Okuması izlemesinden daha heyecanlı!
logo logo logo logo logo
Bu sitede yer alan yazılardan yazarların kendisi sorumludur.
Referans vermeden kullanmayınız.
ÖZEL
Sandra Bullock: “Streaming, sinemada çıtayı yükseltti...”

Netflix dün, yani 28 Aralık 2018’de, bir hafta önce 21 Aralık’ta yayına giren Bird Box’ı yedi günde 45.037.125 kişinin izlediğini duyurdu. Platformun şimdiye kadar bir haftada en çok izlenen filmiymiş Bird Box. Tabii bu rakamı sağlama imkanımız yok, Netflix ne derse o. Ancak filmi tanıtmak için dünyanın çeşitli yerlerinde bir çok toplantı düzenlediklerini biliyoruz, hatta bunlardan birine biz de katıldık. İşte Berlin’deki Bird Box basın toplantısının Sandra Bullock kısmı:

(Susanne Bier kısmı ve daha kompakt bir yazı isteyenlere de Bird Box için Berlin'de düzenlenen basın toplantısından notlar

 

Bird Box’un Avrupa prömiyeri için Almanya’da bulunmanızdan ötürü çok mutluyuz. Sorulara başlamadan önce bir noktanın altını çizmem gerekiyor. Yalnızca starı değil yapımcısısınız da filmin….

Hayır. Yürütücü yapımcıyım. Arada çok büyük fark var. Yürütücü yapımcı olunca günün sonunda eve dönüp ailemle olabiliyorum. Yapımcılar her daim iş başında. Yürütücü yapımcı olmayı istememin nedeni, normalde oyuncunun parçası olmadığı, dışarıda bırakıldığı kısma da dahil olmak ama akşamları da eve gitmek.

 

Film aynı adlı çok satan bir kitaptan uyarlama. Hikayenin sizi cezbeden kısmı neydi?

İşin tuhafı bu senaryoyu yıllar önce okudum ben. Çok beğenmiş ama bağlantı kuramamıştım. İki yıl önce senaryo tekrar geldi bana ve kitabı da okudum. Bilmiyorum ki belki bu kez senaryoyla ilişki kurmamın nedeni artık çocuk sahibi olmamdı. Ya da belki senaryoyu biraz daha geliştirmişlerdi, bilemiyorum. Daha önce yapmadığım yeni bir janr olması fikrini sevdim. Ölmeden önce her türde film yapma kararım var çünkü. Bir aşk hikayesi barındırıyor olması hoşuma gitti. Benim için annelikle ilgili bir metafordu bu film. Çocuk sahibi olmanın ne kadar korkutucu olduğuyla, çocuklarınız olunca her gün uyandığınızda kafanıza üşüşen ama sonuna kadar da gitmediğiniz dehşet verici hikayelerle ilgiliydi. Bu anne işte tüm o dehşet verici şeylerin sonuna kadar gidiyor.

 

Susanne Bier ile ilk çalışmanız. Onun vizyonuyla, yönetmenliğiyle ilgili neler söylersiniz?

Her şeyine bayılıyorum. Çatlak Danimarkalı. Son derece cesur buluyorum kendisini. İşlerinin ne kadarını izlediniz bilmem ama yolculukları mümkün olan en minimal şekilde ifade etmekten hiç çekinmiyor. Aksesuara, aşırılıklara hiç ihtiyacı yok. Mümkün olan en az şeyi göstererek, en az açıklamayı yaparak gerçek bir samimiyetin kurulmasına meydan veriyor. Bird Box’da da “hadi canavarları gösterelim de, herkes anlasın nasıl bir şey olduğunu” demedi. Bu film hepimizin en büyük korkusu neyse onunla ilgili. Herkesin en derin, en büyük korkusunu görsel olarak nasıl yaratabilirsiniz ki? Oyunculara da ruhlarının en karanlık yerine inip, en korktukları şeyle yüzleşme imkanı verdi böylece. Ve bize güvendi. Bence bu inanılmaz derecede cesur bir çalışma tarzı. Tom’la aşk hikayesinde bile ilişkinin özünü mümkün olan en az görüntü ve diyalogla vermeyi seçti. Anlatacağı hikaye konusunda kendine böylesine güven duyan cesur insanları çok seviyorum.

 

Filmdeki kuşlar hakkında söyleyebileceğiniz bir şey var mı?

