Okuması izlemesinden daha heyecanlı!
logo logo logo logo logo
Bu sitede yer alan yazılardan yazarların kendisi sorumludur.
Referans vermeden kullanmayınız.
ÖZEL
Bilim-gerçek hikayesi Person of Interest

“İzleniyorsunuz… Devletin gizli bir sistemi var. Sizi günün her saati, her dakikası izleyen bir makine. Biliyorum, çünkü ben tasarladım. Makineyi terör olaylarını saptaması için tasarladım, ama makine her şeyi görüyor. Sıradan insanların bulaştığı vahşi suçları; sizin bizim gibi insanların bulaştığı, devletin “alakasız” olarak nitelendirdiği suçları. Onlar bu konuda bir şey yapmayacaklardı. Ben de kendim yapmaya karar verdim. Ama bir ortağa ihtiyacım vardı. Müdahele etme yetkisi olan birine. Yetkililer tarafından arandığımızdan gizli çalışıyoruz. Bizi asla bulamazsınız. Ama ister kurban ister fail olun, eğer numaranız varsa, biz sizi buluruz. “
HAROLD FİNCH

Ben Person of Interest’e “izlendiğimizi izlediğimiz” bir dizi olarak bakıyorum.Bir J.J.Abrams ve Christopher Nolan’ın kardeşi senaryo dehası Jonathan Nolan mucizesi. İtiraf etmeliyim ki bilim kurguya olan bakış açımı değiştirmiş bir dizidir Person of Interest.Yani ‘Şüpheli Şahıs’. Dizi tam anlamıyla modern Batman keyfi sunuyor. Batman serisini, özellikle Nolan’ın üçlemesini seven birinin, Person of Interest’i sevmeyeceğini düşünmüyorum. Nihayetinde bu dizi de tıpkı Batmangibi bir kahramanlık hikayesi.

Dizinin esas konusu M.I.T mezunu zengin bir yazılımcının bütün New York’u izleyen bir Makine icat etmesi üzerine. (Amcamız birincilikle mezun olmuştur.) Olur mu öyle şey demeyin. Amerika bununla çalkalanıyor. Ki bu Makine olayı aslında bilim-kurgudan çok bilim-gerçek. Nolan bile bunu reddetmiyor. Dizinin oyuncuları sosyal hayatlarında gittikleri yerlerde bir telefon kulübesi ya da güvenlik kamerası gördüklerinde garip şeyler hissettiklerini söylüyor. Kulübenin konuyla ilgisi de: bazen makine, admine yardım etmek için sadece onun anlayabileceği ipuçları veriyor. Adminimiz tabii ki zengin yazılımcımız, Harold Finch (Michael Emerson). Peki bu Makine neden icat edildi?

Bildiğiniz üzere 11 Eylül saldırılarından sonra Amerika suça karşı çok daha temkinli. Gerçekten korkuyorlar. Bizim hackerımız Finch de, sınıf arkadaşı Natham ile hükümetin saldırıları önceden tespit edebilecek bir teknoloji talebi üzerine “The Machine’i” icat ediyor. Dizide geçen önemli bir konu daha var. Bireylerin kendi istekleriyle, sürekli olarak, hayatlarına ait bilgileri internete yüklemesi. Bu durumu dizinin yaratıcısı Jonathan Nolan da çok önemli buluyor. Çağımızın en önemli silahı bilgi. Siber savaşların etkisi yadsınamaz bir gerçek. Bilgiyi doğru kullanmak için de epey önemli bir silah “The Machine”. Bu arada şunu da belirtmeliyim ki Finch her şeyden önce dünyanın en iyi hackerlarından. Hatta en iyisi diyebiliriz. Küçüklüğünden beri bilgisayarla epey ilgili. Evde kendi kendine bilgisayar yapmaya uğraşıyordu gençliğinde, üçüncü sezonda flashbacklerde Finch’in hikayesine gizemini kaçırmadan tanıklık ediyoruz .(Gerçekten bunu çok iyi yapıyorlar. Bir karakterin hikayesini o kadar dozunda anlatıyorlar ki, hem ona hak veriyorsunuz, hem de hala gizemini korumuş oluyor.)

