Okuması izlemesinden daha heyecanlı!
logo logo logo logo logo
Bu sitede yer alan yazılardan yazarların kendisi sorumludur.
Referans vermeden kullanmayınız.
ÖZEL
Sınıfta kalan distopya

Upuzun bir aradan sonra Ekranella sayfalarından tekrar merhaba sizlere sevgili dizi okuyucuları. “Hadi şunu yazayım”, “Şimdi bunu yazayım,” derken kısmet beklemesi izlemesinden daha heyecanlı olan Black Mirror’ın üçüncü sezonunaymış. Eğer Black Mirror furyasını da kaçırsaydım Aşk-ı Memnunun yeniden yepyeni çevriminde, Hazal Kaya’nın Firdevs’i oynayacağı versiyonunda görüşecektik büyük ihtimalle.

Black Mirror yine çok konuşturarak, tartıştırarak, izleyicilerini şok şok şok ederek geldi. Ama bu sefer bir değişiklik var. İngiliz Channel 4’da yayınlanan dizi bu sefer yeni bağımlılığımız Netflix ekranlarında ve altı bölümü bir sezon olarak paketlenip sunuldu. Hepimizin izlediğini varsayarak hemen fikrimi söylemek istiyorum: Hiç beğenmedim. Ki milyorrlarca takipçim bilir, aslında Black Mirror severim ben. Pek çok kişinin beğenmediği Jon Hamm’li White Christmas özel bölümünü epey sevmiştim mesela. İlgili yazıya şuradan ulaşabilirsiniz.

Üçüncü sezon dizinin genel ortalamasına göre vasat ama eh idare eder bir bölümle başladı, kimsenin hatırlamakla uğraşamayacağı bölümlerle devam etti. Lezbiyenli bölümü ben de tam hatırlayamıyorum çünkü o kadar sıkıcıydı ki ortasında uyuya kalmışım. Gerçi bunu genel olarak lezbiyenliğin sıkıcılığına da bağlayabiliriz. Son bölüm yani toplumsal nefret ve hashtag olayı biraz ilginçti. Bu zamana kadar toplumsal nefretin büyük bir kısmını üstüne çekmeye başarmış biri olarak bu konuyu kendime yakın hissettim ama orada da robot arılar kısmı kötü bir Türk polisiyesi tadındaydı.

Black Mirror’ın üçüncü sezonunun temel sorunu bize sundukları bu distopyanın gerçekçi olmaması ve maalesef izleyicilerine biraz geri zekalı muamelesi yapması. Bu dizinin izleyenlerini soap opera ya da basit drama bağımlılarından ayırmak gerekiyor. Gençler için yapılıyor Black Mirror. Ve bu gençlerin hepsi zaten dizide yerden yere vurulan teknoloji bağımlılığın, like çılgınlığının, sabahtan akşama kadar kafamızı telefon ekranlarından kaldırmadığımız gerçeğinin gayet farkında. Hepimiz Black Mirror’ın bize gösterdiği dünyayı çok iyi biliyoruz. Bizi ne sanıyorlar anlamıyorum, evlerimizde oturduğumuzda, arkadaşlarımızla buluştuğumuzda Esra Ceyhan’lı evlilik programlarına katılan Abdülmecid Efendi ve talipleri hakkında konuşmuyoruz. Teknolojinin gittiği ürkünç distopya hakkında hepimizin bir fikri var kısacası. Ve Black Mirror bunu affedersiniz ama Bilal’e anlatır gibi anlatıyor bizlere.

Mesela üçüncü sezonun ilk bölümünü ele alalım. Ortalama zekaya sahip bir izleyici onuncu dakikada bölümün nereye gittiğini anlayabiliyor. Onuncu dakikadan sonra konuyu çeşitlendirmek için kullanılan her örnek bizi daha fazla sıkmaktan başka hiçbir işe yaramıyor maalesef. Oyun bağımlısı genci anlatan ikinci bölüm... Yine daha bölümün ortasına gelmeden hikayeyi anlamadınız mı? Her şey aşırı kör gözüm parmağına ve tüm numarası zekice bir drama kurgulamak olan dizinin zekamıza hakareti pek hoş değil açıkçası.

Belki de bu yüzden Black Mirror tarihinde hala en çok konuşulan ve en çok beğenilen bölüm ilk sezonun ilk bölümü olan İngiltere Başbakanı ve domuz hikayesi oluyor. Çünkü çok ilginç bir konu. İlginç başlıyor, ilginç gelişiyor, gerçekliğine ve gerçek olabileceğine dair bizi ikna etmek için elinden geleni yapıyor ve bunu başarıyor. Bu yüzden bu bölüm bir efsane oldu ve maalesef dizi o çıtayı bir daha asla geçemedi

Üçüncü sezonuyla beraber Black Mirror en önemli özelliği olan samimiyetini de yitiriyor bence. Artık o bir İngiliz dizisi değil, Amerikan pazarına geçmiş bir hikaye. Netflix gibi bir devin kanatları altında artık. Peki o zaman teknolojinin tüm kötücül taraflarını gösteren bu dizi neden toplu halde dizi seyretmek üzerine bir bölüm yapmıyor? O zaman biraz da çuvaldızı kendine batırsın. Bu dizi Netflix’te yayınlanıyor. Netflix dediğimiz şey dizilerin tüm sezonunu aynı anda yayınlayıp, bekleme yapmayıp devam etmemizi sağlayan bir sistem. Hepimiz Black Mirror’ın üçüncü sezonunu eve kapanıp iki günde izledik. Yine bir Netflix dizisi olan House of Cards’ın tüm sezonlarını da yayınlanır yayınlanmaz bir haftada yuttuk. Hashtag çılgınlığından like bağımlılığına kadar tüm defolarımızı kendine konu edinmiş bir yapımın, toplu halde dizi izleme bağımlılığını da göstermesi şık olmaz mıydı? Ama yanına bile yaklaşılmıyor tabii.

O yüzden bu sezonla beraber çok kritik bir hata yapıldı bence. Netflix’e geçen dizi temel dayanağı bizdenlik ve samimiyetten sınıfta kaldı.

Yaratıcılıkta da pek yol kat etmemiş gördüğümüze göre. Black Mirror bu sezonuyla aramızdan yenik ayrılıyor. Alkışlar ve like’larla onu yerine gönderiyoruz.

 

Yiğit Karaahmet

YORUMLAR




DİĞER HABERLER