Neredeyse eve götürüyordum onları. Oğlum gerçek bir hayvansever. Bu kuşlara da aşık oldu ama evde iki tane özel gereksinimleri olan köpeğimiz vardı, zor olurdu çok. Gerçi geçen ay iki köpeğimiz de öldü maalesef, oğlum “Şimdi kuşlarımız olacaktı,” diyor hep… John Malkovich bu kuşlarla özel bir ilişki kurdu. Sete adım attığı anda kuşlar ötmeyi bırakıp John’ı dinliyordu. Başka bir odaya geçse, alçak sesle konuşsa bile John eve girdiği anda kuşlar hemen susuyor, küçük kafalarını kaldırıp onu dinlemeye başlıyordu. John tam bir kuşlara fısıldayan adammış yani.

Bu yıl bir röportajda asıl işinizin oyunculuk değil, annelik olduğunu söylemiştiniz. Bu film ikisini birleştirdi galiba.

Evet. Kendi çocuklarımın annesi olmaktan bahsediyordum… Filmde hep anneyken kafanızın bir tarafında bulunan korku ve çaresizlik hissini oynamak gerekiyordu. Bir de rol arkadaşları beş yaşında olunca, her şeyi onlara önceden açıklıyordum. İkisi de o kadar profesyoneldi ki, beş yaşında biri nasıl oyuncu olabilir anlamıyorum ama ikisi de çok iyiydi. Ben de sette hem oyuncu hem babysitter gibiydim. Filmde onları korumak için feci bir anne olmak zorundayım. Sonra akşam eve gidiyorum, evde de şahane bir anne olmam lazım. Üç ay böyle sürdü bu.

 

Çocuklarınıza karşı aşırı koruyucu olmaktan da  söz etmişsiniz. Film bu konuda hiç eğitti mi sizi?

Ne demezsiniz…. Aslında her gün yeni bir şey öğreniyorum. Panikle hatalar da yapıyorum ama ebeveyn olarak insan en çok çocuklarını bu dünyaya hazırlayamamaktan korkuyor. Onları hazırlarken de bütün bu süreci insanlığın güzelliğiyle dengelemek gerekiyor. Mesela benim çocuklarım Afrikalı Amerikalı, onlarla paylaştığım acı gerçekleri mutlaka insanlığın güzellikleriyle dengelemeye dikkat ediyorum. Bence onlar da acıları, zorlukları anlıyor ve güzelliği görmeyi seçiyor. Savunmasız olduklarını söylemek istemiyorum ama bence hem güçlü hem de duyarlılar.

 

Bir Netflix filminin bir Hollywood filminden farkı ne?

Tek fark, 7K denen korkunç bir teknikle çalışmaları. Bir oyuncu olarak böyle korkunç bir şey yaşamadım daha önce. Bir sürü film yaptım. Filtrelerle, ışıklarla daha genç, daha yumuşak hatlı görünüyorsunuz. Bu 7K’yla yapılan çekimlerde gördüğünüz yüzün korkunçluğunu anlatmam mümkün değil. Filmlerde kapatmak için onca çaba gösterdiğiniz her şey kabak gibi ortada. Kimse yüzünün 7K çekimini görmemeli bence. Tek fark bu.

Bence ilham verici yanı ise amacı. Bakın, sinema hiçbir yere gitmiyor. Bocalıyor olabilir ama yerinde duruyor, var olmaya devam ediyor sinema. Bence streaming dünyası sinema için çıtayı yükseltti. Artık ancak bir süper kahramansanız size film yapılıyor. Şimdi bu platformlarda bütün türler yer alabilecek, bizler yine oyunculuk yapabileceğiz, insanların izleyebileceği, güzel çekilmiş işlerin parçası olabileceğiz.

 

Speed zamanında, filmlerdeki kadın karakterlerin güçsüzlüğünden yakınmıştınız. Bird Box’daki karakteriniz güçlü hem de iyi bir karakter. Sizce kadın oyuncuların rollerinde, sektördeki yerlerinde değişme, gelişme var mı?

Var. Genel olarak işimiz hızla değişmekte, bu streaming nedeniyle, işin yapılış tarzının değişmesi nedeniyle… Endüstri değişirken, her geçen gün bir çok fırsat ortaya çıkarken, çocuklarım nedeniyle ev benim için çok daha önemli bir hal aldı, evi bırakmak, kozamı terketmek istemedim. Bu süreçte bizim işimiz de gelişti, sadece beyazlar değil, herkes iş buluyor artık.. Endüstri genişliyor, dünyanın her tarafında iş fırsatları doğuyor. Bir çok ebeveyn de evden çok uzun süreler uzak kalmadan çalışabiliyor artık.

