Okuması izlemesinden daha heyecanlı!
logo logo logo logo logo
Bu sitede yer alan yazılardan yazarların kendisi sorumludur.
Referans vermeden kullanmayınız.
ÖZEL
Esneyen Boşluk

Berkun Oya deyince benim aklıma gelen şey Esneyen Boşluk tamlaması. Esneyen Boşluk… Oya’nın 2017 yılında Everest Yayınları’ndan çıkan denemeleri, öyküleri, tiyatro oyunları, tanıtım bülteninden verildiği şekliyle ‘bir yazarlık jesti olarak terk edilmiş romanının’ yani kısaca, çer çöp, elinde ne varsa doldurduğu kitabının adı. Bunu duyduğumda dakikalarca güldüğümü hatırlıyorum. Bir insan neden bir şeyin adını Esneyen Boşluk koyar ve fonetik olarak kulağa hoş gelmesinin dışında ne demektir ki Esneyen Boşluk? Ya da bende bir boşluğun esnemesinin tek çağrışımı olan anal seks sonrası duygu durumunu anlatması dışında başka mantıklı bir anlamı var mıdır acaba? 

Yayınevinin editörleri de pek anlamamış galiba bunun ne demek olduğunu ve yine tanıtım bülteninde bu sorunun cevabını esneyen boşluğu cümle içinde kullanarak vermeyi denemişler: ‘Sen artık benim içimde esneyen bir boşluksun, birbirimizi kandırmayalım, bitti, buraya kadar…’ Ok Berkuş çok net ifade gerçekten.

Ama aradan geçen zamandan sonra esneyen boşluk ve Berkun Oya ikilisi anlamlı bir yere oturdu benim için. Netflix’te yayınlandığı andan itibaren aşırı övgüye boğulan dizisi Bir Başkadır’ın bende uyandırdığı duygu esneyen bir boşluk olarak adlandırılabilir. Bol bol esnetti, iki günde bitirmeye çabalarken dört kere uyuyakaldım ve her uyandığımda Öykü Karayel ‘abey, abey…’ diye ağlıyordu. Ve de uzun uzun, bol bol, geniş geniş hiçbir yere varmayan bir boşluk… Bu öyle bir boşluk ki esnemiyor daralıyor habire. Öyle bir boşluk ki altı üstü sekiz bölüm elli dakikayı doldurabilmek için çekiştire çekiştire uzatmışlar. Aşağı yukarı her bölümde diyaloglar ‘Ne, ne dedin, onu mu dedin, neden öyle dedin, abey abey, yenge ne dedin, abey ne dedin, sen türban mı dedin, Jung mu dedin, abey ne dedin, bana mı dedin, eşhedüenla mı dedin, Kürtçe bir şey mi dedin’ şeklinde uzuyor ve içimi gerçekten kocaman bir boşluk kaplıyor. 

Dizinin ardından gelen aşırı övgü bombardımanından sağ çıkabilirsek eğer, hepsinin bir kaç başlık altında toplandığını söylemek mümkün. Hepsini çürütürüm bana biraz zaman verin. İlk övgü Bir Başkadır’ın Türk standartlarının epey üstünde bir iş olduğu için aşırı iyi bulunması gibi hiç anlamadığım bir mantık yürütme… Arkadaşlar size kötü bir haberim var ama artık çağımızda Türk standartı diye bir şey yok maalesef. Yapılan ve Netflix’e satılmayı başarılmış bir şey zaten otomatik olarak Türk standartının üstünde oluyor. Bizim bir standartımız yok bunu kabul edelim artık. Ülkemizde dolar 9 lira. Dünyanın en iyi ülkeleri arasında eksi 132’nci falanız. Belki Gana’yla ya da kadınları recm eden Arabistan’da bir yerle falan eşitiz. Bizim standardımız orası. Eğer standart olarak akan görüntülerin üzerine binmiş bir ses bandını ekrandan izlemek gibi bir şeyden bahsediyorsak evet öyle bir şeyden iyi tabii. 

