Bu fikir nereden çıktı, öncelikle ondan bahsetmeliyim sanırım.
Dizilerin bitip gittiği, yenilerinin geldiği ve onların da çoğu zaman tutunamayıp gidiverdiği bir ekranda epeydir süren bir dizinin, hem de sevdiğim bir dizinin bitişine bir çeşit saygı duruşu olsun, en olmadı geçip giderken arkasında ne bıraktığına bakalım istedim. İyi de oldu.
Aklımda bir şekilde yer etmiş, -belki ve yaşarsam- bin yıl sonra dahi bir şekilde kendini hatırlatacak karakterler hangileriydi? Hangisi en unutulmazdı ya da üzerine tek söz söylenmeyen karakter hemen unutulmuş muydu?
Fikrimden hemen Mehmet’e bahsettim, o da kabul etti, ne de olsa dizinin yazılarını o yazıyordu. Hemen yazabileceği, yazmak isteyeceği karakterleri sıraladı bana: Muhasebeci Oğuzhan, Sezai, Büyük Hilmi, Kartal, Çıraklar, Emrah ve Yiğit.
Ben de aklımda bir şekilde yer edenleri belirledim: Feyyza, Hamiyet, Şerif Abi ve Mafya.
Hâl böyleyken, en fazla karakteri o yazdı.
Sonra döndük ve baktık ki, dizinin başkarakterleri eksik!
Onları unutmuş muyduk çoktan yoksa hiç hatırlamayacak mıydık sonradan?
Bilmem!
Öyle oldu. Biten bir dizinin ardından bakarken, dizinin baş karakterlerinden birkaçına dair edecek sözümüz yokmuş. Bu demek değil ki onlara da gülmedik, onlara da takılıp kalmadık kimi zaman. Sonuçta, Mehmet’in ona sunduğum fikri genişletmesi, ortak olmasıyla ortaya “KARDEŞ PAYI” bir yazı çıktı.
Karakterlerin akış sırasıysa gelişigüzel olmakla birlikte, -başlangıç ve bitişte iki Mehmet’ten olmak üzere- bir Mehmet’ten bir benden biçimiyle ilerledim yazıyı düzenlerken.
Çıraklar
Sinan ve Tarık ya da Yavuz ve Midilli. Kardeş Payı'nı mahalle yapan ikiliydi onlar. Hem okul oku, hocanın habire dalga geçtiği öğrenci ol hem de esnafa çıraklık yap, dayak ye, ablan olacak kişiye platonik olarak aşık ol. Çok güzelsiniz be çocuklar, çocuklar var olun.
Kartal: Gençler acayip haberlerim var size. Bir çay verin bakayım abinize.
Sinan: Tövbe de lan. Çabuk tövbe. Senin gibi abim olsa genlerime küserim. Anama babama hakaret davası açarım. Hatta babamı gaza getirip sütçüyü, tüpçüyü vurdurturum.
Muhasebeci Oğuzhan
Hükümetlerin "Bir aile asgari ücretle nasıl geçinir?" sorusuna cevabı. Öğrenim kredisini ayın yedisinde çekip sekizinde bitiren üniversite öğrencisinin idolü. Parayı Lidyalılar bulsa da parayı kullanmayı bulan adamdır Oğuzhan. Bir de üniversitede "Müşteri Bağlama" diye bir ders olsa n'olurdu acaba? Para peşinde kendini sonradan çok bozsa da mahallenin beslemesi Oğuzhan'ı çok sevdim ben. Cımbızına kurban senin.
Oğuzhan: Bakın hanımefendi, ben günün birinde kuver ücreti alan bir restorana girerim diye kendi servisini yanında dolaştıran bir adamım. Çatal, bıçak, pul biber taşıyorum yanımda biliyor musunuz? Peki, benim o tip bir restorana girme şansım yüzde kaç sizce?
Dişçi: Ben ne bileyim oğlum?
Oğuzhan: Yüzde bir bile desem fantezi yapmış olurum. Bir keresinde garson benden bahşiş istedi diye hakaret davası açtım.
Feyyza
Feyyza’nın acayipliği doğumunun epey öncesine dayanıyor, adının tuhaflığı da bunun en keskin kanıtı. Bir kadının kendinin göstermek istemeyeceği her hali bünyesinde barındırıp bununla da mahallenin en yakışıklı kişisini koluna takmayı başarması takdir edilesi. Her kadının içinde olan fakat dışına yansıtmaktan itinayla kaçındığı o korkulası, gülünesi, alay edilesi, ama en önemlisi de sevilesi karakter. Diziyi seyretmeye başladığımda görmeye dayanamasam, beni bir derede boğuyormuş gibi hissetsem de birkaç bölüm sonra sarılırken dayak yiyesim gelen birine dönüştü. Bu da az şey değil doğrusu.