Dizinin diğer başrolünde John Reese (Jim Caviezel) var. Biz onu takım elbiseli adam olarak da biliyoruz. John kimdir derseniz, Finch’in bu suçları önlemek üzere ihtiyaç duyduğu, müdahale etme yetkisi olan eski CIA ajanı. Saha adamı anlayacağınız üzere. Ama kendisini saha ile sınırlamak doğru da değil. Bir bakmışsınız elinde viskisi sosyetenin olduğu partilerde, bir bakmışsınız elinde kartlarla poker masasında. Dizinin “görünen” kahramanı. Görünen dememin özel bir sebebi var. Önce Finch’ten bahsetmemin asıl nedeni, John’u anlamak için önce Finch’i anlamamız gerekmesi. Finch bizim “mentor” dediğimiz rolü üstleniyor. John’un akıl hocası, karanlık ustası. Dizinin ilk bölümü de aslında John ile başlıyor. Harold Finch ile tanışana kadar CIA ile ilişiğini kesen, devlet kurumları tarafından öldüğü/kaybolduğu düşünülen ve ölümcül dozda alkol alarak bir "evsiz" gibi yaşayan John, Person of Interest'in Finch'ten sonraki en gizemli karakterlerinden. Jim Caviezel’in canlandırdığı John karakterinin dövüş sahneleri de çok başarılı. Dublörlerin çok faydasını gördüğünü söylese de Caviezel abimiz eski dövüşçülerdenmiş. Yaramaz biriymiş gençken de. Her gün kavga edermiş basketbol oynadığı dönemlerde. Nereye kadar dayak yemek diye düşünüp sonunda bu işin zanaatını öğrenmeye karar vermiş. Dizi onun ekmeğini yiyor, bize de keyifle izlemesi düşüyor :) Gördüğünüz üzere Finch ve Reese bir yandan da birbirlerine benziyorlar. Ama methodları farklı; biri masa başında çalışır, biri sahada.

İlk sezondan beri dizide olan Carter (Taraji P. Henson) ve Fusco’dan (Kevin Chapman) da bahsedelim biraz. Carter, dedektif Carter’ımız. İlk başta o da rakipti. Sonra Reese ve John’un amacını anlayınca, onların polis departmanındaki yardımcıları haline geldi. Fusco da aynı şekilde John’un içerideki adamı; kirli polislerden, dizinin yaramaz çocuğu gibi bir şey. İkinci sezona kadar Carter ve Fusco aynı ‘patrona’ çalıştıklarını bilmiyordu. Öğrendikleri an, dizide gerçekten izlenmesi gereken sahnelerden:)

Daha çok ikinci sezondan itibaren aktif olan karakterlerimiz de var. Root (Amy Acker) ve Shaw (Sarah Shahi). Özellikle Shaw, üçüncü sezonda John karakterini biraz geri planda bırakmaya başladı. İzleyenler de bunu farkında ve sitemlerini dile getirdiler. Jim Caviezel’ın karakteri inanılmaz seviliyor çünkü. Finch de öyle. Ne de olsa ilk göz ağrıları:) Shaw’ın hikayesini tam olarak bilmiyoruz ama Makine’yi ele geçirmek isteyen, hükümetin içindeki bir grubun kullandığı bir ajandı o da. Kullanıldığını anlayınca, amaçlarının da aynı olduğunu öğrenince bizim tarafa geçti. Dediğim dedik birisi. Kızdırması kolay. Ama pek tavsiye edilmez. Sonuçları kötü oluyor .Asi birisi gerçekten Shaw. Resmen erkek olacakmış ama direkten dönmüş gibi. Duyguları yok değil. Var ama sesi kısılmış sanki.

Biraz da en bayıldığım karakterlerden olan Root’a değinmek istiyorum. Tıpki Finch gibi o da iyi hacker. İlk başta o da rakip olarak çıktı karşımıza. Finch ile de bayağı uğraştı. Kaçırmışlığı bile vardır onu, harika ötesi bir planla:) Kadında ilginç bir cazibe var. Müthiş bir aksanı var öncelikle. İngilizce konuşmak bir insana ancak bu kadar yakışır. Harold ve Shaw ile uğraşmayı çok seviyor.

Ve tam bir suç aristokratı olan Elias’ı unutmayalım. New York’ta kendi çapında iyi bir çevreye sahip yeni nesil mafya üyelerinden. Çok gözükmez, yapacağını yapar, gider. Çıkar gelir 10-15 bölüm sonra. Bazen yardım da eder bizimkilere. Karşılığında tek istediği ise satrançta ona rakip olabilecek biridir:) Teori ile pratiği birleştirip iyi sunan bir karakter. Özledim valla kendisini, son 12-13 bölüm yoktu gene.