 

Evdeki kozamı terketmek istemem diyorsunuz ya, dünya da giderek nefes alması güç bir yer haline gelmiyor mu? Atmosferiyle, Bird Box’ın politik bir mesajı var diyebilir miyiz?

Tarih kendini tekrarlar. Benim anne babam savaş gören nesilden. Annem Amerikalı, babam Alman. Savaşın iki ayrı cephesinden geliyorlar. Savaş tabii ki ebeveynliklerini de etkilemiştir. Ben de şimdi bir anneyim, elbette ortam benim anneliğimi de etkiliyor. Bird Box politik havayı yansıtıyor diyebiliriz evet. Ancak tarihe baktığımızda dünyanın her zaman karışık olduğunu görüyoruz. İnsanlar var içinde, tabii ki hep karışık olacak. Dolayısıyla Bird Box’un da sadece politik bir mesajı olduğunu değil de toplumun her katmanına ilişkin çok çeşitli mesajları olduğunu söyleyebiliriz.

 

Havayı biraz hafifletecek olursak, en son ne zaman bir Alman noel pazarına katıldınız? Almanların Noel adetlerinden hangisini seversiniz?

Alman usulü noel kutlarız biz de. ABD’de bir yerde bulana kadar yıllarca kaçak bratwurst (bir tür sosis) taşıdım buradan eve. Gerçi orası da kapandı, yine kaçakçılığa başlamam gerekecek. Korkmuyorum, yapacağım. Çocuklarım sadece Alman noeli kutladılar. En son epey önce Nürnberg’de noel pazarına gitmiştim. Yılın en sevdiğim zamanı.

 

Susanne Bier’la çalışmanın farkı neydi?

Bütün günü Susanne’ı anlatarak geçirebilirim aslında. Ona o kadar hayranım ve onunla çalışmayı o kadar seviyorum ki.. Onun beni kullandığı kadar kullanıldığımı hiç hissetmedim daha önce. Oyuncularını seçiyor, masaya oturtuyor, o masaya siz ne katmak isterseniz katmanıza izin veriyor, her şeyinizi ortaya saçmanızı sağlıyor ve sonra sizi, varlığının bile farkında olmadığınız bütün duygularınızın son zerresine kadar kullanıyor. Çekimin bitimine üç hafta kala, nehir sahnesini çekiyorduk. Smith Nehri’nde RedWood Ormanı’nda izole olmuş haldeydik. Beş gündür oradayız, çocukları da görmüyorum, üçüncü günden sonra bana gelmeye başlamışlar. Geldi bu, üç gün sonra çekeceğimiz sahneyi yemekten sonra çekeceğiz dedi. Hayır, çekemeyiz dedim, bu en önemli sahne, ben çekmek istemiyorum, hazırlanmam lazım dedim, “Ben de uzatmak istemiyorum, çekeceğiz,” dedi, döndü gitti. Öldürmek, o olmazsa iyice dövmek istedim onu. Replikleri ezbere biliyordum ama tek bilgim buydu ve oyun olarak hazırlanmak istiyordum. Neyse, sahne bitti, gülümseyerek geldi, “Gördün mü?” dedi ve yine döndü gitti. Böyle şeyleri kasıtlı yapıyor aslında. Sizi konforlu alanınızdan çıkarmak için. Benim ne kadar organize olduğumu biliyor, o sahneye de hazırlıklı gelmemi istemedi mesela. Ben de onun çalışma tarzını kavradıktan sonra aslında o sahneyi uzatmamak için erkenden çekip bitirmediğini, benim hazırlıklı olmanın rahatlığıyla o çekime gitmemi istemediğini farkettim. Hazırlıksız gidince elimden gelenin bile fazlasını yapacaktım çünkü. Bu da bir yönetmenin kendine güvenini gösteriyor esasında. Bu yönetmen korku türünde bir film yapıyor ve stüdyoların yüksek yerlerindeki insanlarla bu filmin canavarını, yaratığını, her neyse, göstermemenin kavgasını veriyor. İnsanlar arasındaki yakınlığı gösterme konusunda özel bir yeteneği var. Yaptığı her filmde kadın erkek arasında olsun, baba oğul arasında olsun, insanlar arasındaki o özel bölgeyi korkusuzca yansıtabiliyor. Amerikan kültüründe biz biraz daha püriteniz aslında, bazı şeyleri kapalı kapılar ardında bırakıyoruz. Anneliğin çirkinliği olsun, bir ilişkinin en yakın anları olsun, duyguların çıplaklığını yansıtmayı çok iyi beceriyor Susanne. Bu nedenle ona hayranım. Onunla çalışanı da cesaretlendiriyor bu. Çalışma hayatımın en tatmin edici işlerinden biriydi. Kariyerimin bu noktasında ilham aldım, şaşırdım, kızdım, kavga ettim ve günün sonunda gidip boynuna sarıldım hep. Çünkü kavgalar ego savaşı değil, sanat için verilen kavgalardı. Onun hakkında ne desem eksik kalır, olağanüstü birisi.



