Okuması izlemesinden daha heyecanlı!
logo logo logo logo logo
Bu sitede yer alan yazılardan yazarların kendisi sorumludur.
Referans vermeden kullanmayınız.
ÖZEL
Gecenin içindeki gün ışığı

Bence bu sezonun kimyası en iyi tutan çifti olan Dicle ve Barış'ın aşırı derecede minnoşluk yüklemeli, bıyık altı gülmeli sonra evde yastık kemirmeli sahneleri sayesinde gözlerimden kalpler çıktığını inkar edemem. Çok hoş sahneleri olan bu bölüm güzel izlendi, ama senaryodaki tıkanıklık da devam ediyor hala. Her zaman söylediğim bol menajer formülüne bir de magazini katmak gerekiyor sanırım. Seviyeyi düşürmeden ama insanların arka planını öğrenmekten zevk alacağı magazinsel olaylara daha fazla yer vermek lazım belki, sosyal medyada dahi en çok takip edilen hesaplar bu magazinsel olaylar üzerine, malum. Bunları yazacak ayrı bir ekip de olmalı diye düşünüyorum. 

Ön izlemede her şey normal göründüğüne göre anlaşılıyor ki Mayda, Kıraç ve Dicle'nin sırrını öğrenmemiş. Bence artık bunun sırası gelmişti, işleyecek konu kalmayacak diye mi korkuyorsunuz, anlamıyorum ki? Uzadıkça uzadı sakız gibi. Menajerimi Ara gibi her an her yerden konu ve karakter sıkıştırılabilecek bir dizide de konu kalmaz korkusu yaşanırsa, zavallı modern dokunuşlu ağa dizileri ne yapsın? Kıraç'ın Dicle'nin gözünün içine baka baka yalan söyleyeceğini düşünmüyorum, o gerçeği söylemeye niyetlenmişti artık ama Dicle ortaya atlayıp yalanını tekrarlayacak heralde. Öff. Beren'in anne-babasının planlarını dinleyip Serkan'a taşıması ise ergen öfkesinin bir tezahürü. Gerçekten acaip. Mayda da bölüm sonuna kadar haklıydı; kadın şirket batıyor diyor, bir şeyler yapın diyor, bizimkiler ciddiye almıyor. Hakkaten Nadir gidince dağıldınız be EGO. Şu anlamsız Dicle nefretini yüklemeseler, Mayda aslında dizideki en aklı başında insanlardan biri.

Dizideki en büyük sorunlardan biri, karakterlerin sürekli birilerini gizlice dinlemesi ve kulak misafiri olması. Beren adeta bir sonar gibi ortalarda geziyor, nerede ses varsa oraya dönüyor. Emrah dışarıda bağıra bağıra iş konuşuyor ve Ece dibine kadar girmiş, farkında değil. Aydın desen oturmuş online toplantıyı takip ediyor, bizim kafadarlar ortalık yerde rahat rahat oynadıkları tiyatroyu anlatıyorlar. Ya artık bu olayın bitmesi lazım, hatta hiç başlamaması lazımdı. Seyircinin zekasına hakaret.

Bu bölüm bütün menajerler ön plandaydı, bunu seviyorum. Kriz denince eli ayağına dolaşan Çınar'ın oyuncularıyla dertte olması, Hayrettin'i kurtarmaya çalışıp en sonunda amaan koy .... demesi, Jülide'yle ilişkisinde dengeyi bulmaya çalışması güzeldi. Feris ve Çınar sohbeti her zamanki gibi çok hoştu, bu ikisinin güzel arkadaşlığına da derin sohbetlerine de bayılıyorum. Erhan Yazıcıoğlu'nu severim, sesini duymak da hoştu doğrusu. Ama onun hikayesi mesela, yani yaşlı bir aktörün yenilik istemesi, farklı deneyimlerin cazibesine kapılması daha derinlikli işlenebilirdi. Adamı boş boş şişireceğinize onu konuştursaydınız keşke. Feris'le balkon sohbeti güzeldi ama kendisine göz göre göre yalan söyleyip aptal durumuna düşürdükleri o saçma sapan oyunu affetmesi biraz acaip oldu sanki. Yine merak ediyorum, acaba gerçek bir hikaye miydi? Where is the etik??

Barış öyle güzel bir aşk tanımı yaptı ki, altına imzamı atarım. Yaşayamadığın aşkın peşinden koşmazsın tabii, ancak aptallık olur bu. Hayat kısa tatlım. Keza, kavuşamayınca aşk da olmaz; trajedi olur, destan olur, ama dokunmayınca aşk olmaz. Zaten her yakınlaştıklarında Dicle'den bir snif çekerek bu mesajı aylar öncesinden vermişti, bu bölümde de saçının teline parmak ucuyla dokunuşunu gördük ki, bu kadar masum olup bu kadar tutkulu olmaları enfes. Slow-burn dediğimiz naneye oldum olası hastayım, ben aşka aşığım dedikleri bu olsa gerek... Çok uzun zamandır hiçbir çifte bu kadar yükselmemiştim. Dicle'nin söylediği "Flaşlar patladığında beni görmeyeceksin bile..." lafına gönderme miydi Barış'ın ona "Gecenin içindeki gün ışığı" demesi? Bu arada bu benzetmeyi Romeo değil Juliet yapar aslında; Romeo der ki Juliet güneştir, soluk ay onu kıskanır. Juliet der ki Romeo gecenin içindeki gündür. Barış biraz mixlemiş ikisini ama diğer türlü aynı etkiyi yapmazdı tabii. Romeo ve Juliet gibi, Shakespeare yazmış olmasa umrumuzda olmayacak yavan bir aşk (ama belki değişik bir otoriteye isyan) hikayesine naif, modern ve bir o kadar da gerçek bir bakışla baktık, bir Baz Luhrman olmasa da sevdim. Barış'ı, gerçekten aşık olmayan ama bir günde aşık olduğunu sanan bebe Romeo'yla özdeşleştirmediğimiz için de ekstra sevdim. Zaten bizimkiler star cross'd lovers değil, Zodyak'ın Minnoşları olurlar. 

