Okuması izlemesinden daha heyecanlı!
logo logo logo logo logo
Bu sitede yer alan yazılardan yazarların kendisi sorumludur.
Referans vermeden kullanmayınız.
ÖZEL
İlker Kaleli’yle siyah, stil, şınav ve gitar sohbeti

İlker Kaleli'yle sohbeti Ferhan İstanbullu yönetti.

Mavi’nin, yeni reklam yüzü İlker Kaleli’yle tanıtacağı premium jean serisi Mavi Black ile ilgili bütün detaylar, burada.

Birazdan (21:00’de) yayınlanacak reklamı izlemeden önce İlker Kaleli’nin stiliyle ilgili bilgi almak, reklam filminde izleyeceğiniz gitarının ayrıntılarını, şınav çekme sahnesinin kaynağını bilmek isterseniz de sizi şöyle alalım:

Mavi 25. yılında ilk kez kadın ve erkek koleksiyonlarını ayrı ayrı tanıtmaya karar verdi ve Serenay Sarıkaya’lı koleksiyonun sunulmasının ardından kısa bir süre sonra yine toplandık, bu kez İlker Kaleli’nin yer aldığı reklam filmini adet olduğu üzere arka arkaya üç kere izledik. Sonrasında da, kurulduk rahat koltuklarımıza ve moda yazarı Ferhan İstanbullu’nun İlker Kaleli’yle siyah, denim, stil, gitar ve şınav üzerine sohbetini izledik. Bu kelimelerin hepsinin reklam filmiyle doğrudan bağlantısı var, çünkü reklam filminin senaryosu İlker Kaleli’nin kendi hikayesini yansıtıyor. Stil sohbeti bittiğinde Ferhan sorularımız olup olmadığını sordu, gazeteci Şirin Sever’in bir sorusu vardı, sordu: “Poyraz’a nasıl dönüyorsunuz?” İlker Kaleli “Poyraz ölmedi mi ya? Bir öldü diyorlar, bir ölmedi diyorlar, benim bildiğim öldü,” dedi. Şirin de “Yok, yok ben biliyorum, dönüyor,” diye ısrar etti. Bakalım kim haklı?

Sohbetten kalanları toparlayalım:

 

Okul* dönemi

“Üzerinde çalıştığımız karakterin iç dünyasına, duygu durumuna ilişkin neler yaşadığını, yaşadıklarıyla nasıl mücadele ettiğini tam olarak kestirip o karakteri seyirciye en yalın, en gerçek haliyle sunacağımız bir an gelir hep. O an, kostümlere yani oyunun (filmin veya dizinin de) dünyasına karar verilen andır. Biz okuldayken hazır kostümler verilmiyordu elimize, çoğu zaman karakterin kostümünü kendimiz hazırlıyorduk. Hayır kurumlarından çok ucuza hatta bedelsiz giysiler alınabiliyor, gidip oralardan karakterin dünyasına uygun giysiler topluyorduk. Karakterin iç dünyasıyla dış görünüşünü bağdaştırdığımız bir an oluyor. Ayna karşısına geçtiğin zaman, senaryodaki karakteri bir nebze bile olsa aynada görebiliyorsan, ona inanabiliyorsan, bir şeyler gerçekleşmeye başlamış demektir.”

 

İlker Kaleli'nin sevdiği aksesuarlardan zincir de mavi koleksiyonunda yer alıyor.

Yıllarca sıfır aksesuar, sadece siyah

“Bir oyuncunun eğitim aşamasında mümkün olduğunca nötr kalması gerektiğini düşünüyorum. Ben de yıllarca sadece siyah giyerek, sıfır aksesuarla yaşadım. Çünkü taktığımız en ufak bir şey, yapılan en ufak bir eklenti, ekstra bir hissiyat veriyor vücuda. Ve o hissiyat da başka bir ifadeye dönüşüyor ister istemez. Okulda zorunluydu siyah. Nedenini epey sonra anladık. Siyah dışındaki bütün renklere, dokulara, biçimlere karşı bir farkındalık geliştirmemiz içinmiş. Aynı zamanda siyah renk karşındakinin mesela cinsiyetinin, mesela sosyal yapıdaki yerinin öne çıkmadığı bir zemin oluşturması açısından da zorunlu tutulmuş. Tamamen insana has özellikler ortaya çıkıyor yani.  Siyah bir renk değil aslında, skalaya koyduğumuz zaman ona bir isim vermemiz gerektiği için siyah demişiz ama siyah bütün renklerin soğurulmuş hali, sonsuzluk gibi bir şey, derinlik.”