Malorie rolü fiziksel olarak da zorlayıcı. Çekimler sırasında gözleriniz bağlı mıydı gerçekten?

Filmin yarısında gözüm bağlı. Görme engelli harika bir beyle çalıştım, bana kulaklarımla görmeyi öğretti. Sadece üç ayım vardı hazırlanmak için, mükemmel derecede başardım diyemem tabii, ama steadycam operatörümüz Roberto’yu da ne kadar övsem az. Gözümün bağlı olduğu sahnelerde benim yanımdaydı hep… onu göremiyordum ama nerede olduğunu hissediyordum. Çoğu zaman nereye gittiğimi bilmeden gidiyordum, bana muhteşem bir şekilde ayak uydurdu hep. Gözlerim bağlıyken huzursuz, zaman zaman katlanılmaz biri olduğumu farkettim. Çünkü normal numaralarımdan hiçbirini kullanamıyordum, bir duyguyu anlatmak için gözlerimi kullanamıyorum, ses tonuyla kendimi ifade edemiyorum.Önceden hiç alışık olmadığım bir biçimde kendimi ifade etmek zorundaydım. Çocuklarla beraberken gözüme bağlanan şey biraz daha inceydi, onlara zarar vermemek için siluet olarak nerede olduklarını görebiliyordum, açık seçik göremesem de. Ama yalnız olduğum sahnelerde bayağı hiçbir şey görmeden ilerliyordum..

 

Gözleriniz bağlı nehirde kürek çekmek, yön bulmak zor muydu?

Sadece yön bulmayı değil, ben kürek çekmeyi de bilmiyordum hiç, önce eğitim alayım dedim.  Sonra düşündüm ki Malorie de bilmiyor zaten. İlk kürek çekilecek sahnede, bir bakalım nasıl yapacağım, becermeye çalışayım dedim. Her çekimde de biraz daha alıştım, rahatladım. Fakat çocuklarla beraberken... Çocuklar dediğimde karakterleri düşünmeyin, iki tane beş yaşında minik. Beş dakikada sıkılıyorlar, bir tanesi şeker istiyor, diğeri annesini istiyor, düşünün nehirdeyiz, o arada benim rol yapmam, kürek çekmem filan lazım. Susanne onların sahnelerini ustalıkla ayarladı. Dublör çocuklar, hatta sona doğru bazı sahnelerde yere yatmış büyükler bile kullanıldı. Çocuklarla çalışırken o kadar kısa zamanınız var ki çekim için. Nehir sahnesinde de biraz çekim yapıp, geri dönüp onları kıyıya bırakıp, onlarsız devam ederek çektik bir çok planı.

 

Su gerçekten çok soğuktu değil mi?

Evet, çocukların içlerinde su geçirmez giysiler vardı. Benim yoktu. Hareket kabiliyeti çok sınırlı oluyor o giysilerle. Bir şey olursa bir çocuğu kapmak ya da emin bir yere yüzmek gerekse, o giysilerle ben hiçbirini yapamazdım. Fakat soğuk su çok yardımcı oldu… İşin yarısını o yaptı.. Florida’nın sıcak havasında çekim yapıp da  üşüyormuş gibi rol yapmak zorunda kalmadım yani, gerçekten üşüyordum.

 

Film çekimi sırasında Kaliforniya yangınlarından etkilendiniz mi?

