Okuması izlemesinden daha heyecanlı!
logo logo logo logo logo
Bu sitede yer alan yazılardan yazarların kendisi sorumludur.
Referans vermeden kullanmayınız.
ÖZEL
Üretmeme Çabası

“Aile dizisi” denince ilk akla gelen kavram “Modası geçmiş” oluyor son dönemde. Aile dizisi, son örneğini bin yılın başında İkinci Bahar’la vermiş, oradan sonra yenisi yapılmamış bir tür olarak görülüyor. Asıl modası geçmiş olan şey bu “modası geçmiş” düşüncesi olmalı. Her dönemin ön plana çıkan, mantar gibi türeyen dizi türleri olmasına karşın her tür, her zaman kendisine yer bulabilir televizyonda. Yeter ki zamana ve ortama ayak uydurabilsin. ATV’nin adıyla kendini anlatan işi Aile İşi’nin bunu beceremediği ne yazık ki çok açık

Dizinin tanıtımları sevindiriciydi. Sempatik bir hikayesi vardı, sevimli olma potansiyeli vardı. Ufuk Özkan ekrana geri dönüyordu, Hasibe Eren ve Füsun Demirel yine birliktelerdi, Can Bonomo tüm sempatikliğiyle ekranda olacaktı, dahası da vardı. Bir dönem dizisi, bir aşk hikayesi bir de her tarafı entrika olan Poyraz’ın kapattığı Çarşamba gününde farklı bir şey arayanlara soluk olur da tutarsa izlerken çok eğlenebilirdik. Eğlence de eğlence anlayışınıza bağlı olarak değişiyor.

Üstteki satırları Mart ayında yazmıştım. Aile İşi’nin ilk bölümlerinden sonra neden olmadığını anlatmaya başlamıştım ama hemen arkasından gelen Füsun Demirel röportajı ve arkasından yaşananlarla yazının çok da bir anlamı kalmamıştı o gün için. O yüzden tamamlamaya gerek görmemiştim. O gün için konuşulması gereken şeyler bir diziyi tartışmaktan çok daha başkaydı. (O gün bunu yapan Asuman Turhan’ın yazısı da şurada) Hikaye hakkında eleştirilerim şunlardı o gün:

Aile İşi’nin “olmama” sebeplerinin başında hikaye geliyor. O kadar eğreti durumda ki, üflesen yıkılacak gibi. Her tarafından su sızdıran bir aile yapısı, hafızasının bir kısmını kaybeden bir kızla sevgi dolu bir aile gibi görünüyor ama ne çocuk ne de çevresi hiçbir şeyi sorgulamıyor. Ailedekiler sürekli kendi işlerinin peşinde ama gün sonunda hiçbir şey olmamış gibi Ece’ye ailelik yapıyorlar. Ortada çok kötü iki adam var. İkisi de gaddar. Biri mafya, tefeci zaten. Diğeri yediği haltlar ortaya çıkmasın diye koca ailenin ölümüne sebep olmuş. Bu kadar sebep varken kimsenin bu binaya bir “Üf” dememesinin, dört bölüm boyunca yaşanan sorunların bunlardan bağımsız “şahıs” odaklı tripler olması o kadar can sıkıcı ki dördüncü bölümü izlerken artık bağırmak istiyordum. Bölümün finalinde “Sonunda!” desem de dizinin sorunları bununla sınırlı değil ne yazık ki.

Dizi o günden beri hikayenin sağlamlığı konusunda ileriye adım atamadığı gibi reyting listesinde de ileri adım atamadı bir türlü. Finali yaklaşan diziyle ilgili söylemek istediklerim yine bir sektör ve seyirci eleştirisi olacak. O gün şunları yazmışım:

Ufuk Özkan’ı izlemek büyük bir keyif evet. İzlerken en keyif aldığım işi de Geniş Aile’deki Cevahir’di bu da tamam. Ama Cevahir o ailenin bir ferdi olabilirdi, bu ailenin değil. Hikaye eline bu kadar imkan verirken senaryonun sadece bize Cevahir sunmaya çalışması çok acınası bir durum. Biliyorum, Geniş Aile’nin sevenlerini de diziye çekmek istiyorsunuz ama Geniş Aile çekildi ve bitti. Havasını kaybettiği için bitti. Dizinin kendisinde bile biten havayı başka bir dizide yeniden canlandırmaya çalışmak ne zaman tuttu ki? Leyla ile Mecnun’cuların her Onur Ünlü işinde ya da Ali Atay rolünde “Yeni Leyla ile Mecnun” olsun beklentisi var diye ortaya dizi yerine Leyla ile Mecnun taklidi sunmak gibi bir durum bu da. Hakan yakında görünmeyen bir Ulvi karakterine laf atmaya başlarsa hiç şaşırmayacağım.

Diziye Bülent Çolak nam-ı diğer Geniş Aile Ulvi’nin katılması ben bunları yazdıktan sadece birkaç hafta sonra gerçekleşti. Hakan’ın görünmeyen birine laf atmasına gerek kalmadı. Düşünmenin bu kadar zor olduğu başka sektör var mı merak ediyorum gerçekten. “O tuttu, aynısını sürelim piyasaya bu da tutar” anlayışı yüzünden televizyon çöplükten farksız hale geliyor. Kısa dönemler için çok tutan absürt işlerin seyircisiyle de alakalı tabii bu. Sosyal medyada o kadar çokmuşlar gibi görünüyorlar ki aynısı tekrar ekrana gelse izlenecekmiş izlenimi uyandırıyor absürt dizi fanları. Füsun Demirel olayı olmasa bugün anlamsız replik&caps sayfaları günde bir kere Hakan’ın repliklerini paylaşıyor olurlardı kesin. Tabii işi televizyon yayıncılığı olan insanların bunu görmemesi zor. Ancak denemekten vazgeçmiyorlar ve asla da vazgeçmeyecekler gibi görünüyor. Yeni ufuklara yelken açmak gerekiyor bazen, totale yönelik bir konu seçip Geniş Aile çakması karakterleri önümüze sürmek yerine. (Bülent Çolak’ın ya da Ufuk Özkan’ın oyunculuklarına edecek lafım yok elbette ama yazılanı oynamak zorunda onlar da.)

Sözün özü, olmamış hikaye, olmamış amaç ve olmamış profesyonellik. Dizide iyi olan tek şey oyuncu kadrosuydu ama olmayan profesyonellik oraya da el attı. (Füsun Demirel yerine diziye katılan Gülay Baltacı’ya yönelik bir eleştiri değil bu, kesinlikle yanlış anlaşılmasın.) Televizyon sektörü acımasız. Bir günü bir gününü tutmadığından Türkiye’de çalışanlarının işsiz kalma tehlikesi her zaman var. Birilerinin işinden olmasına sevinmem mümkün değil. Çünkü işin sonunda olan yapım şirketlerine ya da kanala olmuyor hiçbir zaman; hep set işçilerine ve oyunculara oluyor. Bizden çok farklılarmış gibi davransak da kira ve fatura ödemek, yemek yemek gibi ihtiyaçları olan oyunculara. Balık hafızalı olduğumuzdan da bütün olanları unutup en sonunda başa sarıyoruz. Sonunda yine kalitesiz yapımlar televizyonu “aptal kutusu” yapmaya devam ediyor. Bu iş olmadı, hadi yeniden yapalım.

YORUMLAR




DİĞER HABERLER