Deniz: Biz erkek erkeğe takılacağız Feyyza.
Kartal: Feyzza, erkek erkeğe dedi. Ne oldu bir an için umutlandın?! Sen o gruba yakınsın fakat dahil değilsin. Hı, ne dedin?
Feyyza: (Kartal’a) Ulan evrim şemasındaki yerin belli değil tutmuş bana hâlâ laf söylüyorsun.
Deniz: Biraz yavaş ol Feyyza istersen.
Feyyza: (Deniz’e) Biz senin için neler yapalım, senin yaptığın şeye bak! Ulan insanoğlu çiğ süt emmiş be!
Büyük Hilmi
Fakirler gibi Boğaz’ın kenarında yemek yemeyip Boğaz’ı komple kapattıran, bunu da İstanbul Kart kullanarak yapan Hilmi gibi zengin her mahalleye lazım. Gerektiği zaman kralı olduğu petrol sektörünü bırakıp bora destek verecek, Metin ve Ali gibi iki adamın söyledikleriyle hareket edebilecek kadar da doğa sevgisi dolu. İşçilerin canı sıkılmasın diye ayrıca parasız çalışacakları bina yaptırmasını söylemiyorum bile. Zenginin Hilmisi makbul.
Hilmi: Amirim benim gözüm sizi bir yerden ısırıyor. Nerelisiniz?
Polis: Muhacirim ben.
Hilmi: Aa ben de muhacirim. Hemşeri çıktık demek ki amirim.
Polis: Tanzanya'dan mı göçmüş sizinkiler?
Hilmi: Yoo, Selanik'ten.
Polis: Valla beyefendi ben Selanik'e gittim, size benzeyen bir tane adam görmedim.
Hilmi: Şimdi şöyle izah edeyim amirim. Benim büyük büyük dedem bundan yıllar önce manavlardan esmer bir gelin almış. Karı beyazların içine atılmış siyah don gibi bütün sülaleyi boyadı ya.
Hamiyet
Klişe bir tanım olabilir ama harbiden, harbiden ve harbiden bu kadarını bu gözler görmemişti efenim. Değil çocuklarına, herkese karşı bakışı hayret nehirlerinde rafting etkisi sağlayan bu “hanımefendiyi” özlemelere doyamayacağım. Her çıkışı olay, her sözü şaşırtıcı, her planı eğlenceli… Yok böylesi! Açınız herhangi bir arama motorunu, yazınız adını, izleyiniz. Hatta aramızda kalsın ama, videoları depo edip, telefona yükleyip filan- orada burada gülebilirsiniz. (Bu yazarın her tavsiyesine uyduğunu sanmayın, uymadığını HİÇ sanmayın.)
Hamiyet: Prenses olabilmek için prense ihtiyacım yok, zaten ben kralın kızıyım!
Sezai
Seyrek Dişli Kötü Adam, kürdanların efendisi. Petrolü bulup kendini bozmasa, kendini bozma eylemine gözlemeci teyzeyi alet etmese çok daha fazla severdik ama olmadı. Çocuğunu çok sevmek istedi ama olmadı, Hamiyet'in aşkını kalbine gömmeye çalıştı ama içeri ne atarsan at o dişlerin arasından elbet çıkar.
Sezai: Ali, istemeden kulak misafiri oldum, kusura bakmayın. Satmayın oğlum. Cinnah. Bu benim için de gurur, onur ve haysiyet meselesi oldu. Gerekirse ben de yardım ederim, satmayın oğlum satmayın. Ne kadar teklif etmişler?.. Koy, sat gitsin sat sat sat sat sat. Sat gitsin.
Ali: Sezai, Allah aşkına bir git ya.
Sezai: Lan satın, lan satın motoruna koyayım. Motor ne lan, lan oğlum bir daha yaparsınız yenisini yaparsınız. Satın.
Şerif Abi
Nerede “kötü” bir şey, orada Şerif Abi. Kendinden dahi korkup, neler yapabileceğini tahmin edemeyen, çılgın maceraların adamı. İstisnasız ve yalansız, neredeyse hepimizin bastırılmış bir yanını karakter edinmiş, baskın haline dönüştürmüş adam. Cinselliğin mahalle şubesi. Diyebileceğim her şey çoluğun çocuğun da okuyabileceği bu yazıya fazla geleceği için, ayıptır söylemesi, otosansürün derin sularında taş sektireceğim. Sektireceğim.
Hilmi: Hayırdır Şerif Abi, nereye?
Şerif Abi: Yatsı namazına gidiyorum, siz de gelsenize lan!
Hilmi: Vay be! Mahallemizin son kalesi de yıkıldı!
