Okuması izlemesinden daha heyecanlı!
logo logo logo logo logo
Bu sitede yer alan yazılardan yazarların kendisi sorumludur.
Referans vermeden kullanmayınız.
ÖZEL
İmdat. menajerimi arayın!
Menajerimi Ara bir roller coaster, biz zavallı izleyiciler de binmişiz trene, bir yukarı çıkıyoruz, bir aşağı iniyoruz. Kemerimiz de çözülmüş, arada sağa sola vuruyoruz kafamızı... Son birkaç bölümdür nispeten iyi giden dizi 22. bölümde yine dip yaptı. Senaryo revizyon manyağı mı oldu, kar mı yollarınıza ket vurdu, konuk oyuncu mu gelemedi ne oldu da kırpıp kuşa döndürdünüz bölümü sevgili MA?
Bölümün kurtarıcısı bu haftanın konuğu olan usta oyuncu Şerif Erol idi, ve tabii takıntılı psikopat hayran hikayesinin yarattığı heyecan. Bağımsız film çekimi sahneleri pek hoştu, hem set ortamı görmek isteyen bizler için ilaç gibiydi hem de orjinal diziden alınan bir hikaye olduğu için ilginçti. Şerif Bey'in nezaketi, tatlılığı, harika diksiyonunu izlemek ve dinlemek beni mutlu etti. Yere bakan yürek yakan Peride'nin kendisiyle eski bir hikayesinin çıkması güzel bağlandı diyebilirim, en azından zor anlar yaşadığı bir durumda gelip ona destek olması, aralarını Kimseye etmem şikayet ile düzeltmeleri hoşuma gitti. Gelen hiçbir trene binmeden öylece oturan Şermin'in bize anlattığı sahneyi de pek sevdim. Fakat, daha yalnızca bir sezondur bir dizide oynamakta olan çömez Barış'ın, bağımsız filmde usta bir oyuncu karşısında azıcık daha ter dökmesini beklerdim, replik değiştirme falan yapacak kıvama ne ara geldi bu çocuk? Dicle'yle kuş gibi kıkırdadıkları boş sahneler yerine bu konuda yaşadığı gerginliği, endişeyi paylaşamaz mıydı mesela? Ya da onu keşfetmiş olan Feris'le adamakıllı bir diyalogu olsaydı? Eskiden olduğu gibi nasıl bocaladığını, kendini kanıtlamaya çalıştığını konuşsaydı, Feris de işini yapıp oyuncusunu mental olarak hazırlasaydı? Karakterlerin kafalarının içinden geçenleri dinlemeyi, boş cilve izlemeye tercih edecek bir izleyici kitlesi olduğunu bilmiyor olamazsınız. Sürekli "ben sana sonra anlatacağım"la geçiyor olaylar, ya biz o anlatma kısmını görmek istiyoruz işte?! Anladık, tatlılar, cilveliler, tamam, hep aynı şeyi göstermeyin da! Hem tüm ajans oyuncularının şeceresini ezbere bilen Dicle'nin, Feris'in iki oyuncusunun oynadığı filmin setinden haberi olmaması neye hizmet etti, neden araya sokuldu o replik? Bunlara takılıyorum çünkü dizinin mantığı yoktu bu bölüm; her şey rastgele toplanmış ve mantıktan bağımsız uç uca eklenmiş gibiydi. Kopuk kopuktu hikaye, üstelik devamlılık hataları da gırla gidiyordu.
Bölümün en heyecanlı sahnesine gelelim, sevdiceğini düşmekte olan avizenin altından bir süper kahraman çevikliğiyle kurtaran Dicle'ye. Bu dizide erkekler kadınları değil, kadınlar erkekleri kurtarıyor, biz de tam da bu yüzden seviyoruz MA evrenini. Dicle dizideki her erkeğin arkasını topladı neredeyse bugüne kadar. Çok güzel, harika, ama neden herkes sanki Dicle Barış'ın bodyguardıymış da üzerine atlaması çok normalmiş gibi davrandı, anlayan beri gelsin. Oldu olacak kız beline bir silah taksın, bundan sonra da Antalyalı desinler ona. Al sana dizi içinde dizi, nasıl?
