Okuması izlemesinden daha heyecanlı!
logo logo logo logo logo
Bu sitede yer alan yazılardan yazarların kendisi sorumludur.
Referans vermeden kullanmayınız.
ÖZEL
Sen yine türkülerini söyle, dinleriz

Bülent İnal nerde dedik dedik, bizi kırmadı geri döndü. İyi etti!

Yöre, töre, türkü, lehçe, şive, isot, kebap, sıra gecesi, güzel gözlü kadınlar, imkânsızlıktan doğan aşklar, berdel, ananeler, ağıt, bıyıklı adamlar, kerpiç evler, İstanbul yolları… Size Türk televizyonların son on hatta on beş senesinin (Türk sinemasının neredeyse 100 yılının) gözden kaçmayan formülünü verdim. Ama nasılsa en iyi formülden bile berbat şeyler çıkabileceğini düşünürsek, bu formülün de iyi işlenmemesi dört bölümlük bir felakete neden olabilirdi. Ama bakın ne oldu, Urfalıyam Ezelden tıpkı lezzetli çiğ köfte gibi tadını ve kıvamını tutturdu. Hem de binlerce ön yargıya rağmen… Unutmadan söyleyeyim, o ön yargı sahiplerinden biri de bendim.

Geçen senenin sonunda yazdığım “sezonun enleri” listemde en beklenen adam olarak Bülent İnal’ı işaret etmiştim. Bir Kenan, Kıvanç ya da Çağatay değildi o, o etkisi başka adamlardandı. Dolunay Soysert güzeldi, Settar Tanrıöğen şahaneydi, Meral Çetinkaya hep sevdiğimizdi, Öykü Gürman sürprizdi. Zuhal Olcay’ın da on numara forvet gibi işe dahil oluşunu unutmamak lazım. Ki içinde “Urfalı” geçen herhangi bir diziye Zuhal Olcay dâhil olacak derseniz sadece bir ay öncesine kadar epey gülerdim. Kısacası Kanal D’nin yeni paneli yakalama hamlesi başarılı oldu, hem de tabir-i caizse en bildiğimiz formülleri iyi ve düzgün bir şekilde kullanarak. O formülü kullanan adamlardan biri de yıllardır oyuncu olarak tanıdığımız Sinan Tuzcu’ydu. Gördüğünüz gibi Matruşka bebekleri gibi bir dizi, sürprizlere doymuyorlar. Bu bağlamda hikayenin oyuncuların sürprizleri kadar çok yönlü olmadığını ancak asla sıkmadığını belirtmek lazım. “Sıra gecesinde kadın olur mu?”, “Selva gönlünün Cemal’ e düştüğünü ne zaman anlatacak?”, “Ceylan nasıl da düştü Cemal’in kucağına yahu!” gibi bir takım sorular ilk iki bölümde önümüze düşenler.

Mutlu ve kalabalık aile sofraları... İzlemesi bile yorucu ama çok güzel!

Gold Yapım son zamanların yeni panelini en iyi yakalayan yapım şirketlerinden biri. Güzel Köylü veUrfalıyam Ezelden onların masasında yoğrulan ve kanala yollanan işler, dolayısıyla zevkinize uyar uymaz ama adamlar bu işi iyi yapıyorlar. Ben şahsi fikrimce içinde yöre geçen ve bu şekilde özelleştirilen bir çok işe Asmalı Konak zamanından beri karşıyım. Yani “öyle olduğu için böyle oldu, sen de bununla bunu yapmalısın,” ya da “nettin gari naptın gari lo!” durumları beni izlemeye ikna eden durumlar değil. Ben bir yöre bile anlatılsa daha steril anlatılmasından yanayım, misal Benim Adım Gültepe ya da daha eskilerden (Orhan Kemal’in ellerine sağlık)Hanımın Çiftliği gibi. Olayı nasıl yerelleştirdiğiniz bu bağlamda benim gibi “bir köyüm bile yok anlıyor musun!“ diyenler için oldukça önemli. Ancak benim gibi bu dinozor kafasına sahip bir avuç insanı bir kenara koyarsanız genel seyirci algısı, bulunduğu ya da sevdiği yerleri o en fırfırlı ve hareketli haliyle görmeyi seviyor. Konunun başına dönersek Urfalıyam Ezelden o sıcaklık hissiyatını seyirciye geçirebildi. Ben her ne kadar İstanbul meselesine daha geç bağlanmaları iyi olurdu desem de bu haliyle de eli yüzü düzgün bir hikaye olarak hayatına devam edecek gibi görünüyor. Zira aynı dönemde başlayan Emanet, Aşktan Kaçılmaz ve Yılanların Öcü (bu reytinglerde bir tık iyi kabul ancak genel yargı olarak çok iyi bulunmadı) gibi bir yöreyi anlatan diziler bu kadar başarılı olamadı. Hatta aralarında en kötüsü Aşktan Kaçılmaz oldu ve hızlıca arşivi boyladı.

