Okuması izlemesinden daha heyecanlı!
logo logo logo logo logo
Bu sitede yer alan yazılardan yazarların kendisi sorumludur.
Referans vermeden kullanmayınız.
ÖZEL
Güldük mü Türkiye?

Efenim, yarışmanın jürisi ve sunucusunu takdimimdir.

Yeni bir program başladı; malumunuz.

Hem de yarışma programlarıyla reytingleri depreme tutan, -neredeyse- her programıyla seyircileri ekrana kilitlemeyi başaran bir kanalda. Tv8’de.

Komedi Türkiye programının konseptinden bahsetmek gerekirse, hatırlayanlar için Türkiye’nin Yıldızları bir örnek teşkil edecektir sanırım. Hatırlayınız yarışmada Engin Akyürek birinci, Beren Saat ikinci olmuştu. (Hatırlayınız derken, ben yanlış hatırlamışsam rezilliğin en derinini yaşarım.) Şimdiyse sektörün en çok ilgi gören, yaptıkları işler fazla fazla konuşulan ve izleyici kitlelerini peşinden koşturan isimleri bunlar. Başkaları var mıydı, hatırlamıyorum. Ama vardıysa ve şimdi sektörde parlıyorlarsa şaşırmam. Şaşıramam.

Biz Komedi Türkiye’ye dönelim ama dönmeden hemen önce küçük bir işaret çakalım: Komedi Türkiye’de de Beren isminde biri var, Gani Müjde de Beren Saat’i hatırlatarak kendisine en büyük güzelliklerden birini yaptı. İyi de etti. Şans.

Şimdi programa dönelim.

 

Oyuncu koçları ve Sarp Apak da fena halde heyecanlıydı, doğruyu söylemek gerekirse.

Programın jürisinde Haluk Bilginer, Gülse Birsel ve Gani Müjde var.

Oyuncu koçlarında ise Derya Karadaş, Bartu Küçükçağlayan, Ömür Arpacı ve Murat Akkoyunlu var.

Skeçleri ise Gülse Birsel ve Gani Müjde yazıyor.

İlk haftanın konuğu da Sarp Apak’tı.

Bir de soru: Burcu Esmersoy’un sunmadığı program kalacak mı?

Şimdi teknik bilgileri verdiğime göre dedikodu, yorum ve çığlıklarla yaklaşımlar kısmına geçebilirim. Kendimi korkak alıştırmayayım. Korkarsam sıra bana gelir.

O şarj benim de olabilir, senin çantandan da çıkabilir.

Skeçlerle ilgili bir durum dikkatimi çekti. Fakat öncesinde hangi skecin hangi yazar tarafından yazıldığını merak ettiğimi, keşke yazarı skecin başlangıcında televizyonun sağ ya da sol alt köşesinde, en olmadı üst köşesinde ismen görsek güzel olur diye düşünüyorum.

Şimdi meseleye dönecek olursak, yarışmacılar (bu yazar oyuncu yerine yarışmacıyı tercih edecek bu yazısında) rol kısmında eşit durumda değillerdi bana kalırsa. Çünkü skecin enerjisine göre oyuncunun iç aksiyonu değişir, o değişirse dış aksiyonu da değişir, sonundaysa seyirci yakalanır ve oyuncu kendini daha iyi ifade edebilir kanaatindeyim bir yarışma programı için. (Profesyonel anlamda başka şeyler de düşünüyorum tabii.) Enerji oyunda, dolasıyla rolde görülen ritme göre değişir. Diyeceksiniz ki oyuncu her role nefes üflemelidir. Haklısınız. Fakat ilk programın stresini de yanına katarsak eş enerjide rolleri dağıtmak daha keyifli olabilirdi diye düşünüyorum. Demek istediğim En Büyük Asker Bizim Asker ve Bu Şarj Benim skecini yan yana koyduğumuzda şunu düşünmeden edemiyorum: En Büyük Asker Bizim Asker skecinin yarışmacısı fena halde kenarda kalıp kendini daha çok didiklemek, durağanlığa uymak, -diyelim- köşedeyken dahi kendini göstermek başarısı sağlamak durumunda kaldı. Fena da olmadı. Bu Şarj Benim’deyse zaten absürt olan bir ortamın absürtlüğüyle yarışmacının kendini sergilemek konusunda avantajları vardı yanılmıyorsam. İlki daha zor yani. Dostlarım, daha zor.

Zoru başarmaya çalışırken daha çok didiklemek gerekir kendini, daha çok kendi içine bakmak.

Bu Hırsızlar Neyin Peşinde skeci de, evet, güzeldi. Başarılıydı ama herkeste olduğu gibi bir tutukluk vardı yarışmacıda. Kaldı ki köpürtmelere doyulamayacak bir rol vardı karşısında. Sabun köpüğü gibi. Olmadı, olamadı. Sonundaysa en düşük puan alan iki kişiden biri oldu yarışmacı. Neyse ki elenme korkusu yoktu da ilk hafta, kurtuldu.

Uçak Korkusu ise, evet, kalbimi derinden vurdu. Olamayan bir şey değil, birçok şey vardı. Belki de bunlardan biri uçağa hiç binmemiş birinin uçaktan korkabileceği varsayımı ile gündelik hayatında da hareket etmesiydi. Fakat dedim ya, fena halde kalp parçalayıcı bir performanstı. Seyrederken kendimi yerden yere vurdum. O da köpürtmelere doyulamayacak bir roldü. Öyle bir köpürürdü ki hem, on milyon yüz bin baloncuk olurdu her yan. Sonra ne mi oldu? Skecin parlayan yıldızı Derya Karadaş ve Ömür Arpacı oldu. Haklarıdır.

