Okuması izlemesinden daha heyecanlı!
logo logo logo logo logo
Bu sitede yer alan yazılardan yazarların kendisi sorumludur.
Referans vermeden kullanmayınız.
ÖZEL
İki geri, bir ileri
En son yazdığım yorumda illallah getirmiş halde sevdiğim diziden vazgeçiyordum, hatırlarsınız. Nitekim iki haftadır hiç izleme hevesim de yoktu. Bu hafta önce kısa videolara bakayım da ona göre karar vereyim diye düşündüm ve benim gibi yapan bir sürü insan olduğunu da biliyorum. Çok şükür ki 15. bölümde dizinin temposunu yükselmiş bulduk, hareketli bir bölüm olmuş. Eh, oturduk izlemeye. Senaryodaki akla hayale gelmez girift olayları (ironi) dört ayrı kara tahtaya yazarak idare eden Senarist Hanım, öyle anlaşılıyor ki üç bölüm bizi süründürüp, bir bölüm ateşe harı verecek. Aralıklı antrenman gibi, çok koşup yorulmayalım diye :) Bu hafta da bol menajerli, aşk üçgeni meşk beşgeni olmayan, ünlü hikayeleri ilgi çekici, koşturmacalı bölüm denk gelmiş. Bu arada, pandemi döneminde kalabalık sahne çekmenin, kapalı mekanlarda olmanın ne kadar zor ve tehlikeli olduğunu biliyorum ve takdir ediyorum. Tüm set ekibine ve oyunculara kolaylıklar diliyorum.
 
 Bölümün yer kaplayan olaylarından biri Kıraç'ın dahiyane fikri ile Fransız yönetmeni kafalamaya çalışması idi. Murat Dalkılıç'ın enerjisi beklenmedik bir şekilde yüksekti. Gerçekten oyunculuk yönü vardı da, şikayet ettiği gibi müziği yüzünden unuttuk mu biz bunu? Bu mini hikayede Kıraç'ın zekasını, Gülin'in iş bitiriciliğini ve birlikte koşturmalarını pek sevdim. Daha önce de yüz otuz beş kez yazmışımdır, Emrahcığım'ı ve Gülin'i çıkarın ortaya, öyle kukumav kuşu gibi odada oturmasınlar. Bak ne hoş oluyor. İstiklal'de şarkı söyleyip tanınmamak, Ezel dizisine yapılan atıf ("Bu ekip çok iyi, Kenan'la Cansu'yu yürüttüler ya! O boyla!' E Kerpeten Ali'nin de yürüme sahnesini hatırlıyoruz hahahay), Murat'ın yakın zamanda çıkan saçma magazin haberine ("1.71 boyundaki Murat de istersen bir de...") gülmesi derken hayli eğlenceli sahneler olmuş. Kendisini biraz araştırınca bu genç yaşında diyar diyar gezmiş bir öğretmen olduğunu gördüğüm Virgile Mangiavillano'nun canlandırdığı Fransız yönetmen de pek sempatikti.
 
Çınar'ın hikayesi, backgroundu hiç yok demiştik, anası babası çıkageldi. Güzel, hoş. Kadrolu anne rolünde Bedia Ener'in canlandırdığı oğlunu evlendirmeye çalışan anne klişesi şimdilik gayet dozunda, ama babaya yazılan replikler o kadar fazla ve manasızdı ki olay samimiyetten uzaklaştı. Tesadüfen aileye girmiş bulunan Jülide pek ballısın, devam et böyle canım. Gelecek bölümün fragmanında Dix pour Cent'daki hip hop audition sahnesinin benzerini de gördüm, orijinaldeki hikayelere geri dönüş beni ziyadesiyle mutlu ediyor. Oradaki sahneyi gizli ırkçılığa bağlamışlardı, bakalım burada ne izleyeceğiz.
Feris'in özür dilemesi beni pek etkilemedi, bir de hala yersiz şaka yapmasıyla ya bir git dedirtti. Çok iyi biliyorsun ki Dicle olmasa son üç aydır hiçbir işi bağlayamazdın Feris, artı sabahın 6'sında ormana kahve bile getirtiyordun. O yüzden en azından maaşına zam yapsaydın, bir hediye çeki verseydin şu kızın gönlünü almak için, ha? Tabii Dicle de safım, dünden razı olunca... Dicle'nin Serkan'ın teklifini kabul etmeyerek aşırı derecede aptalca bir karar verdiği hususunda hemfikiriz sanırım. Her ne kadar EGO'da kalmasında "baba" faktörü öne çıksa ve Master Manipulator Serkan hiç güven vermese de... Kız, iki üç ay çalışır para biriktirirdin, sonra da menajer olarak iş arardın, ah be Dicle! Safinaz seni.
Feris'i sevdiğim tek yer Selen Uçer'e "Sen neden utanacakmışsın?!!" dediği yer oldu. O sahne harika olmuştu, iki yetenekli oyuncu kadın dayanışmasını pek güzel verdiler. Tabii Feris keşke gerçekleri yüzüne canlı yayında vurmak yerine daha farklı bir yöntem deneseydi, ama ne yapalım. Ayrıca Selen Hanımcım, sizden hep eğlenceli, matrak bir hava alıyorum, sizi izlemek pek hoştu.
 