Beyaz fon önünde çekilen tanıtım fotoğrafları baymadı mı? Hele böyle bir dizide?

Ekşi Sözlük merkezli bir şey anlatmak isterim kısaca. Genelde bu tarz ağdalı ve türkülü dizilerde dil birliği varken, bu sefer izleyenler ikiye bölünmüş durumda. Bir kısım “ Çemberimde Gül Oya’dan sonra izlediğim en iyi dizi,” derken, diğer taraf “Bu ne ya, türkü bar mı dizi mi, belli değil,” diyerek tavrını ortaya koydu. Öykü Gürman’ı “ne alaka orada” bulanlar var, “sesi ve kendisi oraya oturmuş şahane de olmuş,” diyenler var. Bu demek oluyor ki iş doğru yolda devam ediyor, takdir edersiniz ki fikir ayrılıkları aslında işin takip edildiğini gösterir. Konuşulmaya devam etmesi ya da sürekli yorum yapılması demiyorum farkındaysanız; çünkü bir şeyi sürekli kötü konuşmak o işin takip edildiğini göstermez. Hani sosyal medyada tt olmak var ya, işte herkes hakkında kötü yazdığı için o listeye girmek başarılı olduğun anlamına gelmiyor. Oyuncunun, yapımcının “ama herkes bizi konuşuyor,” demesinden bahsediyorum. O son zamanların en büyük aldatmacası zaten, dileğim insanların bir an önce bu duruma uyanması.



Diziyi neden izlemeliyim, neden güzelim Pazar akşamımı buna ayırmalıyım derseniz. Tüm yazıyı okumak istemeyene de şöyle bir kıyak geçelim;

Cast son zamanların en iyi toplanmış castlarından. Kimse için bu burada ne alaka demezsiniz.
Yöre işlerini seviyorsanız o da izlemeniz için yeterli bir sebep.
Türkü sevenleri güzel türküler bekliyor. Sıra gecesi konsepti var, daha ne olsun?
Sıcak bulabileceğiniz, orasından burasından bir sürü hata fırlamayan senaryosu.
Kaliteli ve özenli rejisi.

Neden izlememeliyim derseniz iki sebep var;

Yöre işi ve türkü sevmiyorsanız kendinizi beşinci dakikada boğarsınız.
Ben daha eğlenceli ya da kısmen daha “günümüzden” daha “modern” bir hikaye istiyorum derseniz ilk bölüm sonu kaçarsınız.

Yazının başında dediğim gibi, her şeyden önce Bülent İnal’ın geri dönüşü sevenleri için tam tadında oldu. Yıllardır bildiğimiz formüller başarıyla uygulandı ve sevenine şahane şarkılar sunuldu. Özellikle Kınıfır türküsü akıllara kazındı. Beş yıllık zaman atlaması kimsenin gözüne o kadar batmadı, Faruk Teber’in hikayeyi anlatma gücü olsa gerek diye düşünüyorum. Son olarak yayında ve yapımda geçen herkesi tebrik ediyorum.

YORUMLAR




DİĞER HABERLER