Okuması izlemesinden daha heyecanlı!
logo logo logo logo logo
Bu sitede yer alan yazılardan yazarların kendisi sorumludur.
Referans vermeden kullanmayınız.
ÖZEL
“Türkiye’nin en iyi ürettiği ürün, Türk dizisi”

İş dünyasının yaratıcı düşünce platformu MARKA Konferansı, 13 ve 14 Aralık'ta Hilton Bomonti’de gerçekleşti. Ayşegül Yürekli Şengör’ün 18 yıl önce başlattığı ve her yıl gelişerek 18 yaşına kadar ulaşan konferansın bu yılki teması, teknoloji, yapay zeka ve değişen hayat tarzımızdı. Gazetevi, yazar Mirgün Cabas’ın moderatörlüğünde, Doğuş Yayın Grubu / Satış Grup Başkanı Ateş İnce’nin, oyuncular Serenay Sarıkaya ve Ozan Güven’in katıldığı bir oturumda da  Türkiye'nin dijital mecra atılımı ve Türk dizilerindeki dönüşüm konuşuldu. Aşağıda pek belli olmasa da bol kahkahalı geçen o oturumu izledik, kayda aldık. Buyurunuz:


Kaç yıl oldu kuralı puhutv’yi? Bir yıl oldu mu?

Ateş İnce: Olmadı, 11. aydayız.

11 ayda acaip bir başarı var ortada, eminim şu salonda puhutv’yi duymayan, duymayanı geçtim, indirip kullanmayan hemen hiç kimse yoktur. Çünkü özellikle bu salondakilere çok hitap eden bir iş yaptınız. Biraz anlatsana. Ne var puhutv’nin başarısının arkasında?

Ateş İnce: Belki biraz büyük bir laf ama puhutv hem televizyonculuğun hem de reklamcılığın geleceğini arayan bir kanal. Başarısıyla ilgili rakamlara bakalım, beraber karar verelim. Bu dijital dünyada faaliyet gösteren herkesin bildiği gibi, şu rakama dikkat çekmek isterim:  8,891,033. Bu, bir ayda puhutv’ye giren tekil kullanıcı sayısı. Kasım ayının verisi bu rakam gösteriyor ki sadece Türkiye’de değil, dünyanın her yerinde, kurulduktan sadece 11 ay sonra 9 milyon kişiye erişebilen bir mecra zor bulunur.

puhutv'nin Kasım 2017 verileri.

 

Global bir marka için bile az bir rakam değil bu, değil mi?

Ateş İnce: Bire bir elimde veriler yok ama zor bulunan bir rakam.

Ozan Güven: Bir şey söyleyebilir miyim? Zam alacak mıyız? Ben ilk defa rakamları öğrendim.. Serenay, dokuz milyonmuş!

Gerçekten de bu dokuz milyon rakamı çok önemli. Şu etraftaki rakamlardan da bahsetmek ister misin?

Ateş İnce: 9 milyon kişi gelmiş ve 34,5 milyon oturum açılmış geçen ay.

Bu büyük bir rakam, bunun arkasında ne var?

Ateş İnce: Biz şöyle anlatıyoruz, bunun arkasında çok iyi bir iş planı, müthiş içgörüler filan olsa bile bu rakama erişmek imkansız. Yani bunun arkasında bizce bugüne kadar karşılanmamış büyük bir ihtiyaç var.

Neymiş o ihtiyaç?

Ateş İnce: Türk dizisi.

Bir dakika, Türk dizisi ihtiyaç deyince şimdi burada bir durmak lazım. Sizce Türkiye’de daha fazla Türk dizisine ihtiyaç var mı? Her akşam beş tane var zaten, niye puhu’da Fi’yi yaptınız?

Ateş İnce: ‘Unique position’ meselesi. Televizyonun dönüşümü konusunda kendine özel bir ülkeTürkiye. Evet dünyada gençler, yeni jenerasyon, akıllı cihazlar, bunu bilmeyen yok… Televizyon izleme deneyimi, değişiyor, dönüşüyor; bizde de öyle. Bunun ötesinde bizde olan ve başka hiçbir ülkede olmayan bir özellik var, Her akşam altı tane dizi var. Bu altı dizinin birini seyredebiliyorsunuz, beşini kaçırıyorsunuz. Türk dizisi için Türkiye’nin ürettiği en iyi ürün diyoruz biz.. Bu altı dizinin ekonomik bir payı var, hem Türkiye’de 10 kişinin dokuzu Türk dizisi seyrediyor, hem dünyada 700 milyon kişi seyrediyor, 140 ülkeye ihraç ediliyor. En son da bu sene uluslararası Emmy’yi aldı. Aramızda Türk dizisi çok seyretmeyenler olabilir, çok normal ama bir ülkenin %90’ının tükettiği bir ürüne sahip olmak bence ticari anlamda müthiş bir başarı. O kadar çok dizi var ki, çocuk kaçırmazsa anne kaçırıyor, anne kaçırmazsa baba kaçırıyor. Bunlar ertesi gün, öbür akşam veya reklam aralarında, veya öbür ekranda aynı anda, kaçırdıklarını izliyor.

