Okuması izlemesinden daha heyecanlı!
logo logo logo logo logo
Bu sitede yer alan yazılardan yazarların kendisi sorumludur.
Referans vermeden kullanmayınız.
ÖZEL
Beden ve Ruh: Kalbin kalbe karşı olması

İnsanların konuşa konuşahayvanların koklaşa koklaşaanlaştıklarını düşünmeye fazlasıyla  alıştığımız bir dünyada farketmediğimiz, nerdeyse insana özgü sanmadığımız, koklaşmaya, tesadüflere, tevafuka (*), mucizelere karışmış bir tanışma ve sevişme biçimi var mı? Hala? ’İletişimkurma ya da kuramamayı çağımızın en önemli sorunu kabul edip iletişim ya da iletişimsizlik üzerine epeyce kafa ve çene patlattığımız, ama aslında konuşmanın çare ya da ön koşul olmadığı bir şey mi iletişim? İletişimsizlik sorunu diye formüle ettiğimiz şey, bir zamanların yabancılaşması gibi, çağımızın her derdinin kilidini açan anahtar mı? Yoksa, sadece öylesine ağzımızda gezdirdiğimiz bir laf mı? Tıpkı bir zamanların kahramanı, Camusnün Meursaultsu gibi çevremize ve kendimize, varoluşumuza ve benliğimize yabancılaştığımız, onlarla bağlarımızın zayıfladığı gibi, şimdi de, günümüzün çok daha bireysel (görünen) zamanlarında karşımızdakiyle bağ kuramadığımız, konuşamadığımız, iletişemediğimiziçin mi karşımızdakine uzanıp dokunamama problemlerimiz var? Yoksa daha az koklaştığımız, birbirimizin tenine elimizi daha az sürebildiğimiz için mi? Ayrıca, bağ ne?

Macar filmi Beden ve Ruhun insanın başka canlıların teni ve canıyla en sert ilişkiyi kurduğu bir iş yerinde, mezbahada  geçiyor olması tesadüf değil. Modern bir masal değilse bile çağdaş bir mesel olan, bize kıssasından hisse ayıran, hikayesini psikoloji disiplininin doğruları kanalından değil, insanın derinde sahip olduğu, hayvana daha yakın bir bilginin içinden akıtmaya niyetli olan bu filmin kendine özgü, garip bir cazibesi var. Geçtiğimiz film festivalinde et yemek- yememek, hayvan kesmek-kesmemek meselesini tartışan, vejetaryen anne babaların çocuklarının belki de onlara tepkiyle etçil yırtıcılara dönüşebileceği korkusunu dile getiren filmlere rastladık. Bizim altımızda (sandığımız) yenebilen bir dünya varsa bizim o dünyaya hükmetmeye ne kadar hakkımız var? Yoksa problemlerimizin bir kısmı parçalayıp yemekle mi ilgili?

Beden ve Ruhun bu sorulara doğrudan cevapları yok, hatta filmin son jeneriklerinde bu filmde hayvanların kesildiğini ama bunun filmle değil mezbaha denen kurumun günlük rutinini göstermekle alakalı’ olduğunu hatırlatan bir ‘şerhdahi var. Ama bu, filmin içinde bulunduğu ortamı fark etmediği anlamına gelmiyor. Filmin erkek kahramanının yeni işe aldığı gürbüz ama gergin delikanlıya burayla ilgili temel bir derdin yoksa burada çalışmak senin için kolay olmayacak, dağılırsınuyarısında bulunduğunu hatırlayabiliriz. Diğer canlılarla ilgili tasarruflarımıza dair bir kararımız yoksa bile onlarla ilgili bir rüyamız ya da kabusumuz olmalı; o zaman anlaşmanın bir yolunu belki bulacağız. Et yiyip yememeye karar vermekten daha derin bir mesele bu; bizi bir geyikle ya da inekle akraba kılan ve sonuçta bize de iyi gelecek olan gizli bilgi ne?

