Mijo
İkinci bölüm, arabayı kullanan yaşlı teyzenin, bacağı kırık rolü yapan kaykaycı kardeşlerle beraber eve girip içeride yemek yapmakta olan torununa seslenmesiyle açılıyor. Yanlış bir iş ettiğinin (ve bence sonradan olacakların da) gayet farkında olan ama değilmiş gibi çaresiz tona sığınan teyzenin sinsi çabasını ikizler anlamayarak ona iyiden iyiye yüklenmekte, yarım İspanyolcalarıyla onu pişman hissettirmeye çalışmaktadır. Torun karşılarına dikildiğinde ikizler durumun vahametini kavramazlar, hâlbuki karşılarındaki Breaking Bad’den hatırlayacağımız Tuco’dur.
Tuco, büyükannesini üst kattaki yatak odasında yemek yiyip pembe dizi izlemeye gönderir, gençleri de bir güzel dövüp bağlayarak yardım gelene kadar garaja saklar. İşte, birinci bölüm sonunda James’in kapıyı çalışı tam da Tuco’nun halıdaki kan izlerini temizlemeye çalıştığı ana denk gelir. Yapmaya çalışılan düzeneği çoktan çözmüş olan Tuco, silahına davranır ve James’in burnuna dayar.
James’i silahıyla işaret ettiği bir köşeye oturtan Tuco söze girmeden hemen önce kapı sesini duyup gelen büyükannesi endişeli gözlerle merdivenin başında belirir. Tuco’nun elleriyle hazırladığı yemeği yiyip (ki belki de her şeye göz yummasının sebebi budur, torunu ona adeta çocuğu gibi özenle bakmaktadır) dizisini izleyen yaşlı kadın, göz yummayı sürdürerek hiçbir şey anlamamış gibi halıdaki lekenin temizlenmesi gerektiğini hatırlatır. Tuco’nun önceden salsa olduğunu söylediği lekenin kurumadan çaresine bakılmasını rica eder. (Büyükannenin burada saflıktan ziyade fevkalade kurnaz bir biçimde yeni gelen misafire haddini bildirmek için ilgiyi lekeye çekerek gövde gösterisi yaptığını düşündüm nedense, fazla mı ileri gittim bilemiyorum.) Bu sözle beraber halıdaki iri kan lekesini gören James, durumun sandığından fena bir yere gittiğini anlar ve Tuco’yla bölüm boyunca sürecek bir pazarlığın ilk aşamasına koyulur. Mantıklı makul, sakin sakin konuşulduğunda karşı çıkacak laf bulamayıp, öfkeli bakış ve çatık kaşlarla da olsa söylenene itaat eden taş kafa Tuco, James’i kısa bir ikna turunun ardından garaja götürür ve gençleri salıvermeyi kabul eder. Bu esnada ağzındaki koli bandı açılan gençlerden biri düzeneğin mucidinin James olduğunu haberleyince işin rengi değişir, üçü birden çarelerine bakılmak üzere çöle götürülürler.
Daha önce kendi planı olan ufak düzenekler hariç pis işlerle hiç muhatap olmamış James, çöl sorgusunun daha ilk dakikalarında yağlı müşteri bulmaktan ibaret gerçek planını Tuco ve çetesine detaylıca anlatır, fakat kimseyi inandıramaz. Parmağı kerpetenle kesilmek üzereyken korku yaratmak için çaresizce FBI ajanı Jeffrey Steele olduğu yalanını uydurur. Tuco bir bakıma rahatlamıştır, çünkü işlerinin epey tıkırında gitmesinden bir süredir şüphelenmektedir. Fakat ondan daha akıllı olduğu belli olan çete arkadaşı Nacho bu sefer sorguyu devralarak FBI ajanı rolü yapan James’in üstüne varır, ona yaptıkları işin detaylarıyla ilgili sorular sorar. James ne yaptıklarını bilmediğinden FBI jargonu diye bir takım saçmalıkları ardı ardına dizip Nacho’ya inandırıcı kılmaya çalışır. Başarısız olduğunu anlayınca samimiyetle hiçbir şey bilmediğini bir kez daha itiraf eder. Bunun üzerine insan sarrafı olduğu her halinden belli Nacho, aklına kolayca girilen Tuco’ya yeni bir strateji önerir: İkizler alıkonsa da avukatı salmanın bir sakıncası yoktur, üstelik bu bağlantının ilerde onlara bir faydası da dokunabilir.