Diğer aşırı övgüye boğulan yanı ise ekranlarda ilk kez türbanlı karakteri başrolde gören halkımızın bu diziyle toplumsal gerçeklerimizin sonunda bir yere yansıdığı sanrısı. Ve bu yansımanın Öykü Karayel üzerinden çok iyi canlandırıldığına dair müthiş iddia.

Bundan herhalde on yıl kadar önce yine Berkun Oya’nın Güzel Şeyler Bizim Tarafta oyununu izlediğimde ben de aynı şeyi düşünmüştüm itiraf edeyim. Bir Başkadır’ın temel karakterleri az çok bir değişimle ve biraz farklı bir hikayeyle oyunda yer alıyordu. Ve Öykü Karayel’i yine Meryem olarak, aynı kostümle, aynı şiveyle ve aynı ifadeyle izlediğimde ilk kez bir yerde türbanlı karakteri başrolde gördüğümde ben de çok etkilenip, performansına bayılmıştım. 

Bundan yaklaşık on sene önce… O zaman boşluklarımız bu kadar esnemiyordu, hayatımızda Radikal gazetesi, Eyüp Can gibi isimler vardı, hepimiz yetmez ama evetçiydik, Kürt illerinin üstüne bombalar bu kadar gözümüzün önünde yağmıyordu, HDP Türkiye’nin en güçlü üçüncü partisi değildi, Gezi olmamıştı, muhafazakarlık çılgınlığı bu raddeye gelmemişti gibi bu satırları on sene öncenin dinamikleriyle doldurduğumuzda Meryem karakteri etkileyiciydi evet. Aradan geçen on senede o türbanlı kız hala aynı insan mı bilmiyorum ama aynı karakteri bir kere daha görmek beni o kadar sarsmadı. Trendi daha önceden takip etmişim o yüzden ben sizler kadar yere serilmedim üzgünüm. Bunun bu zamana kadar olmaması hata ama yapıldı diye de toplumun panoraması karşıma çıkarılmış gibi hissetmiyorum. 

Toplumsal panoramanın baş yapıtı Bir Başkadır, Öykü Karayel’in on sene öncesinden getirdiği provalarla hadi yine de başarılı canlandırdığı diyelim Meryem karakterinin içimizdeki boşluğu ilk kez esnetmeye başladığı şehrin varoşlarından çıkıp bir gökdelenin 18’inci katına uzanan yürüyüş sahnesiyle açılıyor. Meryem fakir ya o yüzden uzun uzun yürüyor, fakir ya Mecidiyeköy falan geçiyor, otobüslere binip orada da fakir fakir duygusal bakışlar yapıyor, sonra fakir olduğu için temizliğe gittiği eve geliyor orada fakir terliklerini giyiyor sonra da çantasında gördüğü bir şeye bakıyor ve çat diye düşüp fakir gibi bayılıyor. Bu uzun açılış sahnesinden Meryem’in fakir ve türbanlı olduğuna emin olarak ayrılıyoruz ve bir yıl öncesine geçiyoruz. 

Zırt pırt baygınlık geçiren Meryem psikiyatrist Peri’nin karşısında sık sık vurgulandığı üzere ‘zehir gibi bakışlarıyla’ hem doktorunu hem etrafı süzüyor. Uzun uzun bitmeyen diyaloglar bölümü hızla geçiyorum burayı… Robert üstü Amerika’da fakülte bitirmiş ama nedense devlet hastanesinde çalışmakta ısrarcı Psikiyatrist Peri’nin, sekiz bölümün sonunda neden olduğunu tam olarak anlayamadığım bir şekilde, türbanlılarla bir sorunu var. Manyak türbanlı mıknatısı gibi hepsini kendisine çekiyor. Eski bir travması var o canlanıyor anladığımız kadarıyla. 

