Kanal D’nin yeni başlayan evlilik programı Kısmetse Olur’u sıkıştırılmış hafta sonu turlarında izleyip, cumartesi gecesi finaline çalışıp geldim. Programın temposu çok düşük geldi bana, bunda Seda Akgül’ün sakin sunumunun büyük etkisi var. Kavgaları köpürtmek, ortalığı karıştırmak gibi hareketlerden şimdilik uzak görünüyor, ama bir evlilik programında bunu övgü olarak söylemiyorum. İsterim ki kavga çıksın, herkes birbirine girsin, biz de oturup izleyelim. Gerçi Gelinler Evi buna hazır, kendi kavgalarını kendileri çıkarıyorlar ama yine de bir yönlendirme lazım gibi.
Düşük temponun diğer sebebi, 24 saatlerini aynı evde geçirmemeleri olabilir. Çünkü dışarı ile bağın sıfır olacak ki iyice sinirlerin bozulsun, gözünün üstünde kaşın var diye insanlarla kavga et. Banyo kirli diye birbirine küs, mutfağı temizlemeyeni aforoz et. Bir de bu programlarda en çok gece konuşmalarını severim, fısıltılı sesler, uyku öncesi itiraflar. İnsanların birbirlerine aşık olmalarını kuru kuru izleyemeyiz ki.
Ama programla ilgili asıl söylemek istediklerim bunlar değil. İzlediklerim beni derin kederlere sürükledi, bunu anlatmak isterim. Öncelikle bu takım programlara katiyen karşı olmadığımı, çocuklara kötü örnek oluyor diye bu insanların süper davranmalarını beklemediğimi söylemem lazım. Zaten rol modellerimizi çocuklar televizyondan seçiyorsa bitmişiz demektir, karakterler şahane de olsa. Programda beni çok üzen şey, hanım kızlarımızdaki müthiş maço erkek tutkusu, ‘Erkeğim beni sahiplenmeli’ takıntısı oldu. Çünkü kızlar, neden?
Programın en popüler çocuğu Serhan, ödül kazanıp gittikleri eğlence parkında “Ben fırıldak mıyım?” diyerek dönme dolaba binmeyi reddeden bir insan ve yanındaki Daniela da bu hareket karşısında ona hayatta başarılar dilemek yerine, kadın olmanın doğası sayılan bir takım ufak çığlıklar attı, “Ama ben çok istiyorum binmeeeek,” dedi, “Hatırım için,” dedi, Serhan’ın umurunda bile olmadı. “Hadi yürü sen de,” dedi ve tesbihini savura savura gitti. Günün akşamında Daniela, ki arkadaşları ona Dani diyor, harika bir gün geçirdiğini anlattı ve Serhan’a şans vermeye devam etmek istedi.
Tabii bu arada Serhan’ı seven sadece Daniela değil, koruma altındaki ilk damatlardan kendisi. Evin en popüler ikinci damat adayı Emre, Serhan’la yakın arkadaş, ikisi elbette birbirlerine ‘kardeşim’ şeklinde hitap ediyor. Emre’nin hoşlandığı gelin adayı Ayça, göğsünde Atatürk imzası dövmesi olan bir arkadaşımız. Ayça’ya göre ne kadar maço, o kadar iyi. Kendisi kıskanç olduğu kadar, sevdiği erkeğin kıskanç olmasını da mantıklı buluyor. Zaten oradaki çoğu insana göre kıskançlık, sevginin en temel göstergesi. Emre, Ayça’ya ‘Güzel kız’ diyen bir diğer damat adayı Eser için “Bu ölmeyi bayılmakla karıştırıyor,” dedi ve evdeki diğer erkekler ona hak verdi. Senin beğendiğin kızı beğenmenin karşılığı şiddetten geçmezse sen daha az erkeksin çünkü, bunu hepsi onayladı. Sevgilin seni kıskanmıyorsa ve sana karışmıyorsa seni sevmiyor, kızlar da neredeyse bu konuda hemfikir.
Bu gencecik kızlar ve erkekler ne ara bu hale geldi bunu bilmek isterdim. Kim öğretti onlara bu kadar yanlış şeyi? The Bachelor izlerken memleket derdine yanar mı insan, ben yanıyorum. Neden biz? Diye uzun uzun düşünüyorum. En genç yaşlarında, en uçuşlu geçirmeleri gereken günlerde bu çocuklara bu acayiplikleri kim doldurdu anlamak istiyorum. Hallerinden ne kadar memnunlar, kendilerinden ne kadar eminler bunu görüp üzülüyorum.
Seda Hanım’a biraz daha enerjik bir sunum tavsiye eder, Kısmetse Olur’a başarılar dilerim. Arada da açar izlerim.