Üçüncü sezondan itibaren yapay zekayla ilgili konular bölümlerde daha aktif olmaya başladı. Özellikle Finch’in M.I.T’den okul arkadaşının yer aldığı üçüncü sezon 11.bölümde, dizi çıtasını başka bir noktaya yükseltti.

Daha önce John için görünen kahraman demiştim. Açıkcası ben de üçüncü sezona kadar asıl kahramanın John olduğuna inanırdım ama üçüncü sezon bize gösterdi ki dizinin Türkçe karşılığı olan ‘Şüpheli Şahıs’ terimi aslında Makine için kullanılmış. Dizinin tek gizemi, takım elbiseli adamın gizemi değilmiş yani! Asıl kahraman da aslında bizim Makine’ymiş. Üçüncü sezonun sonlarındaki bir bölümde, Finch ile Makine’nin peşinde olan bir adam arasında geçen sahnede hükümet liderliğinden bahsederken, yapay zekalarla ilgili şöyle ilginç ve düşündürücü bir şey geçti: “Rüşvet almaz, sekreteriyle yatmaz. Ben böyle bir lidere oy veririm,” Yani Makine’nin lider olarak görülmesi pekala mümkün.

Gelecek sezonda neler olacağına bakalım biraz da. Dördüncü sezonda yapay zekalar düşman gibi birbirleriyle savaşacak. Tıpkı birer kahraman gibi gelişecekler, öğrenecekler. Bakarsınız duygusal zaafları falan da olur. Hatta Jonathan Nolan’ın dediğine göre yapay zekaların birer sesi de olacakmış. Çalışılıyormuş bu konuda ama sonuçtan memnun kalmayabilirmişiz. Bakacağız artık. Çok umutlanmamakta fayda var. (Nolan’dan ters köşe bekliyor…) Dizide herkes yeni sezonda gerçek hayattaki asıl mesleklerine dönecekmiş. Shaw ve Root birlikte çalışacakmış sıradan yerlerde mesela. Ne kadar da komik hayal etmesi. Hatta bir ufak tanıtım da verdiler. Gerçekten çok ilgi çekici ve komikti. Ama ben en çok Finch’i merak ediyorum. Bizim bay dahi bakalım neler yapacak? Belki yeni bir makine daha üretir:) Diğer yandan Root son zamanlarda Finch’in sekreteri kıvamına gelmişti, denilenlere göre bu sezon biraz daha merkezi tarafa geçiyormuş. Ki ben de rakip olan Root’u tercih ederim. Ayrıca diziye yeni iki-üç isim giriyor. Malum çıkanlar da olmuştu bayağı…Bir denge oluşacak belli ki.

Dizinin müziklerinden de bahsetmek istiyorum. Soundtrack, Game of Thrones’un müziklerini yapan Ramin Djawadi imzası taşıyor. Buradan tahmin edersiniz artık. Ama bunun dışında birçok bölümde ekstra şarkılar var. Massive Attack, Radiohead falan duyabiliyoruz ve tam yerli yerinde kullanılıyorlar. Sezon finalini Radiohead - Exit ile yapmışlardır mesela. Cuk oturmuştu.

Biz bu diziyi neden izleyelim derseniz eğer; fazlasıyla akıl oyunlarının olduğu, sürükleyici ve daima ileriye doğru giden bir hikayeye sahip, gizemli ve insanoğlunun her türlü kişiliğine özgü karakterler barındıran, yapay zekalar ile insanların harmanlandığı dünyada muhteşem bir senaryosu olan dizidir Person of Interest. Hele ki üçüncü sezonda çok ama çok başka bir yere gelmiştir. 8.5’un altında puanı yok diye biliyorum üçüncü sezonda. Ki epey bir bölüm 9.5+ almıştır .Jonathan Nolan’ın ne kadar iyi bir senarist olduğunu bir kez daha görüyoruz böylece. Unutmadan ekleyelim, dizinin dördüncü sezonu da 23 Eylül’de başlıyor.

1 2 3 4 5 6 7 8 9
Alp Umar
09/09/2014 14:40
ETİKETLER : person of interest , alp umar
YORUMLAR




DİĞER HABERLER