Okuması izlemesinden daha heyecanlı!
logo logo logo logo logo
Bu sitede yer alan yazılardan yazarların kendisi sorumludur.
Referans vermeden kullanmayınız.
HABER
İstanbul United ya da bir şey anlamadık ama çekelim dedik

33’üncü İstanbul Film Festivali’nin şüphesiz en çok tartışılan filmlerinden biri Farid Eslam ve Ola Waldhauer imzalı belgesel İstanbul United’dı. Film ismini, Türkiye tarihinin en önemli toplumsal ayaklanmasında, Gezi Parkı olayları sırasında bir araya gelen taraftar gruplarının oluşturduğu, gayri resmi ismi İstanbul United olarak kalan güç birliğinden alıyor. Beşiktaş’ın taraftar grubu Çarşı’nın Gezi Parkı olaylarında bilhassa 28 Mayıs-3 Haziran 2013 tarihlerinde ön saflarda yer alması, ardından Beşiktaş ve Dolmabahçe’de yoğunlaşan olaylar sırasında “semtin” büyük bir direniş göstermesi ve peşinden Fenerbahçe ve Galatasaray taraftarlarının da Çarşı’ya destek olmak, Beşiktaşlı taraftar kardeşlerini yalnız bırakmamak namına direnişe kendi formalarıyla iştirak etmeleriyle kıvamını bulmuş lidersiz, yazılı olmayan kuralları kendiliğinden ortaya çıkmış bir oluşumdu bu.

Filmin iki yönetmeni Farid Eslam ve Ola Waldhauer’inse bu oluşumun gelişim dinamiği ve varoluş sebebiyle ilgili en ufak bir fikri olduğuna dair hiçbir emare yok filmde. Film, evvela Galatasaray’ın taraftar grubu Ultraaslan’ın bir üyesiyle, ardından Vamos Bien adlı Fenerbahçe taraftar grubundan bir üyeyle ve nihayet Çarşı’dan bir üyeyle yapılan röportajlarla başlıyor. Bir süre de bu insanlarla yapılmış, neyin neden sorulduğunu, neyin niye anlatıldığını algılayamadığımız bir taraftarlık güzellemesi üzerinden ilerliyor. Ki bunda o kadar da sorun yok, fakat film asıl iddiası olan, İstanbul United’ı anlatmaya gelince asap bozucu düzeyde çuvallıyor. İstanbul United’ın Gezi’den ve Çarşı grubunun Gezi’deki olağan rolünden bağımsız düşünülemeyeceği ortadayken, neredeyse Çarşı’nın rolünden hiç bahsedilmiyor. Örneğin Ultraaslan grubundan bir taraftarın yer aldığı belgeselde, Ultraaslan grubunun Gezi’de daha fazla yer almayacaklarının belirtildiği tartışma yaratan 9 Haziran açıklamasından da dem vurulmuyor. Gezi’de olan bitenle ilgili Can Atalay dışında ortaya belge namına bir sav koyabilecek kimseyle röportaj yapılmamış. Gezi Parkı olaylarına katılan sadece bir (bakın 1 diyorum 1!) genç kızla yapılan bir röportaj (o da görüş verme düzeyinde) mevcut. Filmin yüzde 40’tan fazlası, bir grup erkeğin yakın planda tribündeki maç izleme görüntülerinden ibaret, kalan yüzde 40’lık kısmında youtube videoları, Başbakan Erdoğan’ın en sivri konuşmalarının görüntüleri ve filmdeki üç tribün insanının (ki her birinin iyi niyetle, iyi bir iş çıkacağı umuduyla belgesele katıldığına inancım sonsuz) günlük hayatından görüntülerden oluşmakta. Kısacası ortada bırakın İstanbul United’ın ne olduğunu, Gezi’nin dahi ne olduğunu anlatmaktan aciz, belgesel sinemanın ne olduğuyla ilgili en ufak bir fikirleri olmadığına inandığım kişilerce yapılmış bir “video” mevcut. Film ne yaptığının o kadar farkında değil ki, filmde izlediğimiz görüntülerin ne tarihsel bir sıralaması ne de bir anlam bütünlüğü var. Örneğin 15 Haziran akşamından bir görüntünün üzerine, 1 Haziran’dan bir görüntü binebiliyor ve olayların akış sıralamasına hakim olmayan birinin zihninde bir manipülasyona sebep olabilecek bu gibi birçok an filmde fütursuzca yer alıyor. İstanbul United’ın neredeyse varlık sebebi olan, Kadıköy’den köprüyü geçerek Beşiktaş’a gelen kitleden hiç bahsedilmiyor (Onlara göre gelenler Fenerbahçeli olduğu için bir “United” durumu yokmuş). Dahası film bir “birleşme” hadisesini anlatacakken, daha belgeselde yer verdiği üç farklı takımın tribün insanını dahi yan yana getirmeyi akıl edebilmiş değil! Üçünü yan yana göremiyoruz, birbirleriyle ilgili ne düşünüyorlar öğrenemiyoruz.

1 2
Murat Emir Eren
22/04/2014 14:35
YORUMLAR




DİĞER HABERLER