Okuması izlemesinden daha heyecanlı!
logo logo logo logo logo
Bu sitede yer alan yazılardan yazarların kendisi sorumludur.
Referans vermeden kullanmayınız.
ÖZEL
Genç Karl Marx

İllaki sosyalist olmanız gerekmez, ideolojik bilgi birikimi gerektiren herhangi bir eğitim alıyorsanız Karl Marx’ı duymama ihtimaliniz yoktur. Hatta sadece “Oha ne güzel her gün başkasıyla takılıyorlar,” diyerek Kaybedenler Kulübü izleyecek kafada olan biri dahi Karl Marx’ı bir şekilde duyar, bilir. Komünist Manifesto’yu, Das Kapital’i hiç değilse ismen bilir. Hiç ilgisizseniz bile işçi sınıfı kavramını birkaç kez duymuşsunuzdur muhabbetlerde. Birazcık olsun ilginiz varsa zaten Karl Marx’ı da Friedrich Engels’i de bilirsiniz. Komünizm ve işçi hareketlerinin temellerini atan bu ikili yaşadıkları günden bu yana haklarında en çok konuşulan insanlar arasındadır.

Genç Karl Marx, Marx ve Engels’in bilinenine odaklanmıyor. Onları sadece fikirleriyle ele almak yerine insan olarak ele alıyor. Bu iki adamın hayatının merkezinde olan fikirlerini dışlamıyor elbette ama bu fikir mücadelesinin yanına insani ilişkileri de koyuyor. Wikipedia okuyan birinin rahatlıkla söyleyebileceği fikirlerin basit söylemleriyle sınırlı kalmıyor ya da konuya ilgisiz birini sıkacak kadar detaylara inmiyor. Marx ve Engels’in gençliklerini ele alıyor, fikirleri de doğal olarak ortaya çıkıyor. Ne eksik ne fazla.

Film, İstanbul Film Festivali’nde en çok merak ettiğim filmdi kuşkusuz. Kategorisinde biletleri en hızlı tükenen filmdi muhtemelen. Merakım filmin propaganda ağırlığıydı, korkum da. Ancak korkularımın boşa çıkışını zevkle izledim. Genç Karl Marx’ın kimseyi komünist yapmak gibi bir amacı yok. Cidden iki insan portresi çizmeye çalışıyor ve bunu başarıyor. Film boyunca can sıkan noktalar da hep bu iki portreden sapılan yerlerde görünüyor. İkilinin eşlerine ağırlık verilen birkaç sekansın filmin ana akışından seyirciyi kopardığını söylemek mümkün.

Marx’ın Paris’e taşınması ve Engels’in babasının fabrikasındaki işçileri örgütlemesiyle başlayan film Komünist Manifesto’ya kadar her durağa uğruyor. Paris’te tanışmaları, Marx’ın buradan da sürülmesi, Proudhon, Komünist Birliği kurmaları, Weitling, Sefaletin Felsefesi’ne karşın Felsefe’nin Sefaleti ve sonunda Komünist Manifesto... Her durağa geldiğimizde ikilinin hayatı da önemli ölçüde değiştiğini görüyoruz. Marx’ın ailesinin büyümesi, Engels’in babasıyla ipleri gevşetmesi gibi önemli olaylar fikirlerini değil ama fikirlerinin topluluğa yansıma şeklini epey değiştiriyor. Filmin sonunda Karl Marx’tan “Yoruldum,” sözünü duyduğunuzda inanıyorsunuz çünkü film de onların hayatları kadar seyirciyi yormayı başarıyor. Bu da filmin başrolüne yönetmen Raoul Peck’i oturtuyor. Marx’ı canlandıran August Diehl’in etkileyici olmayan hatta abartıya kaçan performansıyla, Engels’e hayat veren Stefan Konarske’nin inişi çıkışı olmayan performansını yönetmenin filme oturttuğu tempo taşıyor. İkilinin en sıkıcı dönemlerine yaptığı ufak dokunuşların oldukça işe yaradığını söylemek mümkün. Keşke aynı performansı Hannah Steele ve Vicky Krieps’in öpüşme sahneleri dışında kötü olan oyunculuklarını gölgelemek için de gösterebilseymiş.

Genç Karl Marx’la ilgili olarak film kadar filme gelecek tepkileri de merak ediyorum. Sadece fikirleriyle, icraatleriyle bildiğimiz kişilerin insani portrelerini izlediğimizde bir yabancılık çekmek ve bu yüzden saldırmak mümkün. Özellikle de o bildiğimiz fikirlerin siz de savunucuysanız. Yine de bir filmin başarısı derdini ne kadar iyi anlatabilmek olduğunu hatırlamak gerek. Genç Karl Marx’ın bu açıdan başarılı olduğunu da görmek…


Not 1: Filmin gösterim tarihleri şöyle:

6 Nisan 11:00 Kanyon

9 Nisan 19:30 Rexx 1

11 Nisan 19:00 City’s 3

 

Not 2: Yönetmen Raoul Peck’in festivaldeki diğer filmini, yazar James Baldwin’in 30 sayfalık notlarından meydana getirdiği nefis filmi I am not Your Negro / Ben Senin Zencin Değilim’i de kaçırmamanızı öneriyoruz.

 

 

MEHMET DİNLER

YORUMLAR




DİĞER HABERLER