Puhu’nun bir gücü herkesin kaçırdığı ve farklı kanallarda yayınlanmakta olan dizileri isteyene istediği zaman, istediği yerde izleyebilme imkanı vermesi. Sadece arşivdeki eski diziler değil, en popüler güncel diziler de dahil buna. Başka bir gücü var mı peki?

Ateş İnce: Bu, zaten karşılanmayan bir ihtiyaç değil. Önümüzde önemli iki bariyer vardı, biri teknoloji. Her şeyi yaparsınız da o akşam tıklayınca çalışmazsa… işte çalışıyor puhutv, o teknik anlamda önemli bir başarı. Diğer bariyer de iş modeliydi. Yani paralı mı olacak, bedava mı olacak, ekonomisi nasıl olacak? Dünyadaki örneklerin hemen hemen hepsi paralı. Ama bizim ülkede içeriğe futbol dışında para veren kimse olmadığı için bunda büyük bir risk alıp bildiğiniz ana kanalların ekonomisine uygun bir şekilde reklamla ilerlemeyi tercih ettik. Reklam veren tarafından da müthiş bir ilgiyle karşılandık. Bu sektör açısından da doğru bir çözüm oldu.

Şimdi burada çok önemli bir şey var. Bu modeli çalıştırabilmek için bu modeli taşıyabilecek de  bir ürüne ihtiyacınız vardı, o ürün de..

Ateş İnce: Onu şöyle anlatıyorum ben hep: Her şeyi doğru yaptığımızı varsayalım, ama yine de az önce bahsettiğimiz rakamlara ulaşamazdık, Fi olmasaydı.

 

Fi olmasaydı, peki. Şimdi Fi’nin arkasında ne var onu biraz konuşalım. Fi’nin arkasında önce Serenay var galiba. Serenay, bir mecra yeni, iki girişilen iş biraz muğlak, ortada kısa sürede kült haline gelmiş bir roman var ve sen kariyerinin en parlak noktalarından birindesin ve de hiç tereddüt etmeden bu projeye girdin. Ne seni soktu bu işin içine ve nasıl girdin?

Serenay Sarıkaya: Hepimiz için çok büyük bir riskti şüphesiz ki ama bence bir fırsata da dönüştürülebilirdi. Ben de hepimiz gibi bu işin dünyada yapılmış örneklerini izlediğimde gerçekten aslında Türkiye’de bize de aynı fırsatlar verilirse, gerekli zaman verilirse ve aynı özen gösterilirse eşit kalitede işler çıkartabileceğimize inanıyordum. Ki zaten kitaplar da çokça insanın önceden okuduğu ve beğendiği ürünlerdi, harika da bir kastla bunun gerçekleştirilebileceğine inandırdılar bizi. Güçlü partnerlerimiz olduğuna inanıyorum arkamızda. Hakikaten hepimiz sımsıkı tutunup bunu gerçekleştirmek, başarıya dönüştürmek istedik ki biz de artık oyuncular olarak günde yirmi sahne yetiştirme derdimiz olmadan, gerçekten verimli çalışabileceğimiz, sahnelerimiz üzerine konuşabileceğimiz, daha çok katkı verebileceğimiz bir şeye dönüştürebilelim işimizi diye…

Peki birinci güne gidelim mi, senin önüne tuğla gibi bir kitap geldi ve dediler ki “Biz bunu dizi yapmak istiyoruz, burada senin rol almanı istiyoruz..” Ne düşündün o ilk anda?

Serenay Sarıkaya: Valla kitaplar zaten beni çok heyecanlandırmıştı çünkü alıştığımızın aksine daha karakter derinlikleri olan ve aslında oyuncuya çok fazla malzeme veren içeriğe sahipti, bu sebepten benim için oynamak çok keyifli olacaktı. Dediğin gibi yeni bir platformda yeniden oyunculuğu deneyimleyebilecek olmak da benim için çok güzel bir fırsattı. Biraz da hem hitap ettiğim kitleye hem de ait olduğum kitleye böyle bir iş yapmanın zamanı gelmişti. Bunu da yapmaktan korkmadım çünkü cesur kararlar almayı seven birisiyim, bana da o kadar güvendikleri için teşekkür ediyorum. Birlikte inandık ve başardık, iyi ki de yaptık…

Senin olman anladığım kadarıyla mesela Ozan Güven’i de motive etti, ya da ikna olmasını kolaylaştırdı. Ben olsam Serenay’ın gittiği her yere gözüm kapalı giderim. Bir şey soracağım sana Ozan. Sen de kitabı dizi yapma teklifiyle geldikleri anda “Aaa tamam bundan çok iyi dizi çıkar,” dedin mi?