Öğrenci Evi, Graham Bell’in Mucit Karısı ve Bedava Sarılma Eylemi ise ortalama, ortalama olduğu kadar yarışmacılar için de ultra büyük bir performansın gerekmediği skeçlerdi. Seyrettik geçti. Acımadı ki.

Dikkat edilmesi gereken bir nokta daha olduğu fikrindeyim: Rolün iyi yorumlanması, iyi bir oyunculuk yalnızca okula gitmekle filan değil, gönülle de olur. İyi çalışma, okuma, seyretme, izleme. Kendini didikleme. Hepsiyle. Bunu kanıtlayanlar oldu ilk bölümde. Kanıtlayamasa bile hissettirenler.

İlk bölümün günahı oldu, yaş itibariyle kendime yakın bulsam da sonraki rolleri daha iyi yorumlaması gerektiğine inancım tam. Uçak korkusu insanı kendi içine çekmez, duygusal dışavurumlar yaşatır. Yaşatır.

Bir sorum daha var öğretmenim!

Gelecek haftalarda seyirci oylamasına geçilecek ya, nasıl oylayacağız biz? Zira şöyle bir komplikasyon var gibi görünüyor gözüme: Kameraların çekim açısına bağlı olarak yarışmacıları değil de oyuncuları gördüğümüz kısımlar değerlendirme yapmak için sıkıntı yaratabilir has değerlendirici için. Burada da şu gerekiyor sanırım, yarışmacıların gelecek haftalarda yan rollerden başrollere çekilmesi. Çünkü ilk hafta, yarışmacıların heyecanını yenmesi için olsa gerek birçoğuna (zaten yedi kişiler, birçoğu kaç olur ki?) yan roller verilmişti. Dolasıyla kamera başrollere kayıp durdu. Bazılarının şanssızlıkları da buradan geliyordu. Üzüldük bu duruma tabii, gözyaşlarına boğulduk- yalan.

İltifat yağmuru kısmı:

Derya Karadaş her skeçte müthiş oyunculuğunu konuşturmaya doyamadı. Ben de seyretmelere doyamadım. Bu Şarj Benim’de gülüşünü nasıl yuttuğunu görmekleyse daha da sevdirdi kendini bana. Vallahi öyle böyle değil, kendimi sevgi yumağı, yumurcağı gibi hissettim o anlarda.

Ömür Arpacı da fena halde başarılıydı. Hele ki Bu Şarj Benim’de. Absürtlüğün absürtlüğü sergisi görüntülerini bulup seyretmeye değer. Koşun dostlarım.

Rolden role koşan Bartu Küçükçağlayan’ın performansları da çok çok başarılıydı ama her nedense enerjim uymadı kendisiyle, keşke Yalan Dünya’da kalsaydı, oradan uzaklaşmasaydı dedirtti kendisiyken.

Murat Akkoyunlu’ya ise söyleyecek söz yok; tebrikler, tebrikler.

Dört isim de rolden role koşarken hiç mi çatlatmaz karakteri. Hayır, skeçlerin karakterleri ve/ya tipleri yağ gibi aktı. Dahası da gelecek.

Pek tabii diğer yardımcı oyuncuları da anmamak ayıp olur. Hepsi birbirinden şahaneydi.

Sarp Apak’ı bir küf rolünde görmek herkese nasip olmaz. Olamaz. Tanıyamayacaklar için: Sağdaki ilk kişi, o gri kostümlü Sarp Apak. Tabii sahnedeyken bir başkası.

Oylama notları ise beni yerden yere vurdu. Herkes mi ilk hafta diye elini korkak alıştırır? Evet, herkes sanırım.

Toparlayacak olursam: Evet, güzel bir yarışma fakat her programın, dizinin, yarışmanın yaşadığı ilk bölüm tutukluğunu birçok noktada yaşadığını düşünüyorum, ultra kişisel bir fikir olarak. Aldığı reyting yolunun uzun olduğunu gösteriyor. Umuyorum ki gelecek bölümlerde enerji artar, seyirci daha da keyiflenir.

Hatta bu yazar dostunuz, program için Türkiye’nin Yıldızları gibi birkaç son derece yetenekli ve yetenekli ve yetenekli kişiyi sektöre katsa keşke diye mumlar yakmaya, çaputlar bağlamaya başlamış sayılır. Yoksa gitti gider, gitti gider. Değil mi?

Peki, güldük mü Türkiye?

Güldük, fazlasıyla. Sona doğru artan iç şiddetiyle güldük.

Gelecek bölüm keyfiniz bol olsun.

Takipçisi olduğunuz yarışmacı elenmesin.

Ya da hep birlikte daha çok ve daha çok gülelim. Jüri de bunu pekâlâ biliyor olmalı.

Çünkü hepimizin gülmeye çok ihtiyacı var.

Hepimizin.

O Şarj Benim’den sonra absürtlüğüyle en çok güldüren skeç Graham Bell. Oyuncusuna aynı şansı getirmese de öyle.

 

1 2 3 4 5 6
Oğuzcan Çağan
21/03/2015 15:31
YORUMLAR




DİĞER HABERLER