Okuması izlemesinden daha heyecanlı!
logo logo logo logo logo
Bu sitede yer alan yazılardan yazarların kendisi sorumludur.
Referans vermeden kullanmayınız.
ÖZEL
İkimizin Yerine de severim ben!

Yılın merakla beklenen en iddialı, aşk dolu ve sıcacık filmi İkimizin Yerine 21 Ekim Cuma günü izleyicilerin beğenisine sunuldu. Filmi bu kadar özel yapan şeylerin başında bir çok ilkin birleştirilmeyi bekleyen yapboz parçaları gibi yerine oturması oldu. İkimizin Yerine Umur Turagay'ın 18 yıl sonra çektiği ilk filmi, Nejat İşler'in yorucu hastalığının ardından beyazperdeye duyduğu hasreti giderdiği, Serenay Sarıkaya'nın ise başrolünü sırtlandığı ilk filmi olma özelliğini taşıyor. Filmi o kadar beğendim ki nasıl anlatırsam anlatayım sanki yetmeyecek ve bir tarafı eksik kalacak gibi hissediyorum. Kelimelerim aciz ve çaresiz kalacak…

Filmin başında bizi Çiçek'in lolipop yediği sahne karşılıyor ve o an anlıyorsunuz aslında Çiçek'in bıcır bıcır, küçük ve renkli dünyasını. Serenay Sarıkaya Çiçek karakterine o kadar muazzam hayat vermiş ki adeta rolü üzerine giymiş! 18 yaşına yeni girmiş Çiçek bu sıradan düzene alışmayı reddetmiş böyle yaşamayacağına dair yemin etmiştir. Amacı kendini bulmak olan bu yolculukta ilk durağı ise Doğan oluyor. Çiçek'in stabil hayatına farklı bir ritimle katılıyor Doğan ve Çiçek, Doğan ile birlikte daha önce hiç tatmadığı duygu ve heyecanı hissediyor. Bu da Çiçek'in genç yaşında biraz yalpalamasına neden oluyor. Çiçek’i oynayan Serenay Sarıkaya ve Doğan’ı canlandıran Nejat İşler'in yaş farkı çoğu kişinin çekincesiydi lakin filmi izleyince anlayacaksınız ki hikaye muazzam bir derinliğe sahip ve asıl bu yaş farkı size haz veriyor. Beni en çok etkileyen şey ise ilk sinema deneyiminde, bu kadar usta oyuncunun bulunduğu bir filmde Serenay Sarıkaya’nın geride kalmak şöyle dursun, aksine kendisini zevk ve merakla izletmesi oldu. Performansı ayakta alkışlamalık.

“...çocuksun sen her ayrılıkta imzası bozulan

susan bir çocuktan daha büyük bir tehdit

ne olabilir, sorumun karşŸılığŸını bilmiyor kimse

kötü bir anlatıcıyım oysa ben ve ne zaman

bir kaza olsa adı aşŸk oluyor artık...”

Ahmet Telli’nin Çocuksun Sen şiirini  Nejat İşler'in o karizmatik ve naif sesinden dinlemek ne muazzam şeydir. Bana öyle geliyor ki, bu filmin kadrosunu siz seçecek olsaydınız da senaryoyu ilk okuduğunuz anda Doğan karakterini Nejat İşler'den başka kimse oynayamaz derdiniz. Bir edebiyat öğretmeni Doğan. Kalbi yaralı bir adam. Yarası kabuk tutmaya başladığı anda aynı yerden bir darbe daha alıyor, Doğan "Aynı yerden kaç kez kırılır bu kalp? Bilmiyorum," diyor. Film boyunca olayları Çiçek'in bakış açısıyla izliyoruz lakin film sonunda öyle can alıcı bir sahne var ki olayların aslında Doğan için de hiç kolay olmadığını, en az Çiçek kadar acı çektiğini anlayabiliyoruz. Bu da Nejat İşler'in muhteşem oyunculuğunun eseri aslında. Daha fazla söze gerek kalmıyor zaten...

Zerrin Tekindor, yönetmen Umur Turagay, Nejat İşler, Serenay Sarıkaya ve İştar Gökseven filmin galasında soruları cevaplarken.

Öyle bir anneyi canlandırmış ki Zerrin Tekindor, despot, yaralı bir kadın, sizi yer yer güldürüp, yer yer ağlatan, aslında kızmanız gerekirken kendisine üzülüp, hak vermenize sebep olacak kadar çok yönlü bir karakter olmuş. Zerrin Tekindor’un her zamanki gibi rolünün altından müthiş bir şekilde kalkmış ve zirvede filmini izlemekle meşgul. Özellikle Serenay ile birlikte oynadıkları sahnelerde uyumlarıyla birbirlerinin oyunculuklarını yükselttiklerini hissettim. Bir final sahnesi var ki bütün sırlar ortaya çıkıyor, kilitli kapılar ardına kadar açılıyor. Bu sahnede anne-kız karşılıklı döktürüyorlar. Aynı şekilde baba rolündeki İştar Gökseven de öyle. Karısının baskısı altında ezilmiş, pasif, yalanların yüküyle ağırlaşmış karakterini çok başarılı canlandırıyor.

Bakkal Kudret karakterini es geçmek büyük haksızlık olur zira filme o kadar renk katmış ki çoğu sahnede salondaki izleyiciler kahkahalara boğuldu. Özgür Emre Yıldırım'ın keşke daha fazla sahnesi olsaydı dedirtti bana. Merve Çağıran ve Aslı Bekiroğlu ise Çiçek'in en yakın arkadaşları Sevil ve Ceylan'a hayat veriyor. Filmin ilk 15 dakikası daha çok Çiçek'in hayatı ve arkadaşlarıyla sahnelerini içeriyor ve bu üç kadın sıcak bir arkadaşlığın keyfini çok iyi hissettirmişler.

Sonuç olarak hikaye: çok iyi, özgün, derin ve dinamik. İzlerken bir sonraki sahne merakla bekletiyor kendisini. Film boyunca bu heyecanı ayakta tutmak çok zordur bu yüzden Pınar Bulut'a burdan kocaman bir alkışlar diyarı gönderiyorum. Umur Turagay'ın başarılı yönetmenliğine şapka çıkartıp ekibin ve oyuncuların önünde saygıyla eğiliyorum. Filmden bir alıntı ile bitirip canı gönülden bu samimi ve sıcacık filmin gişesinin bol olmasını diliyorum.

"İnsan uyuduğu yere değil, yanında uyumak istediği kişiye aittir."

YORUMLAR




DİĞER HABERLER