Okuması izlemesinden daha heyecanlı!
logo logo logo logo logo
Bu sitede yer alan yazılardan yazarların kendisi sorumludur.
Referans vermeden kullanmayınız.
ÖZETLİYORUM
Sevmek acıtmamalı bu kadar
Sezon: 1 Bölüm: 45

“Bir gün gülersin bir gün ağlarsın

Bir gün bulursun kendini yerde

Ama belli olmaz hayat bu inanılmaz

Zengin de olsak aynı fakir de

Bir mucize Tanrım bize

Hayat biraz gülsün diye

Günah değil ayıp ne de

Tanrım bize mucize

Melek de olsak şeytan da olsak

Toprak da olsak aynı ateş de...**

Gerçekten kocaman bir mucize lazım bize hani şöyle en afillisinden gökten karşılıksız düşüveren cinsinden, zira koca bir çıkmazdayız ama gelin sonu yüzünden bölümü harcamayalım, ben bölümü çok beğendim.

Eğer Haziran'dan başlamamış olsaydık koca bir boşluğa düşebilirdim, tuhaf hissederdim; alıştıysak demek ki. Şunda anlaştığımızı varsayıyorum: Düğün çifte düğün değil tek. İkinci olarak şahsi fikrim tabii ama ben kesinlikle Ömer'in düğünü diyorum çünkü Sude bölümün ortalarında da gördüğümüz gibi Sinan durumunu kabullendi, Sinan da üç beş bölüm içinde gidip Sude'ye aşık olacak değil. Şimdi ne alaka Yasemin'le evleniyor olamaz mı diyebilirsiniz hakkınız fakat Neriman'ın şu zamana kadar hoşlanmadığı kişilerin değiştiğini hiç görmedim. Şimdi gelip Yasemin'in düğünü için bu kadar telaş yapmaz bence, üstelik catering şirketinin gelemeyecek olmasının gelini üzmesi konusunda eğer kendi düğünü değilse Ömer gibi bir karakter çok fikir beyan etmez, bir cümle söyler oturur ama Sinan ve Defne yakın arkadaş olduğu için Sinan rahatlıkla buna müdahale edebilir. Koray'a gelecek olursak ondan emin değilim yani Yasemin'i de Defne'yi de görünce ağlamış olabilir; Koray bu hayatım, bize mi soracak?

Siz de Defne Ömer sahnelerini çerçeveletip duvara asmak istemediniz mi? Hele ki Defne'nin Ömer İplik'çileri bile şaşırtan cüretkar meydan okuyan tavırları, yanakları da kızarmamış aklından geçenleri belli etmemiş olsa tadından yenmeyecek. Bir de bu adama dikkat etmeli yok yani kız bayağı bayağı yol almamış olsa dönsün asistanlığa, hem Ömer rahatlasın hem Derya genç yaşında kuruyup kalmaktan kurtulsun diyeceğim ama o tren çoktan kalktı. O bir günü 26 saat yapan Defne'ler olmayınca haliyle sinirleniyor bizim Sinyor İplikçi'miz. En iyisi her sabah Derya kendinden önce bir doz "Sabah Defne'si" versin "Biyonik Patron"una yoksa "Cinnet Geçiren Patron Asistanını Doğradı" başlığına Derya kurban gidecek ya da "canım kendim" akımından sonra "zavallı kendim" akımını başlatıp kendi kendini imha edecek diye korkuyorum. Fikret gitmişş, Doktor Selim sağlık hizmetlerini başkasına vermişş, yok yook bizimkilerin hiç haberi yok. Sinan'cım o yüzlerindeki zafer gülümsemesi falan değil sabah mahmurluğu ama ben sevincimi saklayamayacağım hayatım tabii ki baki olan siz olacaksınız, döne döne olacaksınız, en çok siz olacaksınız.

Bir dip not düşeyim "aşkım" kelimesinden nefret ederim yani kediye köpeğe kankama olur olmaz her şeye derim de sevdiğime demem lakin iki insanın ağzına bu kadar mı yakışabilir;

-Aşkım

-Söyle aşkım

Yani farkettim ki sorun bendeymiş, hani sevgiliye söylerken de yakışabiliyormuş bizzat görmüş oldum. Tabii tatlı olmasına tatlı da, çırpınıcam diye hiç susmayan Defne'ler var Ömer bıraksa sonsuz konuşabilecek bir potansiyel de var, bulundukları ortam böyle durumlara alışık; zaten canım bilmediği şey mi, e adam da bulmuş, susturma yöntemini uygulamasın mı şimdi? Hele ki o çıkışta "İyi misin?" ve "Susar mısın?" diyaloğu olmasa ahım kalırdı; bize dejavu yaşatan kalemine sağlık Meriç Acemi. Tabii her şey bu kadar harika ilerlemiyor, tam kapılar kilitlenip "Bakalım hangimiz daha cüretkar" oyununu oynayacakken yine biri bölüyor. Müsadenizle konusu gelmişken size bir şey anlatmak istiyorum bir ara "Kursakta Kalanlar" diye özel bir yazı yazmayı düşündüm ama sonra bilgisayarımın hafızası yetmez, yazarken yaşlanır giderim bitiremem, hadi ben bitirsem siz okuyamazsınız diye vazgeçtim; ne kursakmış mübarek bunca şeye bana mısın demedi!