Hadi Barış o an şoktaydı, ya Feris? Barış'ın üzerinden olmayan camları temizleyeceğine asıl tehlikede olan Dicle'ye bir baksaydın, kız Wonder Woman gibi uçtu adamı yere devirdi, camlar üzerine sıçradı. Aacayipsin Feris yani. Hiç de bir şey olmadı kıza, bir bileği falan incinseydi bari, biz öyle atlasak üç ay Battal Gazi Destanı'ndaki Cüneyt Arkın gibi komple alçıya alırlardı. Herkes "Barış iyi misin, Barış iyi misin?" diyip durdu, kendisi star oyuncumuz tamam ama Dicle de bir insan? Şoku geçince kıza bir teşekkür bile ettirmediler Barış'a, bir şaşırma bir tepki bir diyalog olmadı aralarında. İki bölüm önce sert fren yapınca Dicle'ye bir şey oldu diye panik atak geçiren Barış, kız avizenin altından uçmuşken öylece baktı. Buna rağmen avize sonrası o minicik sahne çok güzeldi; birbirlerine yaslanmaları Barış'ı dövüşten toplayan Dicle vibe'ı verdi. Ama eksik kardeş, eksik. Aralarında bir konuşma geçmedi, "Sen nasıl atladın öyle ya?" bile demedi kimse, "Ya sana bir şey olsaydı??" demedi. "Oha o avize öldürürdü beni!" bile denmedi, sanki çok normalmiş gibi, her gün hayatları Mission Impossible setinde geçiyormuş gibi Ajans'a dönüp çalışmaya devam ettiler.
Barış kendisine haber vermedi diye kıyameti koparan Feris, Sapık Bebe'nin Beren'i de aradığını, adresini bildiğini öğrenince Serkan'a haber ver, Kıraç'a anlat demedi. Dahası Dicle'nin Sapık beni aradı demesine de inanmadı. Zaten gözünün önünde adeta sevişen DicBar'ı da çakozlayamadı. Tam olarak onlar bakarlar ama görmezler durumundaydı, hayır, kadın hamile kaldı diye niye basireti bağlandı ki? Hamileyken de beyin fonksiyonları çalışmaya devam ediyor diye biliyorum? Ayrıca biriyle sevişip aklına hamile olma ihtimali gelmeyen kadın nasıl oluyor ya? Yaşı menopoz düşünecek kadar ileri değil, ama hamile olduğunu Gülben Ergen'den öğrenecek kadar da ufak değil herhalde ahahah. Dicle'ye inanmaması konusuna geri dönersek, tamam Dicle Sapıktoşla başbaşa karanlıkta kalsın diye bunlar hep ama o kadar saçma ki... Tanıştıklarından beri Dicle'nin kapısından ayrılmayan Barış, üç kez ölümden dönüp, telefondan evden her yerde taciz edilirlerken sevgilisini akşam akşam eve yalnız dönmeye bırakıyor, öyle mi? Yani bari kapıya bıraksaydı da kız gene içeri yalnız girseydi. Zaten avizenin düşmesinden sonra bölüm tamamen ipleri koparıyor, bir oradalar, bir buradalar...
Gayet normal bir flört yaşarken birdenbire söz yüzüğü takmaya gelen kurdeleli Jülide ve Çınar ne alaka? Çınar ertesi gün kurdeleden parça kesip Feris'e yuttursun bari, o seviyedeyiz şu an. Ailelerine anlamsız bir yalan söyleyip sonra yalan sarmalı içinde dönüp duran romantik komedi kahramanları gibi bu kadar salakça bir yalanı niye söylediler yahu? Peride hayatının rolünü yıllardır beklemiş gibi anne rolüne girdi, ayrıca Jüjü'nün Aysel Gürel çakması annesine ihtiyaç var mıydı cidden? İki bölüm önce verdiği aşşırı tepkinin sebebi çılgın annesi miymiş yani? Ergen mi yav bu kız annesinden utanıyor hahahaha yaş on beş adeta. Bir tarafta aksiyonlar olurken, kaza süsü verilmiş cinayetler son anda durdurulurken, sekansı kesip beş dakika Jüjü-Çınar-Aile geyiği izletip tansiyonu düşürmenin mantığını bana biri anlatsın ne olur. Aile demişken, birdenbire doğma büyüme İstanbullu oluveren Barış'ın annesi, oğlu vurulunca bir geliverseydi keşke. Yatalak mı bu kadın, niye oğullarını salmış çayıra? Barış Aydın'a "mahalledekileri bir şey çaktırma" diyordu geçen hafta, ama anneden bahseden yok.
