Hayatın acısını içine çeken insanlar, ekranda biraz aşk görmek ve güzel sözler duymak istiyor. Bu oldukça kabul edilebilir bir durum. Bunun; kendini temizliğe veya yemek yemeye vermek hatta haber okumamaya başlamak gibi başka sonuçları da var. Ekranda bir sürü ‘seç-beğen-izle’ aşk dizisi var ama bir İçerde var mı, bilemedim.
İlk bölümüyle Köstebek filmini akla getiren dizi, ikinci bölümüyle kendini farklı bir noktaya koydu. Her şeyden önce, Sarp, ertesi gün evin önüne esrarengiz biri tarafından bırakılan kutuda, kaçırılan kardeşinin iki yıl sonra çekilmiş bir fotoğrafını buldu ve ilk suçlu kendini ele verdi: Celal! Zaten bir hayır gelmeyeceği belli olan kebapçı, böylece adının altına çiziği attırdı. Aynı şekilde Mert’in geçmişi de kendini biraz daha belli etti. Hal böyle olunca “Ben çekip gitmem gerektiğinde, bana ayak bağı olacak bir şeyi hayatımda barındırmam,” gibi bir cümle sarf ettiği Eylem’den fazla bozulmuş olan izleyenler olabilir. Çocuk buram buram güvensizlik kokuyor çünkü. Zaten, bu sahnelerden sonra, iki kardeşin bu bölüm bir taşım kaynayacağı belliydi, nitekim oldu da.
Melek ve Eylem’in gevşeyen gönül yayları, duygularından emin olamadığım erkekler tarafından kullanılacak gibi. En azından Sarp’ın cephesinde, avukat, bu işlerden elini ayağını çekmeye karar verdiği anda orada olacağı hissi verildi. Çünkü, Melek kendi için özel olan bir yere Sarp’ı getirdiğinde ona lafını esirgemeden aklındakileri söyledi. “Biz kötüyüz, kendimizi kandırmayalım,” lafı beklediğimden erken çıktı ağzından. Daha flörtleşme, belki bir-iki tebessüm daha görülür sonra bu laf telaffuz edilir gibi gelmişti. Ama daha iyi oldu, başı sıkışırsa gidebileceği bir yeri var artık Melek’in.