Okuması izlemesinden daha heyecanlı!
logo logo logo logo logo
Bu sitede yer alan yazılardan yazarların kendisi sorumludur.
Referans vermeden kullanmayınız.
ÖZEL
Hoşgeldin komik arkadaşım

Hadi itiraf edin. Hepinizin televizyonda izleyecek bir şey kalmadığında açıp vakit geçirdiğiniz bir “yedek” diziniz var. Tabii ki en eğlenceli 20 dakika öldürme yolu olan Friends geliyor akla. Ya da How I Met Your Mother’ın ilk sezonları. (Belki kendinize eziyet etmek isterseniz HIMYM’in son sezonları.) Lost’un üçüncü sezon finalini açıp da ara ara izlemeyen zaten bizden değil. Bu ekürinin arasına girmeyi birçok insan için başaran bir Türkiye televizyonu klasiği ise bütün ezberlerimizi bozan Komedi Dükkânı.

KISA ÖMÜRLÜ BİR YARATIK
Ezber bozmak biraz ayağa düşen bir tabir olduğu için açmak lazım elbet. Televizyonun neden bir iletişim aracı kabul edildiğini hiç düşündünüz mü? Yüzlerce kilometre ötede, hayatınız boyunca muhtemelen başka hiçbir şey paylaşmayacağınız biriyle aynı anda aynı şeyi izliyor olmanın, günümüzde hâkim olan birçok iletişim aracından daha etkileyici olduğu kesin. Sinemadan çıkmış insanın sokakta afallaması da aynı nedenden. Oradaki paylaşımın yarattığı aidiyet bambaşka çünkü, hele ortak bir şeye gülüyorsanız modern birçok çiftten daha çok şey paylaşıyorsunuz yabancılarla.

Komedi Dükkânı’nın özel olması tam da bu nedenden. Bir elin parmaklarıyla sayılabilecek özel yapımlar hariç hem orta sınıfı kasteden AB grubuna hem de işçi sınıfını da içine alan ("Hanım koş, işçi sınıfı diyor.") total gruba hitap ederken seviyeyi hiç düşürmeyen bir programa hakkını vermemek olmaz. (Zenginlerin ne izlediğini kim bilir? Belki Yetenek Sizsiniz Türkiye açıp “Fakire bak cam yiyo’ pis fakir ne komik!” falan diyorlardır.)

Üstüne üstlük yurdum (sübliminal reklam) çıkışlı orijinal bir yapımdan bahsediyoruz. (Yarattığımız orijinal komedi seviyesinin Çocuklar Duymasın ayarında olduğunu düşünün.) Başlarda çok oturmamış görünen bir konseptin, iki arkadaş arasındaki tatlı atışma muhabbetine dönüşmesi ve sıcaklığından hiçbir şey kaybetmeden bizi o muhabbetin ortasına alabilmeleri bir televizyonculuk başarısı değil de nedir? Üstelik bunu tiyatro sahnesinin büyüleyici atmosferinin içinde yapmak, hatta sadece tiyatro oynarken yapmak? (Canlı seyirciyle kaydedilen yapımların başarısı ortada: Friends ekibinin canlı seyirciyle çektiği sahnelerdeki performans yükselişine bakmak yeter.)

ÇIKARINI DÜŞÜNEN KİŞİ
Reality' olduğunu iddia eden yapımlarda bile önceden yazılmış birçok senaryonun izleyiciyle dalga geçilircesine gözümüze sokulduğu bu günlerde doğaçlamayı güzellemek kadar da doğal bir şey yok. Tolga Çevik’in sahneye çıkarkenki heyecanı, sahneye çıktığında ise bir komedi dehasına dönüşmesi bütün sıcaklığıyla bize geçiyorsa eğer, bu adam bir şeyleri başarıyor demektir.

Benzer konseptlerin denenip tutmadığını (Şahan Gökbakar’ın felaket Kolay Gelsin'ini hatırlayan?) göz önünde bulunduracak olursak sahneden genelde sadece iki kişinin bir de ekran dışındaki yönetmenin 1.5 saatlik ritmi düşmeyen şovuna 'ezber bozuyor', ya da 'klasik' tabirlerini yapıştırmamak bize yakışmaz. Bu noktada yönetmen Fırat Parlak’a da bir parantez açmak lazım. Ünlü olmanın her şeyden çok önemsendiği, 140 karakterle sağdan soldan papatya gibi fışkıran sosyal medya fenomenlerinin ortaya çıktığı ve artık her türlü mecradan bize ulaştığı modernitede, yaptığı işte bu kadar başarılı olan birinin inatla ekranın dışında yer almayı seçmesi takdire şayan.

Varsın iticiliği artık tavan yapmış insanlar Komedi Dükkânı konseptini kendilerine mal etsin. Sınıfları bir araya getiren, doğallığından hiçbir şey kaybetmeden seyircisini güldürmeyi başaran bir yapım söz konusu; Tolga Çevik, Fırat Parlak, Özer Atik, Suzan Kardeş ve ismini bile anamadığımız tüm emekçileri için benim lügatımda bunları yazmaktan daha büyük bir övgü yok. O yüzden de Hoşgeldin Arkadaşım.

 

YORUMLAR




DİĞER HABERLER