Okuması izlemesinden daha heyecanlı!
logo logo logo logo logo
Bu sitede yer alan yazılardan yazarların kendisi sorumludur.
Referans vermeden kullanmayınız.
ÖZEL
Kasabalı, Siber Suçlu, Büyülü Yaz

Wayward Pines: Buradan Çıkılmaz.

Ülke gündemimiz daima aksiyondan noir ve korkuya uzanan bir türsel çeşitlilikte ve sürükleyiciliğini asla kaybetmiyor. Pudra şekerli, kiraz desenli, karpuz ferahlığında bir yaz sezonu da gündem açısından söz konusu değil. Yine de seçimler bitti ve önümüzde nazlı nazlı gelişinin hakkını vereceğe benzeyen güzel, ümitvâr bir yaz var. Ümit her anlamda var yani, bu da az şey mi! Nem, tuz, toz, buz, yeni başlangıçlar, karşılaşmalar, uzun günler, vaatkâr geceler var.  Diğer sezonlardaki kadar olmasa da gerçeklikten kaçış ihtiyacı da, yazın hâlâ, var. O halde dizinizi nasıl alırsınız?

Sevdiğimiz dizilerin sezon finalleri ya da finalleriyle bizi yaban öykü diyarlarının kucağına attığı yaz ayları boyunca, dizi önerilerinde bulunacağım. Yeni başlayan diziler ağırlıklı olacak ama arada bir özlenen eskilerden ve yakın tarihli dizilerden de dem vuracağım. Yenilerle başlayalım dedim, bu ilk yazı için üç dizi seçtim. Gökten üç elma geliyor yani, üçü de dizisini arayıp da bulamayan izleyicinin başına…

Wayward Pines

Kent hayatını terk edip kasabaya taşınma fantezisi olur da, kasabadan çıkamama kabusu olmaz mı? Kurmaca dünyada kasaba öteden beri felakete gebedir. Tüm o tanıdık, güleç güvenilirliğinin altında hiçbir şeyin göründüğü gibi olmadığı, şekerlenmiş reçel, çürümüş meyve, güve yeniği domestik yozluğunda bir yerdir. Orada günler birbirine benzer, kişiler azaldıkça bağımlılık gibi riya da büyür, sonuç olarak her şey bir tutum ve uyum meselesi halini alır. Çimlerinizi düzenli olarak biçip komşularınıza karşı yeterince güleryüzlü olduğunuz sürece bodrumunuzda çürümüş bir cesetle en uzun süre yaşayabileceğiniz yerdir kasaba. O yüzden tatlı küçük sahil kasabasının boğucu bir cinayet mahalline dönmesi an meselesidir (Broadchurch).  Çamlıklarla çevrili, bir örnek bahçeli şirin mi şirin evleriyle o konserve huzur vaatli Amerikan kasabası da bir gecede en büyük kabusunuz olabilir, hele bir oradan çıkamayagörün.

Blake Crouch’unroman üçlemesinden (Pines, Wayward, The Last Town) uyarlanarak 14 Mayıs’ta 125 ülkede, bu arada Türkiye’de (FX) gösterime giren bu yazın en iddialı dizilerinden Wayward Pinesta olaylar  işte bu çıkışsız kasabada geçiyor. Tasarımını Chad Hodge’un, baş yapımcılığını yalıtılmış taşra atmosferini korku ve gerçek üstü temalarla yoğurma eğilimini filmlerinden de bildiğimiz M. Night Shyamalan’ın yaptığı dizinin başrolünde Matt Dillon, önemli rollerindeyse Terence Howard, Juliette Lewis, Hope Davis gibi iddialı isimler var.

Hikaye, kaybolan iki federal ajanın izini süren Ethan Burke’ün (Matt Dillon) tuhaf bir kaza sonrasında kendini Wayward Pines’ta bulmasıyla başlıyor. Atmosferinin uyandırdığı Twin Peaks (İkizTepeler) ve Stephen King kasabası karışımı hislerle hemen ağzımıza bir parmak tekinsizlik balı çalan kasabanın tuhaf, gerçek üstü ve çıkışsız bir yer olduğunu anlamamız uzun sürmüyor. Buradan dış dünyaya telefon dahil herhangi bir yolla ulaşılamıyor. Geçmişten bahsetmek yasak, farklı zamanlarda Wayward Pines’a “düşmüş” kasaba sakinlerinin tümü sıradan görünümlerinin ardında birbirinden tuhaf insanlar ve halinden hoşnut olsun olmasın çoğu hayatta kalmak için kurallara sıkı sıkıya uymayı seçiyor. Elektrikli çitlerle çevrili kasabadan kaçmaya çalışmanın cezası kesin ölüm, çitlerin ardında bekleyense ölümden de korkunç bir sır gibi görünüyor…

Sezon on bölüm olarak tasarlanmış, ilk dört bölüm itibarıyla kendi türünde hayli başarılı dizinin belki en önemli zaafı karakterlerini-durumlarının çaresizliği haricinde- özdeşleşme imkânını arttıracak şekilde derin ve incelikli kuramaması. Yine de “çıkılamayan kasaba” konseptinde Wayward Pines, kelebekli, yumurtalı ergen Under the Dome’a hem noir atmosferi hem de daha sofistike hikayesiyle fark atıyor.

1 2 3
Zehra Çelenk
12/06/2015 12:49
YORUMLAR




DİĞER HABERLER