Aşkın en heyecanlı evresi, bütün vücudunu kaplayan elektrik akımı, kalbinin boğazında atması, yerinde duramayan gözler vs evet bunlar pek güzel. Ama fazla da uzatıp abartmamak lazım. Daha önemlisi, kıskandıracağım diye seviyesizleşmemeli kimse. Yine bir soyunma odasında sana "Hatamı biliyorum, telafi etmem için bir şans ver" diye yalvaran Barış'ı ağlatmıştın Diclecim, şimdi yine o adım atsın diyorsun. Aferin kız, çıtayı yükseğe koy. Nasılsa geliyor ;) Yaktığın "umarım o kişi yakınlardadır" ışığı güzeldi, sevdim. Ama rica ederim Barış'ı Emir'le kıskandırmaya çalışma. Dicle birini kullanacak falan bir kız değil zaten, öyle bir düşüncem asla olmaz. Ama kendini kaptırıp yanlış bir şeyler söylerse kafe çıkışında yaptığı gibi, hiç gerek yok Emir'i bu duruma sokmaya. Haftaya bir yılbaşı partisi geliyor gibi; ökseotu altında öpüşme geleneği bizde olsaydı, yeni model tatlılık abidesi Gülin ajansın sağına soluna ökseotu asıp, Dicle'yle Barış'ı altında denk getirmeye çalışırdı ama o da yok. 

Yetkin Dikinciler'in hemen bu bölüm çat kapı gelivermesini sevdim. Bayılıyorum kendisine, bu kadar tatlış nasıl olunur?! Bir oyunundan sonra tanışmıştım çok yıllar önce, tiyatro sahnesinden nefes nefese ve ter içinde inmiş haliyle bile aşırı minnoş, bakışları her daim "ah yavrum" diyen bir insandı. Gülin'in birdenbire bambaşka bir insan olması ve Yetkin Dikinciler'in karşısındaki hali tavrı beni öldürdü. Çaktırmadan Dicle'ye not verme sahnesi çok hoş olsa da artık Dicle'nin bu Süper Asistan halleri yormaya başladı. Ajans'ta bir tek o çalışıyor gibi bir durum var, farkında mısınız?

Feris Serkan'la flörtleşiyor mu bilemedim, bir kikirdemeye başladı ama neden olmasın yani? The All Knowing Serkan her konuşmasında tehlike çanları çalıyor gerçi, ona güvenmek deli cesareti ister. Dahasi bu CIA tedriatından geçmiş gibi halleri de sıkıcı olmayan başladı. Ezel misin sen yavrum, le Conte de Monte Cristo musun? Antalya'da iken Kıraç'ın ilk "ailesini" öğrenmiş geçmişte, o cepte. Ama Serkan'a ne bundan? Çok uzatmadan bu da çıkar açığa umarım.

Dicle, Meral'in planına yaratıcı alternatifler sununca, konuşmalarımı dinleyip karşıma ona uygun ürün reklamları çıkaran cep telefonuna bakar gibi hissettim kendimi. Geçen haftaki o kıvılcımlı sahneden sonra er geç izleyeceğimiz Dicle-Barış ilişkisi başladıktan sonra Barış ne tür tatlışlıklar yaparak Dicle'yi mutlu etmeye çalışır diye düşünürken, aklıma ilk gelen bir akşam vakti lunaparkta, gözlerden uzak, yalnız eğlenmeleri olmuştu. Ama madem bunlar klişe, e hodri meydan o zaman! Daha yaratıcı, hiç kullanılmamış bir uzay-zaman denklemi bekliyoruz. Ayrıca Meral bu haftaki iki sahnesinde de yardırdı, masadaki o gülüş neydi öyle hahahah! Çok tatlı bu kız ya, onu da ortamlara sok artık Dicle! Gerçi Dicle de ne ortamına giriyor ki, değil mi? Belki buradan yürünebilir bir miktar, farklı ortamlara girse Dicle, Emrah, Jüjü, hatta gruba yeni girmek üzere olan Gülin de, ve yeni insanlarla tanışsalar; ne bileyim normal bir insanın ışıltılı bir dünyayı izlerkenki şaşkınlığını görsek. Bilmediğimiz şeyleri görsek yani?

Gecenin içinde gün gibi parlak bir hafta dilerim; öptüm!

 

MERVE DENİZ



YORUMLAR




DİĞER HABERLER