Better Call Saul, Vince Gilligan ve Peter Gould’un ortak çalışmasının bir ürünü. Televizyon tarihinin en sevilen dizilerinden biri olan Breaking Bad’den türetilmiş bir dizi. 2002 yılında geçen dizi, Saul, Saul’un (Bob Odenkirk) Walter White’ın avukatı olmadan önceki hallerini anlatıyor. Better Call Saul, artık ülkemizde de yayınlanmaya başladı. Her salı saat 21.00'de D-Smart 3. Kanal Moviesmart Platin HD'de izleyebilirsiniz.
Better Call Saul, sonunu bildiğimiz bir hikayeyi anlatması bakımından ilginç. Çünkü Breaking Bad izleyen herkes gibi, eski adıyla James McGill, ya da ilerleyen yıllardaki adıyla Saul’un Walter White ile tanışması sonucunda dünyanın parasını kazanacağını, daha sonra ise yine her şeyini kaybedeceğini, bambaşka bir hayat yaşayacağını biliyoruz.
Zaten birinin doğuştan Saul Goodman gibi biri olarak dünyaya gelmesi de çok düşük bir ihtimal olmalı. Saul Goodman, James McGill’in yaşadıklarına ve çektiklerine bir tepki olarak ortaya çıkarılmış bir karakter. Breaking Bad’in düzenbaz avukatı Saul Goodman, kusurlu, insanlıktan uzak tavırları yüzünden gülünç bir karakterdi. Better Call Saul’un geçtiği mekânlar, hissiyat ve dil Breaking Bad’i çok hatırlatmakla beraber, öncesinde çok da iyi tanımadığımız bir yan karakterin hiç bilinmeyen yönleri özenle anlatılıyor.
İdeal bir dünyada, becerileriniz sayesinde fark edilir, zamanında raporları gönderdiğiniz, kısa zamanda iyi iş çıkarttığınız için takdir edilirsiniz. Ama gerçek dünyada talepkar patronlar, kuyu kazan iş arkadaşları anlayışsız müvekkiller vardır.
Saul da, takdir beklemek yerine kendi başının çaresine bakmayı çabuk öğreniyor. Mutlu olmak için, işine tutkuyla bağlı kişilerin karşılığında bir şey beklememesinde fayda var. Çünkü genelde kimseye bırakın madalyayı şans bile vermiyorlar. Tıpkı,HHM’in Jimmy’nin iş başvurusunu ciddiye bile almaması gibi. Öte yandan, hayat bir takım ahmaklar için kendinizi perişan etmeye değmeyecek kadar da kısa. Kariyeriniz ise, aslında uymadığınız bir yerde harcanamayacak kadar değerli. Saul da zaten, tecrübelerine baktı, neler öğrendiğini düşündü ve bir sonraki hamlesini belirledi.
Elinizden gelenin en iyisini yapmanıza rağmen takdir görmemeniz, tercih edilmemeniz insanın hevesini fena halde kaçırabilir. Bununla birlikte unutmayın ki, sinema, edebiyat ve diziler itilmiş ve dışlanmışların hikayeleriyle doludur. Dünya nüfusunun çoğunluğu öyle ya da böyle hep ezilen tarafta olduğundan, içimizden birinin kazandığını görmek isteriz.
Peki Saul, neden kazandı, ya da kazanacak ?
Saul, kaybetmenin ne olduğunu bildiği için, hayatta hiçbir şeyi garanti olarak kabul etmeyen bir tip. Meslek hayatının başlangıcında, ya da meslek hayatı boyunca, çile çeken, mücadele eden, tırmalayan herkes bilir ki, bu zor günler hiç de öyle kolay unutulmaz. Dolayısıyla, Saul’u etkilemek o denli kolay değildir. Ne aksilikler keyfini kaçırabilir ne de olumlu gelişmelere gereğinden fazla yükselir.
Saul, sürekli daha fazlasını hayal eden bir adam. Bu da iş hayatında son derece aranan bir özellik. Yokluk içinde üretmek, yaratıcılık gerektirir. Saul da, James McGill olduğu günlerde hayatta kalmak için elzem olan doğaçlama sanatını geliştirdi. Son anda yapılması gereken bir değişiklik mi var? Yetişilmesi gereken bir yer? Olmayanı oldurmak? Tüm bunlar, Saul’un elinden gelir.
Ayrıca, çok iyi bir gözlemci. Dışlanmış kişilerin gözlem yeteneği gelişmiştir, çünkü sürekli uyum sağlamak, kabul edilmek için ne gerektiğine odaklanırlar. Detaylara önem verirler. Bu bilgileri nasıl kullanabileceklerini planlarlar.
Saul, risk almaktan çekinmeyen bir adam. Bu da gayet anlaşılabilir bir durum. Eğer hayatınız boyunca güvensiz yaşadıysanız, kaybedecek bir şeyiniz olmadığını düşünebilirsiniz. Bu Saul’un pervasız olduğu anlamına da gelmesin çünkü risklerini hesaplayarak alan bir karakter. Örneğin Kettlemanlar’ın evine girip parasını çalıp, ardından Kim (Rhea Seehorn) ile birlikte çalışmaya mecbur etmesi gibi.
Girişimci olmak beraberinde kaybetme riskini de getiriyor elbette. Saul da ilk başta bundan payını alıyor. Ama aynı zamanda voliyi vurma şansınız da var. Bu ise şanstan çok sebat etmek, direnmek, kararlılık, ve karakterin gücüyle ilgili. Saul, hayır cevabını kabul etmeyen bir adam. Ve özgüveni son derece yüksek. Gözünü dört açıp, çok çalışmasının yanı sıra, işinin bir parçası olarak kimi zaman alavere dalavere de yapması gerekiyor. Yine de tüm bunları yaparken, saldırgan bir tutumdan uzak olmaya dikkat ediyor. Karşısındakine son derece olumlu ve yapıcı yaklaşan, neredeyse hep “evet”le yanıtlayan bir adam. Evet, yaparım. Konu, miras hukuku mu? Tabii ki öğrenirim. Evet,mümkün.
James McGill ya da nam-ı diğer Saul, Çinliler tarafından işletilen bir güzellik salonunun arka odasına kurduğu ofisiyle, her tarafı dökülen külüstür arabasıyla, kaçık abisi, kendisi gibi avukat olan Kim’e olan aşkıyla çok gerçek ve sevilesi bir karakter. James, bu sezon hala doğru olanı yapmak için çabalıyor. Ama biliyoruz ki, tıpkı Walter White gibi onun da bir kırılma noktası var. İlerleyen bölümlerde yolunu nasıl bulacağını izlemek için sabırsızlanıyorum.