Emrah
Önce kötü adam, sonra da Metin'in petitosu. Senaryo ekibinden çıkıp romantik cümlelere yeni bir boyut kazandıran adam Emrah. Odun Metin'e karşı, Eda'yı dünyadaki başka kimsenin sevmediği gibi seven, Sivas Divriği'nin bağrından gelen adam. Nereden çıktıysan "Edaaaaa!" diye bağırarak iyi ki çıktın.
Emrah: Edaaaaaaaaa. Sen n'aptın ya n'aptın?
Eda: N'oldu ki?
Emrah: Ekmek kırıntısı üzerinde tango mu yaptın? Hacca giden uçağı kaçırıp Amsterdam'a mı indirdin? Yoksa bir yakınınız öldü de mevlidinde DJ Tiesto'yu mu çaldırdın? Anana babana el mi kaldırdın, ya taş olmuşsun kız, Allah seni taş etmiş. Taş gibi bir kız olmuşsun, aşırı derecede sevimli bir taş olmuşsun.
Mafya
Hikâyeye sıfır katkıyla dizinin her bölümünde görünmeyi başaran, göründüğüyle de kalmayıp her keresinde beni gülmekten yerlere yatıran (sahi gülerken insan neden yere yatar?) mafyanın absürtlüğü kendinden. Zira yarı zamanlı zabıta, yarı zamanlı mafya olmanın kendisi baştan absürt. Böylesi karakterlerden mantıklı fikirler beklemek ne derece doğru? Gül geç, gül geç. Yerlere yatmak serbest. Bu arada: Bu absürtlük sergisinde, dörtlünün uyumu da tebrik edilesi. Birinci merakım: Spoilerın Allahını vererek soracağım, nasıl oldu da dörtlü olarak albüm çıkarmayı başardılar? İkinci merakım: Neden yalnızca Barış Yıldız’ın ismi karakteriyle AYNI acaba MAFYADA, orada bir espri gizli de biz mi bulamadık?
Barış: Kısa ve öz konuşacağız, Aysel Hanım’ın peşini bırakacaksın.
Kartal: Niye?
Onay: Biz hoşlanıyoruz Aysel Hanım’dan. Uygun bir an kolluyoruz. Gidip teklif edeceğiz.
Kartal: Hepiniz mi hoşlanıyorsunuz, nasıl bir sapıksınız lan siz?
Hüseyin: Ben hariç, ben o kızdan elektrik alamadım.
Cem: Birader, o bizim iç meselemiz seni ilgilendirmez. Senden sonra biz aramızda kozlarımızı paylaşırız. Affedersin ama saçını, sıfatını ….
Kartal: İyi de deliler, Aysel benim sözlüm. Kendime söz verdim o kızı alacam diye, o ne olacak?
Barış: Söz uçar, yazı kalır. Aha yazıyorum buraya. (Cem’in alnına yazar.)
Hüseyin: Aha yazdı.
Yiğit
Ali İhsan Varol'un işsiz kaldığı aylara sevinmemizi sağlayacak kadar özel bir karakter oldu Yiğit. Parası olsa da idealistti. Üniversitede yapamadıklarını, Metin ve Ali'yle gerçekleştirmek istedi. Eski en iyi arkadaşının ölümü bu yolda oldu ama o durmadı. Neredeyse canından olsa da vazgeçmedi. Parasız kaldı, yaşama savaşından hiç utanmadı. Metin'le Ali iyi ki sana getirmiş o projeyi Yiğit.
Müşteri: Anahtar sizde mi kalıyor?
Yiğit: Anahtar sizde kalıyor, para bende kalıyor. Peşin çalışıyorum, peşin peşin de konuya gireyim. Bursa cezaevinde altı ay yatarım var. Ablamı dövüyormuş eniştem. Gittim, bıçakladım, yattım, çıktım. Temiz temiz ekmeğimin peşindeyim. Ateşle!
Kartal
Anlatmıyorum. Ben anlatamam, zaten siz de anlayamazsınız.
Kartal: İyi de abi araba satılık değil. Siz niye gelip gelip şansınızı deniyorsunuz ki?
Ali: Adın müptezele çıkmasın diye. Allah Allah, hayır için kullanacağız, ya bir insan bu arabayı niye satmaz ki lan?
Kartal: Ali abi bak bu arabaya daha çekiç bile vurulmadı, tüm parçaları orijinal. Koltukların naylonlarını bile sökmedim. Boya, pasta, cila hiçbir şey yok.
Ali: Direksiyonun kopan parçasının yerinde dondurma çubuğu var.
Kartal: O bile bonus abi. Üzerinde yazısı var, çubuğu bakkala götürünce bedava dondurma veriyorlar. Bu araba acayip bir şey. Satılır mı satmam.