Rüya. Rüya, daha ziyade içgörüye yaslanan bir dizi dünyayı anlamlandırma biçiminde önemli bir unsur. Tasavvuf ya da Hıristiyan mistisizmi ya da benzeri öğretilerde önemli bir bilgiye ulaşma yolu. Beden ve Ruh, doğrudan bu öğretileri söz konusu etmeden, dokunmaktan korkan bir kızla bir kolunu kullanamayan bir erkek arasındaki bağı bu noktadan, ‘rüyadan bağlıyor, oradan hareketle gündelik bir mistik kuruyor. İkisi de mucizevi biçimde geceden geceye, dişi ve erkek bir geyiğin birbirlerini kokladığı, kolladığı, en önemlisi beklediğibir rüyayı görüyorlar. Konuşma simülasyonu yolu ile ya da doğrudan konuşma yolu ile halledemedikleri iletişim problemine oradan bağlanıyorlar, Rüyadan ‘istiareye yattıklarından ya da yatmaya niyetli olduklarından dolayı değil. (Gerçi bir gece, ayrı döşeklerde, birlikte rüya görmeye yatıyorlar ama uyuyamadıkları için kağıt oynayarak sabahı ettikleri ile kalıyorlar.)

Beden ve Ruh, kıza da adama da psikoloji (ve artık unutulan o eski, tatlı, naftalin kokulu kelimeyi kullanırsak) seksoloji bab’ında çeşitli isimler konulabileceğini hatırlatıyor bize. Ama bu komik insan ilimleri onların arasında gelişen daha önemli şeyi, mucizeyi görünmez kılacak şeyler değil. Nitekim, temeldeki rüyalarda buluşuruz’ çerçevesi (şarkının da ne demek istediğini anlıyoruz artık) kalbin kalbe karşı olmasına dayalı mucizelerle ilerliyor ve filmin gerçek iletişimin bu olduğuna inandığına işaret ediyor. İnanan film biraz zor bir şeydir, son zamanlarda çok seyretmedim. Bu film öyle. En önemlisi de, kendi hikayesinin teklif ettiği alternatif dünyadan çıkış yoluna inanması bence.

Kalbentamamen temizler mi kahramanlarımız? Belki değiller, gurur, alaycılık, horlama gibi erdem zaafları var, ama çok da insan gibiler. Ham ve pişmemişler. Aydınlanmaları parça parça ve insani. Soğuk,  kendini perhize adamış bakire azizelerle, mucizevi biçimde iyileşebilen bir sakatlıkları olan azizlere sıkça rastlanır dinlerin mitolojilerinde. Beden ve Ruh, onları yadsımıyor, yok saymıyor. Tam tersine onlardan yararlanıyor. (**) Ama onları örnekleştirmek yoluyla aslında başka bir şey yapıyor; dokunamama, iletişememe sorunumuzun ardında inanamama sorunumuz yatıyorsa bunun bir öğretiye değil, bizi derinden derine bizkılan, bir bedende gezen ama ruhla da dopdolu yaratıklar yapan şeylere inancımızı kaybetmiş olmamızla ilgili olduğunu düşünüyor. Hayvan yanımızın yabani ama müşfik niteliğine, rüyalarımıza, tesadüflere, şarkılara, mucizeye, hatta cep telefonu gibi bir şeyin bile mucizeye vesile olabileceğine

Hem soğuk hem sıcak, hem mesafeli hem o mesafeyi tartışan, hem uzak hem yakın, bizi kah içine alan kah dışında bırakan, hem beden hem ruh, tuhaf, güzel bir film.   

 

FATİH ÖZGÜVEN

 

Notlar:

(*) Uyma, uygun gelme, denk düşme. 

(**) İstanbul Film Festivalinde gördüğümüz, Hristiyan azizliği üzerine mesel söyleyen bir film de Portekiz filmi Ornitologdu. Başlangıçta bir kuşbilimci olarak ortaya çıkan ve kazalar, iğdiş edilme, kurban törenleri vb. gibi eti tehdit eden türlü tehlikelerden sonra Padualı (ya da Lizbonlu) Aziz Antonius olduğu anlaşılan ya da ona dönüşen ya da o olarak yeniden doğan kahramanımız, din kahramanlarının yeniden yorumlanması işinin et ve bedenle kurulan yeni ilişkinin bir cephesi olduğunu düşündürüyordu. Bu filmde de beden/et, yenme/yenmeme, yeme/yememe konuları doğrudan ya da dolaylı olarak ele alınıyordu. Ama Ornitolog, adı sanı belli bir aziz hikayesinin güncellenmesiiken, Beden ve Ruhun dinselliğiya da bedenselile ruhaniolan arasında bulduğu paralellikler daha insani ve gündelik. İsterseniz - filmin kendi bulduğu güzel bir denge dahilinde - daha new age.

   

Künye:

Beden ve Ruh (On Body and Soul / Teströl es Lelekröl)

Yönetmen ve senarist: Ildikó Enyedi

Oyuncular: Alexandra Borbély, Géza Morcsányi, Réka Tenki, Zoltán Schneider

 

 

 

YORUMLAR




DİĞER HABERLER