun duygusal bir yolculukta olduğu ortada. Genç kadının ahmak cesareti denebilecek kör bir tutkuyla değil de keskin zekasıyla hareket etmesini sağlayacak, kaybetme korkusuyla sınanacak ve belki de tam da Leon’un umduğu gibi birlikte yaşamanın yollarını arayacak kadar çok aşık olduğunu düşünüyorum. Hilal’in vatan sevgisini olgunlaştırarak hem sevdiği adama hem vatanına sahip çıkabilecek kudretli bir kadına dönüşmesini, bu alternatif hikayeyi izlemek için ise sabırsızlanıyorum. Hilal’in dönüşümü ve katmanlanışı dizinin adının hakkını verecek tek hikaye hattıdır. Hilal’in İzmir’e dönüp “Vatanım sensin!” dediği epik bir final düşünülmediyse, ilk bölümlerde Azize’nin ağzından duyduğumuz ama Cevdet ve Azize için öyle olmadığı çok net görünen bu önermenin, Leon ve Hilal üzerine kurulmasından başka bir çare kalmamıştır. Leon’un bir noktada taraf değiştireceği açık ama benim beklentim ikisinin birbirine aynı anda “Vatanım sensin!” dediği bir son. İnsan aidiyetini bir faniye emanet eder mi? Bu kadar büyük bir aşksa eder. Başka ve daha iyi bir dünya kurmak için iki insan yeter.

Benim için dizinin Kurtuluş Destanı’nı anlatan tek hikaye Cevdet üzerinden ilerlemekte. Cevdet’in hikayesiyle keskin muhakeme gerektiren, aklın hakim olduğu, zekanın cirit attığı, gücün bilekten değil sağlam zihinden geldiği çok ayrı bir mücadele izliyoruz. Hamilton, Cevdet, Yakup, Eşref ve Miralay Tevfik arasında satranç hamlelerine dönüşen hikaye Kurtuluş Destanı’nı yazan güce, bilek kuvvetiyle bütünleşmiş zekaya ve Mustafa Kemal Atatürk’ün üstün dehasına saygı duruşu adeta. Cevdet’i bu dehanın yansıması olarak görüyor ve büyük keyifle izliyorum. Cevdet’i asıl zorlayan her daim nefsini ve zihnini temiz tutmak zorunda olduğu halde ailesinin ahmakça cesareti nedeniyle karşılaştığı zorluklar. Sürekli Cevdet’in başına fazladan sorun çıkaran aile bireyleri, sadece Hilal’in samimi mücadelesini acemileştirmiyor aynı zamanda seyirci gözünde Kuvayı Milliye ruhunu da zedeliyor. Ailenin Cevdet’in ajan olduğunu bilmemesi, bilmelerinden daha çok zarar verir hale geldikçe senaryonun iskeleti sallanıyor.

Cevdet’i zorlamayan tek aile bireyinin Yıldız olduğu gerçeğinin altını çizmek isterim. Cevdet’in gözlerinde huzuru gördüm demesi bundandır. Yıldız’ın işgali sorgulamasının, Yeşilçam filmlerinin kadını anlatmakta zorlanınca başvurduğu iyi-kötü kadın klişesinden uzaklaşması gerekir. Senaryo kendisiyle ne yapacağını bilemeyen Hilal’in karşısına kadınlığını gizlemekten korkmayan, isteklerini söylemekten çekinmeyen ve Hilal’in yöntemlerini sorgulayan ablası Yıldız’ı koyar. Yıldız bir yandan da Hilal’in adım atmaya cesaret edemediği ilişkinin peşinden gideceğini açıkça söyler. Yıldız, Kordon ve Türk mahallesi arasındaki görünmez sınırı fütursuzca geçmesiyle, Batı imgelerine, mekanlarına, yaşam biçimine ve kıyafetlerine ilgisiyle bir ‘öteki’ tarifidir. Halbuki Yıldız, bir nevi Cevdet’in yaptığını yapmakta ve ancak forması değişince masum ve genç canlara kıymasının karısını rahatsız etmesindeki riyakarlığı veya Eşref Paşa’ya “Yakılan köylerine karşılık yakıyorlar,” derkenki iç hesaplaşmasına benzer bir sorgulamayı tekrarlamaktadır. Kendileri adına yüzlerce yıldır karar veren bir düzen ve yönetim nedeniyle bireysel olarak acı çekmeleri, aşık olup söyleyememeleri veya ölmeleri mubah mıdır? Bu haliyle sanılanın aksine Hilal’den çok Yıldız babasına benzemektedir ve Hilal’den daha çok babasına yardım etmektedir.