Peri’nin annesinin atanamayan bir ikna odası olduğunu öğreniyoruz, babası da Yılmaz Özdil okuru, facebook’taki T.C. bilmem ne beylerden biri. Meryem’in ona anlattıklarını Peri de kendi terapistine anlatıyor, türban krizlerini burada deşmeye çalışıyoruz. Peri’nin terapistini de yine mavi gözlü bir kadını aşırı başarılı canlandıran Tülin Özen oynuyor. Tülin Özen için artık ayrı bir parantez açmam lazım. Nihal Yalçınlaşmak istemiyorum ama Tülin Özen’in iyi bir oyuncu olmadığına ne zaman ikna olacağız? Her rolünde sadece mavi gözlü olduğu için mavi gözlü birini canlandırıyor gibi değil mi? 

Mavi gözlü psikiyatrist, Meryem’in evine temizliğe gittiği nocontextamcı bir beyle de kötü seks deneyimleri geçiriyor. Nocontextamcı bey Alican Yücesoy tarafından oynanmış ve her gördüğüm anda aşırı içkiden yaşanan ereksiyon problemi bize buram buram geçiyor. Çok başarılı, en az kendini oynamış gibi. 

Artık aşırı sıkıldığım her karakteri birbirine bağlayalım çabası Bir Başkadır’ın hikayesinin belkemiği. Terapist terapistle arkadaş, öbürü onun temizlikçisi oradan bağlı, bir diğeri öbürünün yogadan dostu gibi, bir yerden tüm hikaye birbirine bağlanıyor. Deha yemin ederim. 

Meryem aşkından iki seksen bayıla dururken yaşadığı güzel varoşunda ise bambaşka sorunlar var. Tutar mı tutmaz asla emin olamadığım, rimmingle dövmek arasında bir çizgide hisler beslediğim Fatih Artman’ın canlandırdığı abisiyle aynı evde yaşayan Meryem’in çipil gözlü yengesi de kafayı yemiş, sonradan anlayacağımız bir takım dertleri var. Baygınlık geçiren Meryem psikiyatriste gönderilirken bileklerini kesen yengesi ise nedense evde tutuluyor. Fatih Artman’ın tek bir seferde asla yansıtılamayan ‘neden dedin, ne dedin, öyle mi dedin’ replikleriyle saçını başını yolup delirmesini izliyoruz. 

Meryemgiller’in kıble tutturulması problemli namaz kılınan evinde ise hep akıl danışılan vtiplemesi bir hoca var ve o da elbette Settar Tanrıöven tarafından canlandırılıyor. Allah gecinden versin Settar Bey’e bir şey olursa bu tür rolleri kime oynatacaklar çok merak ediyorum ileride. Botanikçi Fetullah’ın türbanlı lezbiyen kızı da Konya’da okuyor ve bir barda tuvalette aşna fişnasıyla Meryem’in abisine basılınca onlar da bu incelikle işlenmiş hikayeye dahil oluveriyorlar. 

Karakterleri tanıdığımız ilk bölümleri yine de ilginç olan Bir Başkadır, ortalara doğru boşluk esnetmeye abanırken sonunda da bu hikayeleri gayet zayıf bir yerden bağlayıp ve bence oldukça da sorunlu bir yerden bitiyor. Bu Türkiye yansımasına Berkun Oya’nın finalde verdiği umut dolu cevap Türbanlı Fetullah’ın kızının Konya’ya başı açık dönmeye karar vermesi ve Meryem’in nocontextamcı’yı unutup Hoca’nın kafa ütüleyen Jung’çu Şems’iyle evliliğe doğru atması oluyor. Teşekkürler Berkun, kadınlara çizdiğin bu haaarika hikaye için. 

