Arada bir ‘dürüst’ bir film görmek insana iyi geliyor. Bu hafta gösterime giren Kasap Havası’nın dürüstlüğü, sadece filmdeki kadınla adamın içkilerine, bedenlerine, cinselliklerine, duygularına, kendilerini mutlu eden şeylere karşı dürüst olmalarından ileri gelmiyor. Elbette, o da var. Karakterlerine ‘bunlar’ yüzünden hesap ödetmeyeceğini hissettiğiniz bir film seyrediyor olmak, ne derler, ‘paha biçilmez’. ‘Kasap Havası’, içkiyi, şunu bunu karakterlerini tarif etmek üzere kullanan bir film de değil; yakında göreceğiniz çok daha iddialı bir filmdeki gibi, özgür kızlar rakı, şarap içer, geleneksel kızlar soba yakar gibi basit bir simetri yok burada.
Hatta bu filmde simetrinin s’si bile yok denebilir. Herşey ‘ve/… ve de’ değil, ‘ve/… ama’. İlk gençliğin kalp çarpıntılarını geride bıraktığını düşünen bir kadın, kendisinden daha genç bir erkeğe önce rastgele cinsellik, sonra cinselliğin içine sızan şefkatle bağlanıyor. Genç erkek için ise durum daha da karışık, bir erkeğin kaldıramayacağı kadar karışık hatta; erkek için durum hem aşk, hem bağlanma, hem de bu aşkla birlikte beliren çevresini saran koşullara ve koşullamalara karşı çıkma imkanı… Kadının terzi, adamın taksi şöförü olduğunu, olayın ‘varoşlar’da geçtiğini söylemekten bile imtina edesim var. Çünkü toplumsal çevre ve onun zincirleriyle alakalı da olsa, film aslında tamamen duygularla ilgili; son zamanlarda gördüğümüz en dürüst filmlerden biri olması da tam bu yüzden. Duygular bahsindeki dürüstlükten.
Filmi seyretmeden önce eşe dosta sormuşluğum var. Genel yargı ‘iyi başladığı ama sonradan melodrama dönüştüğü’ yolundaydı. Oysa, kim korkar melodramdan. Üstelik niye korkalım. Hele hele bu filmde anlatılan şeyleri ‘kasap havası’yla nihayet bulacak bir kaçamak değil, hayatımızın ortasında bir şey olarak görüyorsak, melodram bizim sinemamız için en sahici toplumsal metafor bile sayılır.
Öte yandan, entelektüel seyirci nezdinde, melodramı, bahsettiği imkansızlıklar ve bu imkansızlıklar hayatımızdaki çözümsüzlüklere ayna tuttuğu için sevme fırsatı, onu ‘toplumsal sinema’nın bir türevi gibi seyredebilmek gibi bir ‘kolaylık’ da oluştu son zamanlarda. (*) ’Kader’- bu sihirli kelime, aynı adlı güzel filmin olduğu gibi bir sürü şeyin de anahtarı oluyor zihnimizde. Ve belki güzel bir melodramdan çıktığımızda filmin yarattığı tarif edilmez ürpertiyi silkip atmamızı da kolaylaştırıyor. Oysa melodram, aslen, sık sık ‘politik’ olduğunu söylemeye özen gösterdiğimiz duygularla kurduğumuz ilişkiyle ilgili.
Kasap Havası’nın dürüstlüğü, melodramı sarıp sarmalayan buğu ile, tevekkül, yenilgi ve (hele Doğudaki bizlerin çok iyi tanıdığı) çile ile işi olmamasından ileri geliyor. Klasik Demirkubuz melodramının (ve erkek melodram kahramanının) tersine, bu film ‘kader’ dediğimiz şeyin, baş edebildiğimiz ya da edemediğimiz seçimlerimizden, bile isteye, gönüllü olarak başımıza sardığımız belaların toplamından başka bir şey olmadığını öne sürüyor. Bunun da doğrusu olduğunu, ya da ‘hayat gibi olanın’ bu olduğunu. Filmin en mükemmel sahnelerindeki gibi; eğer bir kadın aklının gerisinde her şeye rağmen eski bir sevgiliyle rakı masasında oturma hayali besliyorsa ya da kararlar verebileceğini sanan bir adam kendini yalnız ve zayıf hissettiğinde içinden çıkmayı başardığı yere dönüp oraya sığınmak ihtiyacında ise, bu sadece hayatta seçtiğimiz, sadık kaldığımız ya da aşmaya çalışırken tökezleyip düştüğümüz şeylerin toplamıyla ilgili. Kader yok, biz varız. Onun için de, tam da böyle bir filmde ‘Gezi’ şu bu lafı ediyorsanız, o laflar sahte çınlamıyor. ‘Kasap havası’ lafı bile kan revan birşeyleri hatırlatan tekinsiz bir tını kazanıyor.
Bu etkileyici filmin, bu küçük ve kirli, şık olmaya yeltenmeyen melodramın oyuncularının, çevreye bakışının, karakterlerine atfettiği toplumsal aidiyet tarihinin, ele aldığı bütün karakterlere hakkını verişinin ve diğer bir sürü erdeminin sözünü etmek bile fuzuli. Vesikalı Yarim’i yeniden keşfedenler, Fassbinder’e, hatta Douglas Sirk’e festival salonlarında hakkını verenler, Kasap Havası’nı es geçmeyiniz.
__________________
(*) Bu eğilimin en yaratıcı ve ciddi ürününü okumanızı gene de tavsiye ederim: Çok Tuhaf, Çok Tanıdık, Vesikalı Yarim Üzerine. Yazarlar: Nilgün Abisel, Umut Tümay Aslan, Pembe Behçetoğulları, Ali Karadoğan, Semire Ruken Öztürk, Nejat Ulusay, Metis Yayınları, 2005
FATİH ÖZGÜVEN
KASAP HAVASI'NIN KAZANDIĞI ÖDÜLLER:
2015, 22. Altın Koza Film Festivali, En İyi Müzik
2015, 6. Uluslararası Malatya Film Festivali, En Eyi Erkek Oyuncu
2015, 3. Altın Defne Film Festivali, En İyi Yönetmen
2015, 3. Altın Defne Film Festivali, En İyi Erkek Oyuncu
2016, Uluslararası Mannheim-Heidelberg Film Festivali, "Special Newcomer" Ödülü
KÜNYE:
Yönetmen:
Çiğdem Sezgin
Yapımcı:
Çiğdem Sezgin
1 Mart Filmcilik
Senarist:
Çiğdem Sezgin
Oyuncular:
İnanç Konukçu
Şenay Gürler
Levent Ülgen
Özay Fecht
Hakan Karahan
Reha Özcan
Müzik:
Demircan Demir
Görüntü yönetmeni:
Ersan Çapan
Sanat yönetmeni:
Hale Bulut Bozkurt
Kurgu:
Yakup Baysal