Dikkatimi en çok çeken de Canan'dı bu bölüm. Hem Halis'in Maral'a iş teklif ettiği anda Deniz'e ettiği laflar hem de Maral'ın kokteyl sırasındaki çuvallayışına tanık olurkenki o kendine has bakışları çok etkileyiciydi. "Daha bu kızın öğrenmesi gereken çok şey var," diyen o bakışlar tüm gecenin özetiydi aslında. Maral'ın, kokteylde ne yapacağını bilemeyen hallerini izlerken öylesine utandım, sıkıldım ki bir an önce bitsin şu kokteyl istedim. Yanlış anlamayın tabii. Ne şarap peynirinin ismini bilmiyor diye, ne de önceki iş hayatında garsondu diye utandım. Aksine Maral, bu hallerinin kendisi açısından utanılacak bir şeymiş diye algılanmasına fırsat verdiği ve öyle olmadığını bildiği halde kendisini o sosyetiklerin yanında güçsüz olduğuna inandırdığı için utandım. Maral kontrolü öylesine kaybetmişti ki gazetecilerden birisinin düzenlenen yeni yasayla birlikte yerli ve yabancı markalar arasında oluşacak rekabetle ilgili sorusuna bile bir cevap veremedi. 'Bile' dedim çünkü işletme okumuş, bir-iki ay vekaleten yöneticilik yapmış ve az çok alım-satım işleriyle ilgili biri o soruya kıvırma da olsa bir cevap verebilir. Şimdilik bunların hepsini o acemilik heyecanına ve Arya ile Sarp'ın Maral'ı uğrattığı hayal kırıklığına veriyorum. Neyse ki Canan var ve ortada ters giden bir şeyler olduğunu hemen anladı. Sosyetede var olma dersleri de böylece başlamış oldu Maral için:
Kural bir, önce kendine inanacaksın.
Kural iki, bilmemek ayıp değil öğrenmemek ayıptır.
Kural üç, önemli olan nerden geldiğin değil, nerde olduğun ve nereye gittiğindir.
Hadi Canım Maral, çalış da gel sen. Bütünlemede tamam olacak senin bu iş.