Set Kaliforniya ve Oregon sınırındaydı, yangınlardan etkilenmedik yani. Ama kırmızı halılı, güzel giysili, eğlenceli kutlamalar böyle zamanlara göre değil. Hepimiz aynı histeydik. Filminizi tanıtmak, mümkün olduğunca çok insanın izlemesini sağlamak istiyorsunuz tabii ama o sırada bundan çok daha önemli şeyler oluyordu. Her şeyini kaybeden bir çok aile vardı. Uygun olmadığına karar verdik. Hayat her şeyden çok daha büyük. Bu eğlence işi, hayat işleri araya girince her şeyi durdurmak lazım.



Erkek ve kadın yönetmenler arasındaki fark ne?

Cinsel organları farklı. Kadın yönetmenlerin vajinası var. Daha önce de çalıştım kadın yönetmenlerle, onların da vajinası vardı. Yönetmekten korkmayan, oyuncularının oynamasına izin vermekten korkmayan yönetmenlere büyük yönetmenler diyoruz. Yönetmekten korkan o kadar çok yönetmen var ki, beni bugün bile hala şaşırtıyor bu. Tek yapacağınız, bir oyuncunun yönünü bulmasına yardım etmek. Susanne oturup izliyor, insanların rolüne katkıda bulunmasına izin veriyor, gereğinde kavgasını ediyor, sizi dinliyor ve sizin de kavga etmenize izin veriyor. Kısaca kadın ve erkek yönetmenler arasında fark yok. Susanne kızınca bir köşede gidip ağlamıyordu yani. Benim çalıştığım bir çok erkek yönetmenden daha sert, ne istediğini biliyor, bir sanatçı, bir filmci, vizyonu var. Bu güçte birini görünce insan kendini emniyette hissediyor. Benim için bir fark yok, ben yönetilmek istiyorum. Bana o sahneyi erken çekeceğimizi söylediği zaman, sahneyi benim kontrolümden aldığı zaman benden ne alacağını bilerek yaptı bunu.

 

#MeToo hareketinden sonraki ilk filminiz bu. Set çalışanları, yapımcıların davranışları açısından bir farklılık hissettiniz mi?

Aslında tam o sıralarda biz Oceans 8’i çekiyorduk. #MeToo hareketinden önce başlamıştık çekime ama son çeyreği tam hareketin hızlı zamanlarında tamamladık. Bariz bir fark vardı o zaman. Bu filmin ilginç yanı, burada patron kadın. Büyük bir korkuya tanık oldum. Bütün set elemanları, hepsi çok iyi insanlar ve hepsi çok çok korkuyordu. Bakın şöyle bir şey vardır, sette herkes kamyon şoförüne dönüşür. Millet rahatlar, gevşek gevşek espriler yapar filan.. Bizim sette bir korku, bir korku. Bir gün dayanamadım, dedim ki, “Arkadaşlar, espri yapmak serbest. İleri giderseniz, biz size haber veririz, rahat olun.” Ne uygun düşer, ne düşmez konusunda büyük bir korku var. Susanne da, ben de bunu bilerek rahatlatmaya çalıştık hep seti. Ama harikaydı setimiz. Buna rağmen korku neredeyse gözle görünür gibiydi. Hepsi sektörde uzun süredir çalışan insanlar ama büyük bir korku vardı gerçekten. Arkadaşlarımla konuşuyorum da bütün setler böyleymiş. İşte bazen eşitlenmek için sarkacın ters yöne de sallanması gerekiyor böyle.

 

Kadın yönetmenler meselesini konuşurken, seksizm açısından yol alındığını da konuştuk, bir de Hollywood’da agizm var. Yaş meselesi yani. Eskiden yaşını almış kadın oyunculara rol verilmiyordu. Sizin Malorie karakteri kaç yaşında mesela?

En ufak bir fikrim yok. Hala çocuk sahibi olabilecek bir yaşta herhalde. Kaç yaşında olduğunun ne önemi var? Çünkü bu da seksist bir soru şimdi.

 

Seksist mi, agist mi?

Hem seksist, hem agist. Tom kaç yaşında diye sormadınız mesela.

(Salonda buz gibi rüzgarlar esti ve toplantı sona erdi.)

 

Berlin Zoo Palast'ta düzenlenen gala gecesinde Sandra Bullock

 

ELÇİN YAHŞİ

 

YORUMLAR




DİĞER HABERLER