Kıraç Bey ise bu hafta oturduğu sandalyeden hiç kalkmadı. Dicle'ye söylediği tek laf "çok tatlısın" oldu, a aa bak ya, nasıl da anladın? İlk bölümden beri aralarında fıstık gibi diyaloglar olan bu baba-kıza ne oldu? Canının acısıyla ya da incinen gururuyla lafları çatır çatır yapıştıran Dicle, Kıraç'a Osho gibi spiritüel farkındalık dersi vermeye başladı. Hayatla bütünleş, direnme, derin bir nefes al, şimdi gözümüzü kapatıyoruz... Ya ne yapıyorsunuz? Kıraç ve Dicle arasında tansiyonu yüksek, 20 yılın hesabını görecek bir sahne bekleye bekleye kuruduk ayol! Elinde Barış Falay olup, ona ofiste oturma sahnesi çekmek de artık nimete küfretmektir ya. Bir de hem Kıraç hem Mayda evi terk etmiş, her bölüm pamuklara sardıkları prenses Berenlerini evde yalnız bırakmışlar, olacak iş mi? Dear Sapık, sen de Beren'in psikopat hayranı olacak kadar ne yaşadın bu hayatta acaba? Fakat yine de, takıntılı hayranların evlerine girmek, çöplerini karıştırmak gibi manyak eylemler yaptığı, takip ettiği, tehdit ettiği ünlüler biliyoruz, dolayısıyla bu hikayenin bağlanabileceği en iyi bağlantı oldu. Zaten bu konuyu böyle işleyebilecek başka dizi de yok. Tabii, Beren'in daha birkaç aydır tanınıyor olmasını ve bu kadar süre içinde hayranın cinayete teşebbüs edecek kadar psikopatlaşmasının imkansızlığını göz ardı ediyoruz mecburen.
 
Dizinin izleyicilerinin çok talep ettiği bir konu var, benim de artık dikkatimi çekmeye başladı. Dizide müzik eksikliği var. Yani dizinin soundtrack'i kullanılıyor ama Koş koş koş koş nereye kadar şarkısı her ne kadar çok sevdiğim bir şarkı olsa da bıkma noktasına geldim. Sevda Çiçeği, O Bir Karamel ve Vazgeçtim İnan'dan başka hangi şarkı çalındı bugüne kadar? Dizinin şehirli ve canlı ambiyansına, bir zamanlar derinlikli olan ve tutkudan dumanı tüten ama artık suda çözünmüş gibi yumuşayan ilişkilerine misler gibi uyacak şarkılar var, genç müzisyenlerin enfes eserleri var, keşke eklense bazı sahnelere (Altıncı bölümden beri hevesle beklediğimiz tutkulu bir Dicle ve Barış sahnesine Teni Tenime eklense mesela...). Keza konuk konusu da sıkıntılı. Evet pandemi dönemi olması herkes için olduğu gibi dizi için de büyük şanssızlık, konuk bulmanın ve bunları organize etmenin ne kadar zor olduğunu tahmin ediyorum. Ama bu zamana kadar ülkenin en iyi oyuncularıyla çok konuşulan işler yapmış Ay Yapım'ın daha özenli, sansasyon yaratacak konuklar ağırlamasını istemek çok abartı değil sanki.
 
Hadi bakalım, Pazar'ı bekliyoruz gözümüz kapalı.
 
MERVE DENİZ
YORUMLAR




DİĞER HABERLER