Ve bir de Leyla çıkıp geldi Antalya'dan. Leyla değişmiş mi bu arada, bir farklı geldi bana? Neyse, Leyla Dicle'yi bir güzel azarladı, tamam kendince haklı ama ağzından çıkan üç kelimeden ikisi neden Kıraç? Bu kadın daha bir ay öncesine kadar Kıraç'ın adı geçince bozuluyordu. Ay rica ediciim Leyla - Kıraç - Back to 90s olmasın, ne olur!  Ayrı dünyaların insanı onlar. Ayrıca her ne kadar kıskançlık yaptığı zamanlar kendisini gömmüş olsam da, insan Mayda gibi bir kadını bırakıp Leyla'ya dönmez yani, hem de 20 yıl sonra! Gerçi tabii, büyük sırrı öğrenince Mayda Kıraç'ı evden atabilir, o ayrı.
Serkan bir kukla oynatıcısı adeta, herkesin ipini ayrı çekiyor. Bir insanın işleri bu kadar da rast gitmez ki arkadaş! Kıraç ile aralarındaki, böylesi çılgınca atraksiyonlar yaptıracak husumet her neyse, umarım dandik bir şey çıkmaz. Serkan'ın Aydın'a ne tür bir iş layık gördüğünü merak ediyorum. Ta Antik Yunan tragedyalarından beri itinayla yazılagelen, kıçında donu olmadığı halde tefecilerden yüklü miktar borç alıp sonra şişlenmemek için türlü numaralar çeken akraba klişesi ile beklentiler zaten magmaya indi. Ama artık bir şey demiyorum, çünkü geçen bölüm senaryo yazımı sahnesinde senaristlerden biri "Klişe yazmayayım, entrika yazmayayım, üçgen yazmayayım, ne yazacağım o zaman ben?!!" diye gayet sevimsizce isyan ederek "bendeki malzeme bu, çok da şey beklemeyin" dedi, biz mesajı aldık, rahat olun. Eh, herkes de bir Alex olacak değil tabii.
 
Peride'nin zekice düşünülmüş ama aptalca icra edilmiş planına ne desem bilemiyorum. Notlarını derginin arasına koymasına mı gülsem yoksa daha dün söylediği iki tane yalanı unutmuş olmasına mı? Peki Peride, Emrah'a, Gülin'e, Jülide'ye ve Bekir'e fake istihbarat verdi de Dicle'den şüphelenmiyor mu, onu neden es geçti? Ya dizi son beş bölümde öyle bir arkası yarın havasına girmişti ki, oradan çıkmak için debeleniyoruz resmen. Cin gibi akıllı karakterler 50 iq'ya düşmüş, göstere göstere her şey; "Bak evladım, buna ayı derler" tadında gidiyor.
Sonunda düzgün ve tatlış bir diyalogu tamamlayabilen Dicle ve Barış'ın boza sahnesini sevdim. Ağzımıza şöyle bir parmak çiçek balı çalındı, olsun böylesi güzel zaten. 6. bölüm başındaki sahnenin de güzelliği az ve öz oluşundaydı. Birbirlerine bakarken gözleri parlıyor yahu, bunu çok iyi yansıtıyor iki oyuncu da. "Dicle, ben seninle konuşmayı özledim" repliği almış yürümüş sosyal medyada. Böyle, yavaş yavaş, kasmadan, oluruna bırakarak, hafif flörtleşerek gitsin bakalım ya mis gibi. Bundan kolay ne var? Hatırla Sevgili Yasemin'in hayatı boyunca Ahmet'e söylediği en doğru söz olan "Seni sevmekten kolay ne var?" geliyor aklıma. Dicle'nin bu haftaki tavrını beğendim, son birkaç bölümdür anlamsızca basıveren o kezbanlığı atmış üzerinden. Barış'ın da yaptıklarından pişman ve durumu kavramış halini sevdim. Sonunda açık açık konuştular, Dicle "Senden gelip bana söylemeni beklerdim" dedi, Barış da "ben de senden aynı şeyi beklerdim" dedi, ikisinin de birbirinin perspektifini görmesi güzel oldu. Ayrıca, Barış'ın Feris'e ses kaydı dinletmiş olması da unutulmasın, Dicle'nin kulağına çalınsın.
 
Haydi gençler, herkese Barış Havas'tan booooooo-zaaaaaaa, kaçırmayın!
 
 
MERVE DENİZ
 

 

YORUMLAR




DİĞER HABERLER