Kartını da sonradan gerekirse diye ceplerine attıkları James, el-kol bağları çözülmüş arabasına yürürken ikizlerin akıbetinden birden endişe duyar. Yarı yolda dönüp bu çocuk zihinli, vahşi ama maneviyatının bir kısmını henüz kaybetmemiş mafya adamına kemanları girerek müthiş bir savunma yapar. Kaykaycı ikizlere hayali bir anne karakteri uydurup büyükannesine duyduğu sevgiden faydalanarak Tuco’da önce bir şefkat zeminini oluşturur, sonra büyükannelerine saygısızlıklarını adil bir terazide tartmasını öğütleyerek bir bacağın kâfi bir ceza olduğuna inandırır.
Taş kafa Tuco James’in karmaşık cümlelerindeki mantık ve maneviyat kırıntılarına tutunarak kişi başı bir bacak kırmaya ikna olur ve zevk içerisinde üstlerinde tepinerek ikizlerin birer bacaklarını kırar. James bu esnada bir köşeye büzüşür, fazla belli etmese de çok üzülür ve planı aslında kendi kurduğundan bu zavallılara acır. Sonrasında onları hastaneye götürerek masrafları da cebinden karşılar. Fakat bu deneyim James’i çok etkilemiştir. Olayı takip eden gece, bir kadınla içki içtikleri barda arkalarında oturan bir adamın yediği galetadan gelen çıtırtı bile ona bacaklar kırılırken çıkan sesi hatırlattığından tahammül edemez. Vicdan azabını alkolle bastırarak hayli sarhoş halde şekilde gecenin sonunda ağabeyi Chuck’ın evine gelir ve koltukta sızar. Chuck, yerdeki pantolonunu kaldırırken cebinden telefon düşer, o da iğrenme ve korku karışımı bir hisle telefonu bahçeye fırlatır.
Ertesi sabah James uyandığında karşısında elektromanyetik alana karşı koruma olarak alüminyum folyoyla kaplı özel tür bir battaniyeye sarınmış vaziyette Chuck’ı bulur. Önceki gece elektronik aletlerden arınmadan eve girdiği için ağabeyi James’e hayli kızgındır. Fakat tek sebep bu değildir; kızgınlık, ceplerinden birindeki hastane faturalarını görmesiyle de katlanmıştır. James’in de korkuyla anladığı üzere, gençliğinde kurduğu düzeneklerden haberdar Chuck, kardeşinin yine üçkâğıda dönüşüne içerlemiştir. Hatta sarındığı battaniye, sadece elektromanyetik alandan korunmak için değil, adeta James’in yapmış olabileceği kötülüklere karşı da kuşanılmıştır. James, bu yüzden battaniyenin sembolik anlamına takılır, yaptığının kötü olmadığında inat eder ve evden çıkmadan hemen önce Chuck’ın battaniyeyi üstünden atmasında ısrar eder. Kapıdan çıkmasının hemen ardından Chuck, belki kardeşine inanmadığından, belki de gerçekten elektromanyetik alan duyarlılığından ötürü can havliyle yine battaniyeyi üstüne geçirir.
Hem ikizlere karşı vicdan azabını, hem ağabeyine karşı duyduğu utancı bir türlü dindiremeyen James, takip eden günlerde neredeyse samimi bir azimle baronun ona verdiği tüm adi davalara bakar ve geçimini böyle sağlar. Fakat bu durum bir gün ofisine gelip çekyat koltuklardan birine uzanmışken, güzellik salonunun sahibesinin ona, bir misafiri olduğunu haber vermesiyle değişecektir. Heyecanlanan James, depo-ofisine ve üstüne başına apar topar çeki düzen verir ve belki de Kettlemanların geldiğini düşünerek heyecanla kapıyı açar. Fakat içeri giren Tuco’nun arkadaşı Nacho’dan başkası değildir. Nacho, James’e çölde bahsettiği olayı hatırlatır, komplo kurup müşterisi olması için ağına düşürmeye çalıştığı Kettlemanları soymak için yardım ister. Ona göre, Kettlemanlar parayı çaldıklarını nasılsa inkâr ettiklerinden, soyulunca da polise gidemeyeceklerdir. James işbirliğinden kaçınır ve kimseye bir şey söylemeyeceğine söz verir. Söylediklerine rağmen James’teki tereddüdü ve belki de içinde yatan üçkâğıda yatkınlığı fark eden Nacho, bu konuyu biraz düşünmesini öğütleyip numarasını bir karta yazarak ofisten ayrılır.