Okuması izlemesinden daha heyecanlı!
logo logo logo logo logo
Bu sitede yer alan yazılardan yazarların kendisi sorumludur.
Referans vermeden kullanmayınız.
ÖZETLİYORUM
İki koca yürek öyle kolay ayrılır mı sandınız?
Sezon: 1 Bölüm: 31

Ali. Mavi. Mavi Ali. Yine bir yerinden böldün kalbimi.

“Mavi çok özlüyorum ben seni!”

“Ben de…”

Kızgınlıktan öte kırgın olduğun birini affetmeden özleyemezsin. Bu durumda özlemek yolun, mecburi affetmekten geçiyor. Aşk nefrete nasıl en yakınsa, özlem de affedişe en yakın. Bir anneyi yaptıkları veya yapmadıkları için affetmek demek, nasıl desem, çok sevdiğin, içselleştirdiğin bir eşyayı kaybetmek gibi. Sonra ansızın bulduğunda, sevincinin belirsiz bir sebepten eksik kalması gibi.  Önce kaybolduğu için kırılırsın ona. Hiç bilmez. Gittiği yerde mutlu olsun dersin, bırakırsın peşini, sonra birden ‘Özledim!’ diye geri gelir. Sevinirsin ama bir güdüklük hissi. Nereden geldiğinden bihabersin üstelik, nasıl göndereceğin konusu ise tam bir muamma. Öyle yoluma devam ederim gibi bir şey de değil bu. Bir kere geldiyse o his, kolay kolay gitmez. O yüzden diyorum; ‘Ben de özledim!’ deyip sarmalamak, önce affetmekten geçer. Ali affetti. Kırılmışlığı hala orada ama kendi içinde yaşanabilir boyutta bir kırgınlık o. Ali özledi. İçinin yarası orada ama içini doldurup ciğerlerine baskı yapan o yara, keskin bir özlem duygusuna yenildi işte. Özlemiyle, yarasıyla Ali hep bekledi, Ali hep bekleyecek. O kapı bugün ardına kadar açık, içeride kahkahalar var. Zamanında kilit üstüne kilitler eklendi o kapıya, içeride gözyaşları saklıydı. Ali hep oradaydı. Ali hep orada kalacak. Çünkü Ali umutlu. Ali’nin içinde kendinin bile bilmediği büyüklükte bir umut var; Selin’le doğan, Selin’le büyüyen bir umut. Her şeyin güzel olacağına dair. Güzel ve güneşli günlerin geleceğine dair. Gelinciklerin içinde kırmızıyla belirginleşen bir Mavi var; sevilmeye muhtaç, sevmekten korkan. Bir mavi umutla o kapıya hep gitti ve gidecek, bir mavi hüzünle yoldan dönüp o asansöre bindi ve binecek. Bir yürek var ki bu Ali’de, ne diyordu şarkıda: “…bir bilseniz ahh masmavi!”

Çok özür dileyerek söylüyorum ve özellikle belirtiyorum ki, lafım Savaş’a, tamamiyle karaktere yani, bütün bir bölüm benim içimi baydı. Oğlum oğlum, sen değil miydin ayrılan, ne bu haller? Nazlı’sız yapamayacağın zaten belli bir şeydi yani, deli misin çılgın mı? Ben genelde ikisinin de haklı tarafı var der, çekilirdim ama bu sefer Nazlı’nın tarafındayım. Nazlı belki de ilk defa bu kadar haklı çünkü. Ve Savaş belki de ilk defa bu kadar haksız. Yaptığının saçmalar saçması olduğunu geçen hafta belirtmiştim bir daha üstünden geçip kendimi germek istemiyorum. Saçmalar saçması bir kararın, saçmalar saçması bir sonucunu yaşayacak olan Savaş’a, zaten en büyük ders olacak gözyaşları. Onu Melisa ile baş başa bırakıyorum. Bu arada bir dip not: Melisa kesinlikle rol yapıyor bence, tam Melisa’lık hareket çünkü. Ben üstünde dumanları tüten Yiğit ve Nazlı diyeceğim. Çok tatlı oldular. Öyle böyle tatlı olmadılar yani, büyük tatlı oldular. SavNaz’ı harcamadım hayır, sadece gördüğümü yazıyorum, SavNaz bohemlikleriyle var oldular, YiğNaz tatlılıklarıyla. Şimdi Savaş, suçluluk duygusuyla Melisa’nın yanında takıladursun, Nazlı, nazlı nazlı Yiğit’e sokuladursun, SavNaz toparlanırlar elbet, inancım tam diye elli bin kez söyledim, bir daha diyorum, çıkışları bulurlar onlar bir şekilde.

1 2 3 4
Buse Savaş
19/01/2016 18:39
YORUMLAR




BUNLAR DA VAR