Okuması izlemesinden daha heyecanlı!
logo logo logo logo logo
Bu sitede yer alan yazılardan yazarların kendisi sorumludur.
Referans vermeden kullanmayınız.
ÖZEL
Adı Efsane’de efsanenin dirilişi: Mahalle

Mahalle; sosyologların, mekan tarihçilerin ve planlamacıların üzerine en çok çalıştığı kent parçasıdır. Günümüz kentsel hayatında artık dağılmaya başlayan yapı, yüzyıllardır toplumsal örgütlenmenin, yaşamın ve biçimlenişin mekanı olmuştur. Kendine ait idare biçimi, meydanı, camisi, pazar yeri, kahvehanesi, okulu yani hayatların birbirine karıştığı, aktığı, tanışıklık ve birlikte yaşam üzerine kurulu mekanları ile mahalle kendiliğinden iç içe geçmiş hayatların ve en doğal insan hikayelerinin de kaynağıdır.  

Türk televizyon dizi tarihi, mahallenin fiziksel ve sosyolojik örgütlenmesini senaryonun bir parçası haline getiren, izleyiciye sanki yüzyıllardır o mahallede süren doğal hayata ve insan ilişkilerine rastlantısal olarak eklemlenmiş hissi veren ve bu nedenledir ki hala çok samimi, çok içten, sıcacık hikayeler diye anılan örneklerle dolu. Perihan Abla’dan, Mahallenin Muhtarları’na, İkinci Bahar’a kadar nice önemli dizinin başarısının en büyük sebebi, karakterlerin birbirlerinin hayatlarında söz sahibi olmalarının, birbirlerinin hayatlarını etkilemelerinin ve değişimlerinin temeline mahalle yaşantısının getirdiği ortak yaşam kültürünün samimiyetini koymasıdır. Hiçbir müdahale, karşılaşma ve hesaplaşma zorlama değildir hatta yıllardır birlikte yaşamış karakterler için neredeyse haktır.  

Perihan Abla’da karşılaşmalar ortak mekanlar üzerinden kurulur.

Pencereden bakmak suretiyle sokaktaki ve mahalledeki hayata dahil olan tüm karakterler için  Çiçek Kahraman’ın “Bütün Mahalleli Duysun”* çalışmasına bakınız.

İkinci Bahar’da er meydanına dönen Samatya mahalle meydanı.

Mahallenin Muhtarları’nda ortak yaşamın üretildiği mekan olarak kahvehane ve diğer mahalle sakinleri.

Adı Efsane’de dört gencin belli ki uzun yıllardır süren yaşam mücadelelerine, birlikte ayakta kalma çabalarına, çoktan birbirlerine geçmiş hayatlarına sonradan dahil olduk. Kolektif hafızamızın en özel mekanı mahallede birlikte büyüdüğünü öğrendiğimiz bu gençlerin ortak deneyimlerden beslenen ve tek bir yaşama dönüşen doğal birlikteliklerini yadırgamadık. Tarık’ın mesleği gereği olduğu kadar artık bir mahalleli olarak gençlerin hayatlarının bir parçası haline gelmesi zorlama gibi görünmedi. Mahalle sokaklarında rastlaşan karakterlerin ayaküstü hesaplaşmaları bile olağandı. Okul gibi elde kalan nadir kamusal birlikteliği merkeze alarak mahalleye doğru genişleyen senaryo, karakterlerin hem geçmiş birlikteliklerine hem de sürekli birbirine değecek gelecek hikayelerine gerekli coğrafyayı böylece kendine kurmuş oldu.  

Senaryonun bu coğrafyanın diğer nimetlerinden faydalanmamasını ise en büyük kaybı olarak görüyorum. “mahalle karşılaşmalara en doğal mekanı sağlar” algısına güvenerek karşılaşmaların dibini sıyırıyor kurgu çoğu zaman. Nerede çay içtiklerinden emin olamadığımız Hakan ve Bahar Hoca, intihara kalkan Fiko’ya rastlıyor. Gençler sokaklarda sürekli bir yerden bir yere koşarken karşılaşıp olaylardan haberdar oluyorlar. Hakan gelecek üç dört bölümdeki olayları tetikleyecek çok önemli bir olaydan, babasının aynı mahallede birlikte yaşadığını düşündüğüm bir kadının varlığından, o güne kadar nasıl olup da görmediğini anlayamadığımız bir şekilde, yine bir karşılaşmayla haberdar oluyor. Mahallenin kendi dokusu içinde haberleşme sağlanarak, bu gençlere ve olaylara uzaktan da olsa vakıf olan bir bakkal, bir komşu, bir mahalle sakini vasıtasıyla iletişim ağı güçlendirilmedikçe, mahalle sadece ana karakterlerin yaşadığı dizi platosu olarak kalıyor. Halbuki mahallenin Tarık’tan önceki hikayesi en az sonrası kadar önemli. Senaryo, bu gençleri Tarık’tan önce de tanıyan, Tarık’ı da bir şekilde kabul eden mahalle sakinlerini mesela kızının vurulmasından dolayı geçmiş olsun diyen Sadık’ın dedesini bile sahneye eklese gereksiz karşılaşmalardan ve fazla repliklerden kurtularak daha akışkan ve doğal olacakken, mekan acımasızca heba ediliyor.