Bir Başkadır Türkiye’nin her sorununa biraz bakıp çok da fazla üstünü açmadan, ‘Tamam buraya da baktık geçelim’ diyerek ilerleyen, içine her şeyin boca edildiği bir sebze çorbası gibi bence. Bir tek deprem korkusu eksik kalmış keşke Nur Sürer’e televizyonda deprem haberi izlettirseymiş. Bu sebze çorbasının içinde her şey var ama derinlik yok. Koskoca Kürt meselesi tek bir replikle açıklanmaya ya da mavi gözlü Tülin Özen’in berbat Kürt aksanına yedirilmeye çalışılmış. Utanç. 

Her şeye üstünden şöyle bir bakıp geçilmiş.

Bir Başkadır’da zengin bir kolej çocuğu yönetmen ve senarist hiç bilmediği ama ilginç olduğuna emin olduğu bir takım insanların hayatına ‘Bu kesin böyledir’ diye bir fantezi kurmuş ve ait olmadığı alanları cilalayıp, sıvayıp yutturmaya kalkmış. Beyazlar ve elitler dizide bizim de sevmememiz için neredeyse karikatür düzeyinde veriliyor. Ama en iyi diyaloglar ve karakter açılımları yine burada. Çünkü Berkun Oya’nın ait olduğu sınıf burası, orayı çok iyi biliyor. 

Kolejli Berkunumuz fakirleri de çok merak ediyor, anlamak istiyor ama fikri yok. Herhalde böyledirler diye yaslayıp geçmiş. 

Berkun Oya Türk toplumunu Netflix’te çözümleyip sosyolog olmaya soyunmuş ama üstünü giymelisin bence tatlım, üşütüceksin.

Güldük, eğlendik şimdi gelelim gerçek hislerimize. 

Bir Başkadır’ı hiç sevmedim ben. Ama sevsem bile över miydim bilmiyorum. Hiçbir şey yazmamayı tercih ederdim galiba. Neyse ki sevmedim o yüzden doya doya yerebiliyorum. 

Berkun Oya gibi üstten bakan, ait olmadığı ve hakkında pek bir şey bilmediği sınıfları sirk üyeleri gibi tanıtmaya çalışan insanları övmeyi sevmem. Onları yermeyi, küçük düşürmeyi, rakı masalarında sarhoş olup onlara saldırmayı, en ağır lubunya şakalarını yapıp huzurlarını kaçırmayı, onlarla dalga geçmeyi ve rahatsız etmeyi severim. 

Neyini öveyim ki bir yandan da?  

Hayatı boyunca tüm kapılar önüne açılmış, sürekli alkışlanmış ve bir eklentiden ibaret türbanlı karakteri ve muhafazakarlık güzellemesiyle Kültür Bakanlığı’ndan bu zamana kadar alamadığı fonlara göz kırptığı son derece belli beyaz Türk, kolejli bir erkeği neden öveyim?

Kolejine giderken servisin camından gördüğü kızları öyleymiş gibi sanan, tanıdığı alt sınıftan tek kadın muhtemelen temizlikçisi olan, bara gittiğinde kapıda duran korumaya şöyle bir bakıp ‘merhaba’ demeye tenezzül ettiği için kendisini iyi hisseden ve tüm bu insanların hepsini kendi mastürbasyonuna bir malzeme sanan birini neden öveyim? 

Türkiye gerçeğini çok iyi yansıtan, dizisinde türbanlı karaktere yer veren bir sosyolog olduğu için mi? Şöyle söyleyeyim Can Evrenol ne kadar feministse Berkun Oya’da o kadar Türkiye gerçeğini yansıtan bir sosyolog bence. 

Ama hakkını da yemeyelim. En azından Bir Başkadır, unwatchable bir şey değil. Birbiri ardına akan görüntü karelerini ve ses bandını takip edebiliyoruz.

Gerisi ise koskocaman bir esneyen boşluk. 

 

YİĞİT KARAAHMET



YORUMLAR




DİĞER HABERLER