Okuması izlemesinden daha heyecanlı!
logo logo logo logo logo
Bu sitede yer alan yazılardan yazarların kendisi sorumludur.
Referans vermeden kullanmayınız.
ÖZETLİYORUM
“Durumlar böyle yabancı!”*
Sezon: 2 Bölüm: 55

Gelelim yan çiftlerimize diyeceğim ama gelinecek bir yanları yok, kalmamış. Güneşin Kızları’nda da aynı şey oldu, yan çiftler esas çiftin bir adım önüne çıkarıldığında izleyici tarafından, hooop onları daha az görmeye başladık. Uğurlarında paragraflarca yazı yazdığım ZülMel inanılmaz pasif kaldı. Hatta geçen hafta bir izleyici yorumunda onlar için Safiye-Faik benzetmesi yapıldı. Çok güldük o ayrı ama yan yana gelince saf görüntü olarak bile bu kadar marjinal olan bir çift için bu söylenince insan bir yerden sonra düşünüyor üstüne. Not olarak geçmek isterim, yanlış anlaşılmalar olmasın, Safiye-Faik çiftini küçümsemek anlamında yazmıyorum. Şahsi fikrim olarak kendilerine gülmüyorum da ama bir zorum da yoktur.

 

Taşkafa-Ümran Hanım çifti zaten bir köşede, arada çıkarıp tozlarını alıyoruz sonra gerisin geri rafa koyup akış içinde unutuyoruz. Geçen bölüm sonunda Taşkafa Bey’in baba olmak ile ilgili bir kitap okumasını gördük, çok ince bir düşünce, güzel detay ama hani nerede? İsa ile Taşkafa’nın yan yana geldiği bir an bile yok ki ben inanayım Taşkafa Bey’in baba olmak için hazırlandığına. Ya da İsa bu fikre nasıl yaklaşıyor mesela? Seviyor Taşkafa Bey’i tamam da sevmek ayrı, aynı evin içinde bir aile yaşamı ayrı.

SefSe’nin kırıntısı kalmadı.

Sema ve Akın?!? “Ne alakası var?” kısmından level atlayıp “Ne gerek var?” kısmına geçiyorum izninizle. Gerçekten gerek var mıydı yaratılan platonik aşka? Ya bela açacak başımıza, ya unutulup gidecek iki üç bölüme. Yine neresinden bakarsanız bakın elinizde kalan bir vaziyet…

Neşet için çok olumsuz yapamayacağım. Çünkü Ethem Bey bekletip bekletip bir anda vurmayı seviyor böyle konularda. Neşet sürekli ortalık karıştırıyor, her durumu kendine artı biçimde çeviriyor evet ama elbet bir gün yakalatacak paçayı, o gün gelince de sağlam vuracak fırtına onu. Bir diğer yanıyla da Tolga Güleç’i Neşet olarak izlemekten çok keyif alıyorum. “Bu role başka biri yok mümkün değil olmazmış!” kıvamına bile geldim. O yüzden belli bir rahatsızlığım yok bu konuda.

Songül için hep söylüyorum ve hep söyleyeceğim. 13-14 yıllık izleyici hayatımın en müthiş şekillendirilmiş karakterlerinden biri o. Senaryo, senarist ve oyuncu ilişkisinin bence en tıkırında ilerlediği kısım. Kızıyorum, bazen gerçekten çok kızıyorum Songül’e ama o kadar güzel ki bir yanıyla, geçiveriyor hemen kızgınlığım. Gözümün önüne getiriyorum, son birkaç haftadır izlerken en çok eğlendiğim Songül olmuş hatta.

 

Ve Baba. Bir kez daha tekrarladım: ‘Ben bu adama boşuna Ulu Çınar demedim.’ Ağzından çıkan her kelime gümbür gümbür çağladı. Devleşti, devleşti ve yine devleşti… Her şey insanlar için. Doğru da, yanlış da bizler için. Çok gaddarcaydı, hataydı belki oğlu için vur emri vermek ama onun için kolay olmadığını ve o noktaya gelmesinde haklı sebepleri olduğunu hepimiz biliyoruz.

 

Sadrettin’in sürekli namlunun ucunda olmasından sıkılan bir ben olamam diye düşünüyorum. Aslında şu an bu cümleyi yazdıktan sonra fark ettim ki bundan önceki tüm cümlelerde anlatmaya çalıştığım tek şey, tekrara düşmek. Poyraz Karayel, dalgalandı, bir yerinde duruldu, durulduğu noktadan kırıldı ve kırıldığı yerde de tekrara düşüyor. Bölüm içinde yaşanan birçok şeyi zaten 54 bölüm içinde kıvrana kıvrana yaşadık, sonuçlarını gördük, elimizde kalanlarla düştüğümüz durumlara alışmaya çalıştık. Şimdi bir daha aynı durumları izlemek ve sonuçlarını tahmin etmek beni çok geriyor ve keyifsizliğim de buradan kaynaklı. Bunun çıtayı çok yükseltmekle de ilgisi var tabii. Bu diziden beklenti o kadar yüksekte, o kadar yüksekte ki, en ufak bir hata, bir tekrar rahatsız edici bir boyutta göze batıyor. Duvardaki yazı gibi sanırım… “İnandığımız yerden kırılıyoruz.”

Üstüne basa basa söylüyorum ki yanlış anlaşılma, alınma, gücenme olmasın. Her zaman bir şekilde çok özel bir yerde kalacak bir iş Poyraz Karayel. Sadece benim için değil üstelik Türk dizi tarihinde de güzel kıyılarda buldu yerini. Fakat ortada yanlış giden veya hiç gitmeyen bir şeyler var. Tekrara düştüğü o yerde, bir de biz izleyicilerden vurgun yedirmek istemem, hiçbir zaman istemedim ama bir şeyler olmuyor. Eskisi gibi değil ve olmuyor. “Durumlar böyle yabancı!”*

Dizi içinde eski tadımızı bulabilmek ümidiyle…

 

*Sıla-Yabancı şarkısına ait bir dize.

1 2
Buse Savaş
29/04/2016 10:47
YORUMLAR




BUNLAR DA VAR