Okuması izlemesinden daha heyecanlı!
logo logo logo logo logo
Bu sitede yer alan yazılardan yazarların kendisi sorumludur.
Referans vermeden kullanmayınız.
ÖZEL
Onlar öpüşse de olur, öpüşmese de!

Ekranın burada da sık sık bahsettiğimiz, hepsi birbirinden yakışıklı, güzel, genç yıldızları, onların fanları, sosyal medya ölçümleri, reytingler filan derken ara sıra durup aslında ne kadar şanslı olduğumuzu hatırlamakta fayda var. Bunca parlak genç ismin yanında, her biri dünyanın her yerinde rahatlıkla sahneye çıkabilecek, filmlerde rol alabilecek ustalıkta oyuncuları yıllardır evimizden dışarı adım bile atmadan hem de haftanın her gecesi izleyebiliyoruz biz.

İçerde'de Uğur Yücel.
Pazartesi gecesi Uğur Yücel, İçerde'nin çok uzun bir süredir yerinde sayan hikayesinin canlanmasına tek başına yetti. Çetin Tekindor'la karşılıklı göz kamaştıracaklar daha. Salı geceleri Anne'de Vahide Gördüm ve Hayat Şarkısı'nda Ahmet Mümtaz Taylan var mesela. Biri hayatın mümkün olabilecek her sillesini yemiş ama dimdik duruşunu bozmayan bir anne, diğeri hayatta mümkün olabildiğince oynak olduğu için başarılı olmuş bir baba. Gönül Hanım'ı kendi sofranıza buyur etmek, Bayram Bey'in kalabalık sofrasına konuk olup, sağa sola inceden laf sokmalarını yerinde dinlemek istiyorsunuz.

Kara Sevda'da Zerrin Tekindor.

Çarşamba Kara Sevda'da Zerrin Tekindor'dan gözünüzü alamıyor, ana hikayede epeydir kısır döngü çanları çaldığı halde, Leyla Hanım'ın istikrarla ilerleyen ve gelişen hayatını merak ettiğiniz için izliyorsunuz her bölümü. Yine çarşamba No: 309'da, Sumru Yavrucuk'un Amerikan tipi komedilere alışık genç izleyiciyi bile kahkahalarla güldürüşüne hayran oluyorsunuz. Peki perşembe geceleri Vatanım Sensin'de Hasibe Ana olarak izlediğimiz Celile Toyon'un 1983 yapımı ilk dizisi Üç İstanbul'dan sonra 'televizyon tiyatroya ve tiyatrocuya haksızlık yapıyor' gerekçesiyle hiçbir dizide rol almadığını biliyor musunuz? Allahtan 2015'de Ömer Uğur Kalbim Ege'de Kaldı'da oynaması için onu ikna etmiş de, şimdi kendisini ekranda görebiliyoruz. Cuma, İstanbullu Gelin'in Esma Sultan'ı İpek Bilgin'i, cumartesi Adı Efsane'nin Tarık Hocası Erdal Beşikçioğlu'nu izlerken hem tiyatroda hem ekranda, ne yaparlarsa iyi yaptıklarını düşünürken sanki yakınlarıymış gibi gurur duyuyorsunuz. Özellikle son bölümlerde pazar geceleri Bodrum Masalı insanı dünyadan kaçırıp içine alan filmler gibi. Timuçin Esen, altüst olan Faryalı'yı tek kelime etmeden öyle bir oynuyor ki, ekrana girip derdine derman olmak istiyor ama bunun asla mümkün olmadığını anlıyorsunuz. Ekrana giremeyeceğinizden değil, Faryalı'nın ruhundaki depremle kimsenin elleşemeyeceğini anladığınızdan, size bunu açıkça anlattığından. 

Bodrum Masalı'nda Timuçin Esen.

Bunlar ilk akla gelen örnekler. Başka isimler de var tabii. Bu oyuncuları sahneye çıkmalarını beklemeden, bilet peşinde koşmadan, evden çıkmadan izlemek bir ayrıcalık. Farkında mıyız? Valla özellikle genç izleyiciler açısından bilmiyorum. Ekranda senaryo, oyunculuk, reji anlamında istisnai bir durum yaşanırken, sosyal medyanın büyük oranda sadece iki gencin öpüşmesine takılıp kaldığı, senaristlere hakaretler yağdırıldığı, kurumsal hesapların bile 'falanca ile filanca öpüştü' tweetleri atmak zorunda kaldığı bir dönemdeyiz sayın seyirciler. Bu bir dönem mi yani geçecek mi, onu da bilmiyorum. Ama şunu biliyorum, sektörel sorunları sık sık dile getirilen ve sanatla hiç ilişkilendirilmeyen televizyonda, bir sürü çok iyi oyuncu hem de her gece, resmen sanat yapıyor. Biraz da buna odaklansak, bundan faydalansak ya. Lütfen yani. Öpüşen öpüşsün yine, tabii ki.

 

 

Bu yazının Hürriyet Cumartesi'de yayımlanan versiyonu

YORUMLAR




DİĞER HABERLER