Okuması izlemesinden daha heyecanlı!
logo logo logo logo logo
Bu sitede yer alan yazılardan yazarların kendisi sorumludur.
Referans vermeden kullanmayınız.
ÖZEL
Seyircisini bölen film: Wonder Woman

Wonder Woman bir çok alanda genel geçer kuralları bozdu: Örneğin en çok gişe rekoru kıran kadın yönetmen ve en çok gişe rekoru kıran kadın süper kahraman bu filmden çıktı. 12 yıl aradan sonra ilk defa kadın süper kahramanlı bir film çekilebildi ve kabul gördü. Dahası, kadın süper kahraman filmlerinin önü açılır gibi oldu.

Ancak filmin en çarpıcı ‘ezber bozan’ özelliklerinden biri kadın seyircinin filme erkeksiz özel gösterim talep edecek kadar ‘ileri giden’ desteği oldu. Texas, Austin’de bir gösterim için başlayan bu talep giderek başka şehirlere de yayıldı. Birçok erkek seyircinin ‘bu ne biçim ayrımcılık’ ya da ‘daha neler, o zaman ben de yeni Örümcek Adam filmine yalnızca erkekleri kabul eden bir gösterim talep edeyim,’ gibi tepkilerine yol açan bu talep, kuşkusuz kadın kahramanın yalnızca fiziksel özelliklerine indirgenmeden izlenebilme arzususunun yanı sıra öykü anlatımıyla da ilgili.

Bu ezber bozan durum daha en başından beri Hollywood sinemasının yalnızca erkeklerin fantezilerini beslemek amacı etrafında şekillendiği düşünüldüğünde pek de şaşırtıcı olmamalı. Constance Penley’nin ‘bekâr erkek makineleri’ olarak tanımladığı bu sinema, kadın seyirciyi yok saymak üzerine kurulu bir sistem. Yönetmenin kadın oluşu dahi bu konuda çok az rol oynuyor.

Ancak kadın seyircinin yok sayılma durumu kısmen ve anlık da olsa bazı sinemasal hazların yaşanmasına engel değil. Ve seyircisinin Wonder Woman ile kurduğu ilişkiye de bu perspektiften bakmak gerek.

Wonder Woman, halihazırda maskülen söylemlerden beslenen savaş çığırtkanlığına karşı duran bir film: Diana,  Amazon kraliçesi Hypolite’in kızı. 16. yüzyılda Prag’daki Yahudileri korumak için yaratılan Golem gibi o da Amazonlar'ın koruyucu meleği olarak çamurdan yaratılıyor. Daha doğrusu başta buna inanıyor.  

Britanya ordusu adına casusluk yapan Steve Trevor’u denize düşen uçağından kurtarmasının hemen ardından, Alman generali Ludendorff’un aslında barış için ilahi tehdit unsuru olan savaş tanrısı Ares olduğuna inanıyor. Ve Ares’i durdurmak için Steve ile birlikte çarpışmaların en yoğun olduğu bölgeye gidiyor.

Bu andan itibaren Diana’nın iyi ile kötü ya da savaş ve barış hakkındaki ayrımları değişime uğruyor; savaşın kaçınılmaz bir erkeklik ritüeli olduğunu anlamaya başlıyor. Bu durum biraz aykırı bir benzetme de olsa, Kathryn Bigelow’un Blue Steel filmindeki polis akademisi sınavını kazanan kadın polis Magan Turner’ın safça polis üniformasını ilk defa giydiği anda güçlenip, kendini karşı cinsle denk hissetmesini, hemen ardından da hüsrana uğramasını andırıyor.

Bu bağlamda film tam anlamıyla seyirciye bir kadın kahraman portresi çiziyor: Diana savaş konusunda taraf tutmaktan ziyade birbiriyle savaşan Britanya ve Alman ordusuna eş mesafeyle bakıyor; Superman gibi tek bir ülkeye servis etmeyi reddettiği gibi, kendi kararlarını da kendi veriyor.  

Ne var ki Diana’nın savaş tanrısı Ares konusundaki saptamasının göründüğü kadar naif olmadığı kısa zamanda anlaşılıyor: Zaman içinde savaş tanrısının insanların savaşma eğiliminin yalnızca bir tetikçisi olduğunu, insanların ise her fırsatta barışı bozarak savaşmak için adeta bahane yarattıklarını anlıyor.  

Filmin öyküleme mantığı da alışılmış kalıpların dışına çıkıyor: Diana filmin sonuna doğru annesinin kendisine yalan söylediğini, aslında çamurdan yaratılmayıp babasının Zeus, Ares’in ise kardeşi olduğunu öğreniyor. Ancak bu konuda bir bunalım yaşamadığı gibi Steve zehirli gaz saldırısını durdurmak için bir intihar eylemi gerçekleştirirken o da Ares’i öldürüyor. Diana klasik anlamda da âşık olmuyor; kararları her zaman kendi veriyor ve erkek arkadaşı tarafından da "kurtarılmıyor"!

Ancak tüm bunlar alternatif seyircinin beklentileri açısından sadece bir kapı aralama. Farklı bir sinema arayışı içinde olan seyirciler hem boşlukları doldurarak filmi bir anlamda kendilerine göre tamamlıyor, hem de seyir sırasında erkek seyircinin varlığını reddederek bu ‘projeksiyonun’ kesintiye uğramasına izin vermek istemiyorlar. Tıpkı bir anlamda rüyadan uyanmayı reddetmek gibi.

 

SELİM EYÜBOĞLU

 

KÜNYE:

Wonder Woman, 2017

Yönetmen: Patty Jenkins

Senaryo: Allan Heinberg, William M. Marston, Geoff Johns

Oyuncular: Gal Gadot, Chris Pine, Connie Nielsen, Robin Wright, David Thewlis

 

 




YORUMLAR




DİĞER HABERLER