Devrim Yalçın kadrajlarına çok güvendiğim bir yönetmen ama ne yazık ki izleyicide henüz mahallenin zihinsel haritasını çıkaramadı. Bu mekanlar birbirinden çok farklı yerlerde olsalar bile aynı mahallede göstermek yönetmenlik işi. Kim kime yakın oturuyor, gençlerin “mekanı” tam olarak nerede, okul mahalleye ne mesafede, tam da önemli bir olayın ortasında bu gençler sokaklarda karşılaşmayı ve aksiyona dahil olmayı nasıl başarıyorlar, Bahar Hoca bir olaya karışmak için neden sürekli ekmek almaya çıkmak zorunda kalıyor gibi sorularla meşgul zihinlerimiz aksiyonun kendisine odaklanamıyor. Mahallenin fiziksel ve sosyal haritası oluşturulmadığından, gençlerin birlikte, tek ve ortak yaşamlarının gerçekliğinden uzaklaşıyoruz ve ortak hayat, maalesef, aynı zamanda aynı yerde olan insanların sıradan hikayesine dönüşüyor. Artık senaryoların telefon ekranını bile anlatım diline çevirebildiği, en uzak ve zor mesafelerin bir şekilde hikayenin parçası haline getirilebildiği günümüz dünyasında iyi bir şey yapıp geleneksel mekanımız mahallenin hakkının verilmesi dizinin sadece gücünü arttırır.

Melis’in babasını anlamaya başlamasının mahalle hayatını tanımasıyla ve Hakan’a olan ilgisiyle paralel işlenmesi senaryonun en güçlü hikaye hattı. Melis, teyzesinin sürekli onu uzak tuttuğu Tarık’ı, koçun insani değerlerine en yakın yerde çözmeye başlıyor. Tarık’ın tanımadığı insanların hayatında gönüllü görev alması, onları sahiplenişi, takım oyununa inanan kolektif yaşam anlayışı, Melis’in hiç tanımadığı bir coğrafyanın yaşam pratikleri ve ortak kaderler aracılığıyla ortaya çıkıyor. Tarık haksızlığa gelemeyen, haksızlık gördüğünde bunu en sert biçimde ifade edebilen ve hatta vazgeçemediği adalet ve ahlak anlayışı nedeniyle ailesini ve kariyerini gözden çıkarabilmiş bir adam. Kızlarıyla olmak için her şeyi göze almış gibi görünse de söz konusu takımı, haksızlıklar ve zorluklarla mücadele eden diğer çocukları olduğunda geçmişte yaptığı seçimlerden çok farklı seçimler yapmayacağı ortada. Melis onu mahalle ve okul dışındaki bir hayat için seçim yapmaya zorlarken aslında tam da bu tercihe meydan okuyor. Melis, Tarık ve takım arasındaki gerilim, olayların geçtiği mahallenin barındırdığı asayiş tehlikesiyle; Melis’in vurulması ve Tarık’ın bıçaklanmasıyla, çoktan sınanmışken,  Tarık’ın bu meydan okumaya boyun eğmeyeceği çok açık. Neticede Melis’in amacı Hakan’dan intikam almak olsa da bu vesileyle anlayacağı tek şey de babasını olduğu gibi kabul etmesi gerektiği olacaktır. Tarık özünde zerre değişmemiştir. Hatta tüm isyankar ruh halinin pekişeceği bir yerde yaşamakta ve doğuştan takım olmuş çocuklara koçluk yapmaktadır. Asayiş tehlikesi dışında mahallenin diğer dinamikleri, örneğin Tarık’ın mahallede sürekli bir olayın tetikleyicisi olarak görülmesinin doğurduğu huzursuzluk ile sınanacak ilişkiler ve Tarık, takım ve kızları arasında gideip gelen hikaye gelecek için büyük umut vaat ediyor. Kendine özel bir coğrafya kurabilmiş dizinin yerini muhafaza edebilmesi umuduyla yolu açık, reytingi bol olsun.

 

Çiçek Kahraman’ın “Bütün Mahalleli Duysun” çalışması.

 

URBAN FRINGE

 

 

YORUMLAR




DİĞER HABERLER