Şu bir yerde komple uyumalı sahneye bir miktar dudak bükmüş olabilirim. Hem cam evde hem de Ali Nejat’lı uykular öyle mi Naz Hanım… İnsan o güzelliklerin arasında nasıl bir kabus görür. Hadi gördü diyelim, Kaan’dan neden kaçıyorsun. Öyle çocuk herkesin başına…
Akıllı bıdık, uysal, sessiz, sakin... Çocuğu bayram şekeri gibi elden ele gezdirdiniz yine ses etmedi. Sendeki de iyi sabır valla Kaan’cım. Ben olsam yıkmıştım ortalığı.
Kahvaltı masasında da çok tatlıştınız. Hayır, hazırlık sahnesinden bahsetmeyeceğim. O kısımda akışkan forma geçip parkelere doğru eriyordum, kaçırmışım. Babalı oğullu kalpten götürecekler beni…
Şu bakışlar karşısında hala ne istediğini bilmiyor, karar veremiyorsan yıkıl Sezar, aman şey Naz! Adam sana daha ne desin? Evlenme teklifi etti burun kıvırdın, kendini özletme diyor gülümsüyorsun. Tamam sen de çok kendinde değilsin ama olur mu böyle. Hem sürekli adamın dibinde dur, göz süzmeler, gülümsemeler bahar çiçekleri gibi uçuşsun ondan sonra da "Kıfım çık kırışık dişinmim lizim.”
Onu baştan düşünecektin. Bence sen bir yıllık izin al, kaldıysa tabii öyle bir hakkın. Git biraz öteye. Gittin mi? Heh, şimdi az daha git. Git, git, git. Tamam, oradan dönme sen.
En çok ihtiyacı olduğu anda birine destek olamıyorsak varlığımızın bir manası kalır mı? Karşımızda parçalarına ayrılacağını bildiğimiz biri varken niye hep ben deniyor, anlamıyorum.
Ali Nejat’ta dertler bir derya kendisi olmuş sandal, Kaan desen çocuk olduğu unutulmuş bir şekercik, Hasan tontonum öte yanda üzgün!
Kimi sevsem başında bir dert bir keder! Kendimden bileceğim, çok üzüyorsunuz beni…
Hasan tontonum demişken, kaç bölümdür kendimi parçaladım şurada, üzmeyin şu adamı o ponçikken güzel diye. Hemen başına bir musibet hemen bir ‘kızının borcu varmış, ödemesi gerekiyormuş’ çıkartın. Aman yüzü gülmesin bu hikâyede insanların.
Ve beklediğim gol! Gökçe ve Emre. Haftalardır yazıyorum, ben bu Emre’den pislik bekliyorum diye. İşte buyurun bakalım buradan yakın. Göz göre göre aldattı kızı. Umut’un Gökçe’yle konuşmasında da sinirden bol bol kahkaha attım. Sanki sen eski karını aldatmamışsın gibi Umut’cuğum. Biz unutmuyoruz, fosforlu kalemlerle çizili hepsinin altı, bil istedim.
Bu bölümün tek güzel yanı sanırım tamirhane diyalogları ve Gökçe ile Genco’nun dışarıya çıkmasıydı.
İsot’un, aksiyonlara karışmış ustalarına ‘beni neden çağırmadınız!’ diye kızması, o yürek yemişçesine cesur bir şekilde ustasına posta koyması gibi detaylarla yüzümüz güldü çok şükür.
Gökçe ve Genco kulvarında da işler güzelleşecek gibi! Gökçe’ye bir şey olursa Genco sarar onu kollar demiştim. Onların arasındaki kıvılcımları beklerken küf tuttum. 17 bölüm oldu daha anca yan yana oturup gülücüklü konuşuklu oldular. Selfie çekildiler. Genco’nun o masum, mahalle delikanlısı hallerine ba-yı-lı-yo-rum! Aradığımız doğru adamlar için adeta bir kaynak, yol gösteren kendisi. İyi ki Genco’lar var ve hep olsunlar!
Ali Nejat anlaşmayı imzaladı ama diğer anlaşma Murat’ta duruyor, Nesli ve Umut arasında bir kıvılcımsı hareketler bir şeyler, Enver Bey’ler de teşrif ettiler, Feyza zaten terelelli, Gökçe-Emre ayrıldı ve Genco için yedek kadrosu şansı belirdi, Naz sorumluluk almak istediğine emin değil ve aklımda milyon soruyla ekrana bakakaldım. Kördüğüm yine iplerimi birbirine karıştırdı son bölümüyle.
Fragmandan anladığımız üzere Enver Bey’le birlikte bir hareketlenme olacak. Kaç bölümdür üzerimizde adeta bir ölü toprağı, bir sıkıcılık, bir olmamışlık var. Atalım onu, temiz bir sayfa açalım haftaya. Enver Bey aksiyon versin bize, Ali Nejat’ın da birazcık yüzü gülsün rica edeceğim. Tavuğunuza “kışt!” mı dedi bu adam, ne etti size!?