Ozan Güven: Daha önce televizyona kitap uyarlamaları yapılmıştı. 200-300 sayfalık kitaplardan. Bu kitap 400 sayfalık kitabın uyarlaması geldikten sonra “E bu kitabın hikayeleri bir yerde bitiyor, ne yapacağız sonra?” diye düşündüm. Pelin (Diştaş) bana dedi ki “Bunlardan üç tane var.” 1200 sayfa toplam. Bütün yazım genç kızlar gibi plajda bu kitapları okuyarak geçti. Zaten kapladım sonra. Herkes dalga geçmeye başladı, başta oğlum Ali Ateş. Bunu yapmayı, böyle bir platformda yapmayı düşünüyoruz ve Serenay’la konuşuyoruz dendi. Ben de kitaptan 100 sayfa okuduktan sonra “Emin misiniz, Serenay var mı?” diye sordum.. Çünkü Serenay bir Marka. Benim kabul etmemdeki sebepler, dijital bir mecrada yapılması, başka bir mantıkla yapılıyor olması, ilk defa denenecek olması… Başarısız olursak evet çok beğenmeyecektik ama hayatımıza devam edecektik. Neyse ki tırnak içinde başarılı olduk ve şimdi herkes için de başka bir alan açıldı. Bundan ötürü çok mutluyuz ama rakamların bu şekilde olduğunu bilseydim, ben gerçekten… bu günden itibaren her şey değişik olacak.. Çünkü biz birer markayız.

Fi’nin ve puhu tv’nin başarısın kutlamak için çıktığımız bu oturum aynı zamanda puhutv’nin sonu oluyor galiba… Peki şunu söyleyebiliyor muyuz? Artık sizin için de yeni bir dönem açıldı önümüzde diyebiliyor muyuz? Yani mesela televizyonlar için, diziler için yeni bir dönem açıldı mı? Oyuncular için, iş yapma biçimi için yeni ve güçlü bir dönem geliyor mu?

Serenay Sarıkaya: Bence en azından çeşitlilik için çok güzel bir fırsat doğdu. Yönetmeninden yapımcısına, oyuncusundan senaristine yeni işler yapmaya cesaret bulacak bence insanlar.

Çeşitlilikten kasıt nedir mesela? Zaten çok sayıda dizi yayınlanıyor, onlar çeşitli değiller mi?

Serenay Sarıkaya: Yani hikayenin çeşitliliği değil de, televizyonda gördüğümüz şeyler bazı dönemlerde çok birbirine benziyor ya. Ve çok fazla risk alınamıyor televizyonda maalesef çünkü bir takım sınırlar içerisinde davranmak gerekiyor. Burada o riskleri alabilmek çok daha imkanlı hale geliyor. Çünkü gerçekten reytingde olduğu gibi, ertesi gün bu olmuş ya da olmamış, bu tutmuş ya da tutmamış, bu çalışmış ya da çalışmamış gibi bir şey söyleyemiyorsun, daha hızlı bir karşılık alıyorsun burada.

Pat diye dokuz milyonu görebiliyorsun. Kim olduğunu bilmediğin panellere iş yapmaktansa, gerçek, ölçülebilir rakamlara ulaşıyorsun.

Serenay Sarıkaya: Bizim de çok yeni karşılaştığımız  bir sistem. İlk siteye düştüğü andan itibaren online olarak kaç kişi tıklamış o bile gözüküyor artık. İnanılmaz bir şey.

Peki sizin iş yapma, iş seçme biçiminiz değiştirecek mi Ozan?

Ozan Güven: Yok değiştirmeyecek. Şöyle ki bu reytingler, tıklanma sayısı iş adamlarının mevzusu ama dijital mecrada yaptığımız bir işin efektif karşılığını net olarak görebiliyorsunuz. Belli deneklerle her hafta onların neyi beğenip neyi beğenmediğiyle igileniyor televizyon reytingleri ama internet mecrası herkesi ilgilendiren ve değişik sosyo ekonomik gelir gruplarından olan insanların katıldığı bir platform olduğu için, buradan alınan veriler hem reklam verenler için hem bu işi yapanlar için daha net ve çok nokta atışı yapabiliyor.

İşte gerçek bir Marka Konferansı konuşmacısı..

Ozan Güven: Seneye de katılıcam..

Bu işten sonra sana bir dizi teklifi daha gelse, ki sen yıllardır dizi yapmıyordun, senin iş yapma kararını etkileyecek mi böyle bir iş yapmış olman? Bundan sonra senin çıtanı başka bir yere çekecek mi?

Ozan Güven: Şöyle bir şey söyleyeyim, genelde iki sene çalışıp iki sene durmayı tercih ediyorum; hem oğlumdan dolayı, hem işlerimizden dolayı. Tabii ki televizyona iş yaparken bu iki sene daha yıpratıcı oluyor, sürelerden dolayı. Şimdi en azından aklımıza gelen bir hikayeyi nasıl layığıyla yapabiliriz konusunda düşünmekte biraz daha özgürüz. Tabii ki de internete iş yapıyoruz diye kendi motivasyonumuzu kurgulamıyor değiliz. İnternete iş yapıyoruz diye hadi hep beraber sevişelim, hadi içki içelim, hadi küfredelim diye bir durum yok. Ben kendi karakterime sadece su içiriyorum mesela. Kendi içindeki etiğinin ve kendi içindeki duruşunun da bu işle beraber bazı sınırlarını koymuş ya da açmış olduğumu düşünebilirim.

YORUMLAR




DİĞER HABERLER