Benim için ilişki kavramı böyle iki kişilik bir dünya gibi. Hani bazı şeyler olur söylenmez evyallah da, sen bu adamla hani evlenme arifesindesin ya, hayatı paylaşmak yükleri bölüşmek lazım; araya para gibi konular girmemeli. Zaten o konuda yaralısın tamam ama Ömer'den bahsediyoruz be kızım, niye başkalarıyla aynı kefeye koyuyorsun diyorum tam ama aklıma farklı fikirler üşüşüyor. Defne iyi ki söylemedi diyorum, şu an olmasa da ilerisi için iki tane kocaman artı kazanmış oldu. E bu bizim sır sonsuza kadar kapalı kutu kalacak değil, Ömer sırrı öğrendiği zaman Defne'nin derdinin para olmadığını, öyle olsa bu konuyu rahatlıkla ona söyleyebileceğini düşünecektir ki defalarca kez buna şahit oldu zaten. İkinci olarak da Ömer'imiz, güzel yüreklimiz şimdi Defne'lerin evini rahat etsinler diye aldı ya kendisi diken üstünde kaldı. Sevdiği için bazı şeyleri mecburen susmak, saklamak zorunda kalmak nasıl bir duygu, tatmış oldu; bu da sır ortaya çıktığında yardımcılarımızdan biri olacaktır diye düşünüyorum. Her ne kadar aralarına daha fazla yalan girmesin istesem de, Defne'nin o "kan kusarım kızılcık şerbeti içerim" tavırları beni kızdırsa da, bunlar da benim avuntularım. Defne zaten milyon tane açık veriyor ee İplikçi de zeka küpü mübarek, hemen gözlemlerine dayanarak tabiri caizse ailede en ağzı gevşek olanı seçip Defne'nin elinden telefonu kapmak suretiyle yemek davetini ortaya bırakıveriyor. Haliyle ben Ömer'in yerine bunun üzerine şekilden şekle girip her seferinde çuvallayan Defne'yi görsem beni daha bir merak sarardı yani öğrenmeden bırakmazdım ki öyle de oldu bu sefer. Sır olayında "bulucam" dedikten sonra hiçbir hamle yapmayan Sinyor İplikçi'miz bu araştırma-soruşturma-merak etme konusunda bayağı bir level atlamış. Yani az daha kurcalasa Defne'lerin yedi göbeğini öğrenir; adamda o potansiyel var da çalışmıyor ablası, istese yapar. Nihan'ı da seçti seçmesine ama bizim kız da az değil kitaplar falan karıştırmış , Shakespeare diyor Kral Lear, İlhan Berk falan diyor da Ömer de yemiyor be çiçeğim. Bak yine de ne güzel iyi gidiyordun ama tabii hem hamilelik gazı hem bu kadar sır ikisi sığmayınca içine sen de Şükrü Abi’ye bülbül gibi şakıyıverdin. Ben bir an hızını alamayıp oyunu falan topyekün anlatacaksın sandım; yavaştan taşikardiye doğru yol alacaktım neredeyse.

Ömer İplikçi ve terlikleri! Ciddi kalamıyorum.

Aradığının aslında avuçlarında olduğunu bilmeyen Ömer'im de yavrum belki Türkan Teyze’den yana yüzüm güler diye Ömer İplikçi yasalarına aykırı bir şekilde gri hücrelerini öldürmek pahasına dizi muhabbetlerine falan katlanıyor. Ama nafile Ömer'cim sen tam dizi trafiğinin üstüne gelmişsin, burdan sana ekmek çıkmaz. Yarışma programlarına geçmeden, İstanbul trafiğine de kalmadan yavaştan müsadeni iste sen. Nasıl Defne gelemez? Halbuki tam da Türkan Teyze dizilerin başında uyuyakalmıştı, Ömer'le gidebilirdin Defo'ciğim ama neyyysee ben şimdi hiç karışmiyim canım(daha ne kadar karışacaksa).Canım Şükrü Abi’m n'apsın, ekmek parası; söylüyor mecburen Ömer'e ama böylesi en iyisi oldu.

1 2 3
L'Appel du vide
07/05/2016 20:37
YORUMLAR




BUNLAR DA VAR