Okuması izlemesinden daha heyecanlı!
logo logo logo logo logo
Bu sitede yer alan yazılardan yazarların kendisi sorumludur.
Referans vermeden kullanmayınız.
ÖZEL
Kerem Deren'den sektörle ilgili cesur açıklamalar!

Drama Quarterly'nin Bahar 2016 sayısında senarist Kerem Deren’le yapılmış bir röportaj yer aldı.

Gün Akyüz imzalı röportajda Kerem Deren Türk televizyon sektöründen, Pınar Bulut’la birlikte kurucularından olduğu Yazı Odası’ndan ve yeni projelerden söz etti.

Röportajda Türkiye’nin bu alanda 300 milyon $’lık dış satışlara ulaşmasına ve ABD’nin ardından dünyanın en büyük ikinci drama endüstrisi olmasına rağmen sistemin hayli değişikliğe ihtiyacı olduğundan söz ediliyor.

Deren’e göre Türkiye’de senaristler açısından en büyük sorun yaratıcı kontrol alanında ve bir de genellikle yazarı, senaristleri ve oyuncuları dışlayarak sadece kanalın ve yapım şirketinin elinde toplanan uluslararası üretim hakları alanında yaşanıyor.

“Yazı Odası, yaratıcı süreçte daha çok kontrolumuz olsun, ne yazacağımızla ve yapımcılarla ilişkimizle ilgili daha çok söz hakkımız, örgütlü bir tutumumuz olsun diye kuruldu. Türkiye’de genellikle yapım şirketinin başkanı her şeye karar veriyor. Sistem böyle burada,” diyen Kerem Deren, ülkede senaryo yazma geleneğinin tam olarak oturmadığını düşünüyor. “Sektörde ‘mentor’ ilişkisi oluşturulmamış durumda, az sayıda senarist var ve iyi olanlar da hep meşgul.” Projelerin yazılan hikayeyle başladığının altını çizen Deren, yazarın düşüncesine göre tasarlanan ve gelişen projelerin diziler için her zaman daha yararlı olduğunu belirtiyor.

Röportajda Türkiye’deki sekiz ana akım kanalın yılda 100 civarında diziyi yayına soktuğundan ve kıyasıya bir reyting mücadelesi verilen primetime akışına her gece başlı başına bir film uzunluğunda bölümler üretmek zorunluluğunun yarattığı stresten de bahsediliyor. Dizi devam ettiği sürece her hafta 120 sayfa senaryonun çekildiği 15 saatlik çalışma günlerinden de. Kanalların talepleri doğrultusunda bir çok dizinin pilot bölümü, hatta senaryosu bile belli olmadan doğrudan çekime gittiğinden söz ediliyor.

Deren sektördeki yaratım krizinden de bahsediyor. Acımasız rekabet ve kanalların reklam gelirleri konusunda risk almak istememesinin hikaye yelpazesinin daralmasına, yeni drama formatlarından kaçınmaya neden olduğunu, hatta sistemin yazar ve yapımcıların oto sansür uygulamasına yol açtığını belirtiyor.

Türkiye’de uygulanmayan ‘showrunner’ sistemine de değinen Kerem Deren, aslında pratikte bu modelin uygulandığını belirtiyor: “Biz yazdığımız bütün dizilerde oyunculuğun nasıl yapılacağı konusundaki kararda da etkili olan bir tür ‘showrunner’dık aslında. Sistem böyle işlemiyor Türkiye’de ve bizim de bu konuda herhangi bir yetkimiz yoktu tabii ama buna rağmen diziyi ‘yürüten’ bizdik pratikte, Yazı Odası’nı da bu nedenle kurduk işte. ‘Öncü’ müyüz bilmem ama şu an için yapısal ve organizasyonel olarak bir yazarlar odamız var.”

Netflix’in ülkeye geldiği, Star’ın ve Doğan grubunun BluTV’sinin de aralarında bulunduğu yeni dizi ve film izleme platformlarının kurulma aşamasında olduğu şu dönemde bu yazarlar odasına da iş düşecek gibi göründüğü belirtiliyor röportajda.