 

Stilini oluşturmak

“Kendini arayış, yeniden icat ediş, vazgeçiş, kendinle mücadele dönemi var ya... İnsan biraz ezber bozmak, sürüden ayrılmak, yolunu ararken denemek, yanılmak ister. İşte o dönem içinde keşfedilmiş şeyler oldu. Mesela seri üretim yapan bir markadan herkesin alabileceği fiyatta bir parça satın alıp onu kişiselleştirmek. Aldığım şeyin düğmelerini koparırdım, sonra ikinci el giysi satan bir yerden aldığım eski bir giysinin düğmelerini kopardıklarımın yerine takardım. O giysi artık kimsede olmayan, sadece bende olan bir şey haline gelirdi. Bunun için de öyle çok para harcamaya gerek yoktu. Moda genel bir akımın takibi, stil ise insanın kendini bulma hikayesi. Giydiğin, taktığın hiçbir şey emanet durmuyorsa stilini bulmuşsundur.”  


Layering: Kat kat, desen desen giyme

“Layeringi çok seviyorum. Mümkünse hava hep böyle olsun, hep layer layer giyinelim. Yazın giyecek hiçbir şey bulamıyorum. Herkeste şort, terlik, tişört. Mesele farklı olduğunu göstermek değil tabii de… Layeringin güzel tarafı kombin yaparken sadece renklerin uyumunu veya uyumsuzluğunu kullanmak değil, dokuların dünyasına da giriş yapmak. Bir hırkanın kesimi, dokusu insanın ruh halini, hikayesini karşılayabiliyor.”

 

Karizma

“Kadın ya da erkek, herkes için karizma öncelikle gerçek olmaktan geçiyor. İnsanın hareketleri, vücudunu kullanışı, bakışı, seslenişi, kendine aitse, başka bir şeye özenmiyorsa, eforsuz gerçekleşiyorsa ve insan bununla barışıksa akışkanlık durumu ortaya çıkar. Akar gider o insan, hiçbir yerde sürtünme olmaz. Karizmatik insan böyle bir biri.”

 

Bilekliklere dikkat.

Filmdeki gitar sahnesi

“Filmdeki gitar gerçekten var, benim gitarım. Bugün olduğum insan olmamda çok katkısı oldu gitarın. Önce piyano merakı vardı, ergenliğe geçtiğimde gitara dönüştü. Kurt Cobain hayranlığı sonrasında. Gitar çalmayı onun sayesinde öğrendim diyebilirim. İngilizceyi de Nirvana sözlerini çevire çevire öğrenmişimdir mesela. Uzun yıllar hayal etmiştim böyle bir gitar almayı, hiçbir zaman da alamamıştım. Son bir iki yılda durumları biraz toparlayınca gitar olayına girdik. Gerçekten 13 yaşımdan beri hayalini kurduğum şeyi elime geçirdim. Gitarın kasası Stratocaster, çift boynuzlu, bugün elektro gitar deyince aklımıza gelen imgenin mucidi olan firmanın yapımı. 1952 yılının el işçiliğiyle ve kablolamasıyla yapılan bir gitar, amfiye takıp çaldığın zaman sound’u çok başka, o zamanın sound’u gibi. Hayranım o sese, hala da günlük terapim için beş on dakikam bile olsa açıyorum. Filmde görüldüğü gibi evde kendi kendime rock starlık yapıyorum biraz. Komşular ne yapıyor, onu bilmiyorum ama.”

 

Filmdeki şınav sahnesi

“Teknik açıklaması var: Shakespeare tiradlarını çok uzun ve noktalama işareti kullanmadan yazmış. Dolayısıyla tek diyafram nefesiyle tiradın hepsini bitirmek zorundasınız ve bu çok yorucu.  Şınav, diyaframı ve oradaki iç kasları kollar kadar çalıştırıyor. Bir yandan tiradı geçip bir yandan şınav çekerseniz de ekstra yük bindirmiş oluyorsunuz. O tirad bir de İngilizce olursa, yük üç katına çıkıyor. Yani şınav çekerken tek nefeste o tiradı atıp atamayacağınızı görmeye çalışıyorsunuz. İç kondisyon. Ekstra yük bindirip zor işin altından kalkıp kalkamadığını görme meselesi aslında.”

 

* LAMDA (London Academy of Music and Dramatic Art) - Londra Müzik ve Drama Sanatları Akademisi

 

Ve reklam filmi:






YORUMLAR




DİĞER HABERLER