Annesinin Miralay’la evlenmesine onay veren Hilal’e karşılık bunu gidip babasına söyleyen Yıldız’a gün gelecek tüm aile bireyleri teşekkür edecektir. Yıldız babasına her durumda güvenmeyi seçmiştir. Senaryo, Yıldız’ı, bugün itibariyle diziye adının hakkını verebilecek tek alt hikayenin yani Hilal ve Leon’un aşkının ortasına yerleştirerek en katmanlı karakterine büyük zarar vermiştir. Yıldız’ın başka bir Yunan askeri ile münasebetini korkusuzca yaşayarak kendini test etmesi, Hilal’in kendi hisleri ve durduğu yeri sorgulaması açısından aynı etkiyi yaratacak bir hikayeydi. Senaryo, kardeşler arası gereksiz aşk gerilimi nedeniyle, Yıldız’ı her şeyi kendi deneyimleyerek, yanılarak, görerek, tecrübeleriyle ve aklıyla doğru yolu bulup, eril tariflerin dışında kendince bir vatan sevgisi ve direnme biçimi yaratma imkanı olan özel bir kadın olarak tarif etme şansını ıskalamıştır.

Yıldız’ın vücut bütünlüğü önce Yunan Albay’ın tacizi ile cinsel kimliği üzerinden sonrasında da patlama ile fiziksel olarak tehdit edilmiştir. Bunlar sonrasında hızlı bir şekilde direnişin bir parçası olacağı açıktır. Büyük ihtimalle teğmenin peşini bırakacak, bırakmalı, hatta Hilal’in ilgisini ayıplamaya başlayacaktır. Bu kolay bir manevradır. Keşke Yıldız’ın Kordon hayatına karışarak gözlemlediği daha başka şeylerin; mesela Kordon’da çalışmasına izin verilmeyen bir Türk seyyar satıcısının tartaklanmasına şahit olarak anlayacağı ve neredeyse bir asırdır Kordon’un gerçeğinin bu olduğunun farkına varmasıyla pekişecek bireysel mücadelesinin önü açılsaydı. Hilal’in esaretten kurtulmak diye ezbere tarif ettiği mücadele, Yıldız’ın tüm geçmiş yönetimi de sorgulayan ve bir üst bilince denk gelen “TAM BAĞIMSIZLIK” vurgusuna muhtaçtı. Neticede sinemanın tartışması gereken bu büyüklükteki bir soruna dizinin el atmasının zor olduğunu kabul ettiğimi de tekrar edeyim.  

Son olarak dizinin en büyük Kurtuluş Destanı’nı; Hilal, Yıldız ve Cevdet üzerinden değil Azize üzerinden yazma şansına sahip olduğuna dikkat çekmek isterim. Senaryo, Cevdet’in çoktan Eftelya ile görüşüp ortak bir planı yürürlüğe koyduğunu düşündüğüm olağanüstü pratik zekası ve akla dayalı direnişine karşılık; olaylardaki bazı açıkları değerlendirebilen, neden sonuç ilişkilerini gözden geçirebilen, kocası hakkındaki gerçeği anlayan Azize’yi koymak zorundadır. Kadın-erkek omuz omuza kazanılan Kurtuluş Savaşı’nın gerisinde cephede olduğu kadar yeri geldiğinde “Cevdet Komutan benimleydi,” diyebilen zihin birlikteliği de vardır. Her şeyi anlayıp, kocasına direnişinde yardımcı olmak için plan yapabilen, hatta bunu kocasına belli etmeden yapabilen güçlü bir kadın hikayesi tek başına film olabilecek kadar değerlidir. Dizi, dinamik senaryosu, mekanları ile son yılların vizyona giren birçok Türk filmi yerine tarihe geçmeyi çoktan hak etmiştir.

Yolu açık, reytingi bol olsun.

 

URBAN FRINGE

1 2
Urban Fringe
24/03/2017 10:45
YORUMLAR




DİĞER HABERLER