Okuması izlemesinden daha heyecanlı!
logo logo logo logo logo
Bu sitede yer alan yazılardan yazarların kendisi sorumludur.
Referans vermeden kullanmayınız.
ÖZEL
Sharp Objects: Ve Emmy, Amy Adams’a gidiyor

Wind Gap, ilk bakışta malikânelerin verandalarında nefis soğuk kokteyllerin ikram edildiği, kızların cicili bicili giyinip küçük birer hanımefendi olarak ortalarda salındığı, erkeklerin çevik birer genç olarak spor karşılaşmalarında kendilerini gösterdiği, komşuluk, misafirperverlik ve geleneksel değerlerin önemsendiği bir kasaba. Yine aynı Wind Gap’in çoğunluğun istediği gibi davranmayan, konuşmayan kişileri yetersiz ve aptal hissettirmekte üstüne yok. Fazlasıyla özgüvenli ve kibirli halkı, bildikleri dünyanın dışından gelen biri tarafından herhangi bir şekilde yüzleşmeye davet edildiğinde söylediklerini ya hepten reddediyor ya da kendi kimliğine bir tehdit olarak görüyor. Irkçı ve cinsiyetçi şakalar gayet rahat uluorta yapılabiliyor örneğin. Belki de neredeyse tüm kasaba amaçsız ve cehaletin kol gezdiği yaşam tarzından çok sıkıldığı için deli gibi içiyor, dedikodu yapıyor ve bir kısır döngü içinde var olmaya çalışıyor.

Gülücükler saçarak cicili bicili, çiçekli elbiseler giymiş annesi ve kız kardeşinin ortasında mutsuz bir ifadeyle kollarını kavuşturan siyahlar içindeki Camille.

Hikayemiz de bu kasabada geçiyor. Amy Adams tarafından canlandırılan baş kahramanımız Camille, kalabalık bir şehre yerleşip yeni bir hayat kurarak yaralı geçmişinden kaçtığını sanan, ruhu paramparça, kafası fena halde dağınık bir muhabirdir. Yayın Yönetmeni onu hem geçmişiyle yüzleşmesi hem de iyi bir haber yakalaması için doğup büyüdüğü kasaba Wind Gap’e gönderir. Kasabanın genç kızlarından Ann Nash bir cinayete kurban gitmiş, Natalie Keene ise kayıptır.

Camille, külüstür, çöplükten hallice arabasına atlayıp, yollarda Led Zeppelin şarkıları dinleyip, suyun içine Absolut Vodka’yı katık edip, sigaraları içip sonra “ay nefesim koktu” diye üstüne naneli şekerleri yiyerek, çantasında çikolatalar, bir dolu döküntü ve kötü anılarla annesinin evine gelir. Annesi Adora (Patricia Clarkson) tarafından hiç de sıcak karşılanmayan Camille eve girdiği andan itibaren kafasında genç yaşta ölen kız kardeşi, annesiyle bir türlü kuramadığı ilişki, türlü suçun ve dehşetin yaşandığı ormanlığın hatıraları dönüp durur. Malikânede ise zaman durmuş gibidir, bir zamanlar yitirdiği kız kardeşinin yerini küçük üvey kız kardeşi Amma (Eliza Scanlen) almıştır ama aynı boğucu hegemonya devam etmektedir.

Camille, akıllı bir insanın ardına bakmadan koşarak uzaklaşması gereken bu kasabada tutsak kalmışsanız dayanmak için ne yaparsanız onu yapıyor.

Dışarıdaki durum da çok farklı değildir aslında. Wind Gap’in uyduruk tarihi iç savaş sırasında yaşanan bir toplu tecavüz ve namuslu kadınların nasıl kahramanca savaştığına dair yalanlardan ibarettir. Kasabanın en büyük işvereni domuz çiftliğinin sahibi olan Camille’in annesi Adora’dır. Adora, kasabanın ileri geleni olduğu için yerel yönetim ve kolluk güçleriyle sağlam bir ilişkisi vardır. Kansas Cityli detektif Richard Willis (Chris Messina) cinayeti aydınlatmak üzere kasabaya gelir ancak yerel polis şüphelerini çoktan kurbanın erkek kardeşi John (Taylor John Smith) üzerinde yoğunlaştırmıştır ve onun sorularını kaale almaz bile.

İşler diğer küçük kız Natalie Keene’in cesedi bulunduğunda iyice karışır ve artık beyaz dantel elbiseler, saten kurdeleler, güzel kokteyller, barbekü partileri de görüntüyü kurtarmaya yetmez, irin akmaya başlamıştır. Elimizde çocuklarını hasta edip kendine muhtaç olmasını sağlayıp ardından sağlığına kavuşturma rolü oynayarak fedakârlığıyla takdir bekleyen munchausen-by-proxy* sendromundan muzdarip bir anne, çocukları ormana götürüp öldüren dişlerini söken bir seri katil vardır.

Evinde hala üniformalı Afro-Amerikan hizmetçi çalıştıran, fildişi kaplama döşemeleriyle övünen bir aile bu.

Perihan Mağden Nokta’da 2016’da yayımlanan, Survivor yarışmacılarından Nagehan hakkındaki yazısında “Annelikte suçsuz olmak diye bir ihtimal, asla söz konusu değil,” demişti. Bir zamanlar annesi Joya’nın sevgisiz, yalnız ve güvensiz bıraktığı Adora iktidarı eline geçirdiğinde kızlarını gün be gün zehirleyerek, kendine muhtaç edip sonsuz bağımlı ve bebek kalmalarını istiyor. Ailenin mini psikopatı gündüzleri dantelli elbiseleri, kurdeleleri ile bir peri kızı geceleri ise kısacık şortları ve patenleriyle sokaklarda fırtına gibi esen Amma ise malikânenin minyatürü olan oyun evinde kendi cumhuriyetini kuruyor.

Gone Girl’ün yazarı Gillian Flynn’in romanı Sharp Objects, Buffy the Vampire Slayer’dan tanıyacağınız Marti Noxon tarafından senaryolaştırıldı, dizinin yönetmeni ise  Big Little Lies’a imza atan Jean-Marc Vallée. “Yaz tatiline gelmişsin gibi davranacağım,” derken, evin babası yanı başındaki canavarlarla başa çıkmanın yolunu kulaklıklarını takıp müzik dinlemekte, kasaba halkı ise başını çevirip mint juleple başlayıp üstüne bir burbon çakıp onun üstüne birer bira açmakta buluyor.

Ama kâbuslar, bastırılmış hatıralar er ya da geç ortaya çıkıyor. Sharp Objects temelde bir polisiye olmakla birlikte aslında ana kahraman başta olmak üzere hepimizin kendi kendine açtığı ya da başkalarının açtığı yaralarla ilgili. Azıcık acı çekmiş herkesin bileceği üzere, ateşler içinden geçmeden, zararınla hakkını vererek yüzleşmeden de aydınlığa çıkmak mümkün değil.

*Munchausen-by-proxy ile ilgili bir belgesel olan Mommy Dead and the Dearest hakkındaki yazımı buradan okuyabilirsiniz.

** Bir HBO dizisi olan Sharp Objects bizde beIN Series Drama kanalında HBO'yla eş zamanlı yayınlandı, şimdi de tüm bölümleri beIN Connect'te.

 

DEFNE AKMAN

YORUMLAR




DİĞER HABERLER