Yazı Odası bir buçuk yıldır çeşitli atölye ve yarışmalar aracılığıyla, umut veren yazarları bünyesinde toplamakta. Bu bir buçuk yıl bir yandan da Yazı Odası modelini sektöre anlatmakla geçmiş. “Türkiye’de yapım şirketinin başında kim varsa, televizyon dramalarının başında da o kişi oluyor. Direksiyonda yaratıcı ekibin olduğu bir sisteme alışık değiliz. Sektörün şu an içinde bulunduğu organizasyonel sorunların göstergelerinden biri de bu. Yazı Odası’nın bu problemleri aşmak ve yaratıcı sürecin ortasına yaratıcıyı yerleştirmek konusunda mihenk taşı olacağına inanıyoruz,” diyor Kerem Deren.

Kerem Deren ve Pınar Bulut’la birlikte Yiğit Değer Bengi’nin de kıdemli yazarları arasında bulunduğu Yazı Odası’nın üzerinde çalıştığı yerli ve uluslararası projelere gelince:

Yerli projeler arasında Haziran’da Star’da yayına girecek ve henüz ismi belli olmayan bir romantik komedi var. Ayrıca Limon Yapım’la ortak olarak Peyami Safa’nın Cingöz Recai serisinden uyarlanacak bir komedi - dedektif dizisi yolda. Henüz kanalı belli olmasa da dizinin Eylül’de yayına hazır olacağı düşünülüyor. Bir de Süreç Yapım’la birlikte hazırlanan ve müzik sektöründe geçecek bir başka romantik komedi dizisi hazırlanıyor.

Kerem Deren, üç projenin de yerelden ilham alıp, globale yöneldiğini söylüyor. “Güçlü yerel bir orijin, taze bir dramatik yapı ve insani kaygılar içeren iyi bir hikayenin dünyanın her yerinde iyi bir drama anlamına geleceğine inanıyoruz,” diyor.

Uluslararası anlaşmalar da bir yandan yürümekte. ABD ile iki projenin çekim aşamasına gelmesi bekleniyor. Kerem Deren bir yıl içinde sonuçlarını görebileceğimiz bu projelerden biri için “bizim Truva atımız olacak, Türkiye’deki televizyon dramalarının yapısını değiştireceğine inanıyoruz,” diyor. “Türk yayıncılar ve yapımcılar daha geniş bir hikaye yelpazesi geliştirmek için gereken riski almıyor. Bu durum da dışarıdan müdahale olmadan, işin içine uluslararası isimler ve dağıtımcılar karışmadan değişmeyecek. Değişmenin tek yolu bu, ve bu da gerçekleşmek üzere.”

Sadece kendileri için değil sektör için de önemli adımlar atmak niyetinde olduklarını belirten Deren, ilk hedeflerinin yaratıcılar için uluslararası bir merkez oluşturmak, yapım şirketleriyle yaratıcıları buluşturmak olduğunu söylüyor. “Çok başarılı bir Türk senaristin bile global network’e dahil olması çok zor. Biz senaristlerimizle sözleşme yaparken yazarın sanatsal özgürlüğünün ve haklarının korunmasına dikkat ediyoruz. Yazarlarımızın yararlanacağı festivallere ve seminerlere katılmaya özen gösteriyoruz. Senaristlerimizi temsil ederken uluslararası etkileşim olanaklarını da her zaman değerlendiriyoruz.”

Eğitim konusunda faaliyet gösterdiklerini söyleyen Kerem Deren “Sürekli olarak atölyeler düzenliyoruz. Bu yıl dünyanın her yeriden yaratıcıların bir araya gelebileceği uluslararası atölyeler olacak,” diyor ve konuyu özetliyor: “Ana fikir şu: Biz senaristlerin anlatacağı pek çok iyi hikaye var ama sesimizi duyurabileceğimiz fazla mecra yok. Bütün dünyaya sesimizi duyurmak istiyoruz.”

YORUMLAR




DİĞER HABERLER